Çağrı cihazlarından önce: İsrail’in cep telefonu suikasti

İsrail istihbaratı bundan yıllar önce de o dönemin yeni teknolojisi sayılabilecek cep telefonlarını patlatarak bazı suikastler düzenlemişti. En ünlüsü, Hamas’ın ‘mühendis’ lakaplı bomba yapım uzmanı Yahya Ayyaş’ın ölümüyle sonuçlanan 1996 cep telefonu suikastiydi. Bugünkü gelişmeleri geniş bir açıdan okuyabilmek adına bu suikasti tekrar mercek altına alalım.

Kavel Alpaslan kalpaslan@gazeteduvar.com.tr

Gazze ve Batı Şeria’nın ardından soykırım savaşını Filistin sınırlarının dışına taşıyan İsrail, Lübnan’ı bir kez daha işgal ederek ülkeyi ateş topuna çevirmiş durumda. Siyonist saldırılar Lübnan nüfusunun beşte birini göç yollarına sürüklerken başta Hizbullah olmak üzere çeşitli silahlı grupların direnişi sürüyor. Her ne kadar geçtiğimiz yıl Gazze’de başlayan El Aksa Tufanı Operasyonu ile birlikte Lübnan sınırında çatışmalar başlamış olsa da Tel Aviv’in Hizbullah’a yönelik asıl saldırısı tüm dünyada büyük ses getiren çağrı cihazı suikastleriyle başladı. Binlerce kişinin ciddi şekilde yaralanması ya da hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan bu suikastler sadece hedeflerin silahsız oluşu nedeniyle savaş etiğini sorgulamamıza neden olmuyor; aynı zamanda patlamanın yaşandığı anda çağrı cihazı çevresinde bulunan -çocuklar da dahil olmak üzere- sivillerin yaralanması/ölmesi sebebiyle de bir savaş suçu olarak değerlendirilebiliyor.

Çağrı cihazı ve telsiz saldırıları, tüm dünyada anlaşılabilir bir şekilde büyük bir yankı uyandırdı. İşin ilginç yanı siyonist soykırımın sözcülüğünü yapan Batı merkezli medya kuruluşları düzenlenen suikasti, işlenen uluslararası savaş suçları ile birlikte ele almak yerine, söz konusu eylemdeki kurnazlığı üstü kapalı bir şekilde takdir etmeyi tercih etti. Tartışılan başlık “Patlama anında çevrede sivillerin olacağını kesin bir şekilde bilen Tel Aviv, nasıl olur da böyle bir saldırıya kalkışır” olmadı, “Hizbullah nasıl böyle bir zaafa sahip olabilir” oldu.

Tüm bu siyonist propaganda bize tekrar hatırlatıyor: Söz konusu İsrail olduğunda belirleyici olan, adında ‘uluslararası’ geçen herhangi bir platformda kanıtlanan haklılığınız değil, sahip olduğunuz ateş gücü oluyor. Dolayısıyla çağrı cihazı ve telsiz saldırılarının ‘etiği’ üzerine daha fazla mürekkep tüketmeye gerek yok. Bunun yerine saldırının ta kendisine odaklanmak daha verimli sonuçlar verebilir.

**

İsrail’in geçtiğimiz ay yaptığı saldırı gerçekten de hem teknik olarak hem de büyüklük olarak ‘çığır açıcı’ diye değerlendirilebilir. Ancak dikkat çeken bir şey var: İsrail ilk kez iletişim araçlarını bir suikast aracına dönüştürmüyor. İsrail istihbaratı bundan yıllar önce benzer bir şekilde, o dönemin yeni teknolojisi sayılabilecek cep telefonlarını patlatarak bazı suikastler düzenlemişti. En ünlüsü, Hamas’ın ‘mühendis’ lakaplı bomba yapım uzmanı Yahya Ayyaş’ın ölümüyle sonuçlanan 1996 cep telefonu suikastıydı. Bugünkü gelişmeleri geniş bir açıdan okuyabilmek adına bu suikastı tekrar mercek altına alalım.

Batı Şeria’da 1966 yılında doğan Ayyaş’ın oldukça parlak bir eğitim hayatı olur. Çeşitli burslarla okuyan Ayyaş, Filistin’in Birzeit Üniversitesi’nin elektrik bölümünden mezun olur. Eğitimine devam etmek üzere Ürdün’e gitmek ister ancak İsrail vize vermeyince Filistin’de kalır. Becerilerini ise akademiye değil, Hamas’a sunar. Özellikle patlayıcılar konusunda büyük bir uzmanlık geliştiren Ayyaş, TNT gibi maddelerin giremediği Filistin’de alternatif ‘patlayıcılar’ geliştirir. Hamas’ın düzenlediği pek çok eylemde Ayyaş büyük bir rol oynar. Böylece İzzettin Kassam Tugayları’nın önde gelen bir ismi haline gelir.

Bir süre sonra İsrail’in iç istihbaratı Şin Bet, uzun süren çabaların ardından Ayyaş’ın kimliğini açığa çıkartır. Hamas’ın düzenlediği çeşitli eylemlerde Ayyaş’ın geliştirdiği yöntemlerin kullanılıyor oluşu, onu Şin Bet için önemli bir hedef haline getirir.  

Hikayenin ilginç kısmı da burada başlıyor: Ayyaş'ın Gazze’de çocukluk arkadaşı Usame Hamad’ın evinde zaman geçirdiğini öğrenen Şin Bet yetkilileri, bir sonraki adımda Usame Hamad’ın amcası Kamil Hamad’a ulaşır. Yapılan görüşmelerde Kamil Hamad, İsraillilerden ciddi miktarda para, İsrail vatandaşlığı ve ABD vizesi talep eder. Taraflar el sıkıştıktan sonra Ayyaş’ın telefon görüşmelerini Usame’nin telefonuyla yaptığını öğrenen Şin Bet, Kamil Hamad’a yeni bir cep telefon verir: Motorola Alpha. Bu cep telefonunun konuşmaları dinleme özelliği olduğunu dile getiren Şin Bet ajanları, telefonu yeğenine hediye etmesi gerektiğini tembihlerler. Oysa söz konusu telefon 15 gram patlayıcı ile doludur, Hamad’ın ise bundan haberi yoktur.

İşbirlikçi amca telefonu yeğenine hediye eder. Ancak her şey planlandığı gibi işlemez. Ayyaş telefonu ilk kez açtığında hattı dinleyen İsrailliler bombayı patlatmak üzere gerekli komutu verirler ancak telefonda belli başlı cızırtılar hariç bir şey elde edemezler. Hal böyle olunca ‘arızalanan’ telefonu alıp kendilerine getiren Kamil Hamad’a yeni bir görev verirler. Yeğeninden telefonu alan Hamad, onu İsraillilere teslim eder, onlar da gerekli gördükleri işlemleri yaptıktan sonra tekrar Usame’ye verilmek üzere Kamil Hamad’a teslim ederler.

Yapılan tamiratın ardından aldıkları sonuç farklıdır: 5 Ocak 1996 sabahı, saat 9 civarında Ayyaş’ın babası oğluyla telefonda konuşmak üzere Usame’yi arar. Usame telefonu Ayyaş’a iletir. Sinyali alan İsrailliler telefonda konuşanın Ayyaş olduğunu anladıkları anda bombayı uzaktan kontrolle patlatırlar. Telefonun güçlü bir şekilde patlamasıyla birlikte Ayyaş ölür. Usame odaya girdiğinde arkadaşının başsız vücudunu bulur ve Hamas’a haber verir.

Ayyaş’ın suikastına dair enteresan bir tesadüften bahsedebiliriz. Bölgenin yakından bildiği bir isim, ünlü Lübnanlı sanatçı Ziad Rahbani, 1995 yılında Joseph Sakr ile birlikte çıkarttığı Bema Enno (1995) albümünde Talfan Ayash isimli bir şarkıya yer verir. Ayyaş isimli bir karakterin yaptığı telefon görüşmesinin anlatıldığı sözler sebebiyle çoğu kişi ilk dinleyişte bu şarkının Yahya Ayyaş’ı anlattığı düşüncesine kapılır. Ancak Rahbani’nin şarkısı 1995 yılında yani suikasttan bir yıl önce yayınlanır. Tabii ortada komplo teorisi yok, sadece tesadüf.

**

Elbette, Ayyaş’a yönelik yapılan suikast ile Hizbullah militanlarına yapılan saldırıları her açıdan benzeştiremeyiz. Zira bir tarafta tek bir hedef, diğer tarafta binlerce hedef var. Hedef sayısı arttıkça da sivillerin göreceği zarar kesinleşiyor.

Ancak bugün işlenen savaş suçunun teknik kısmında da dikkat çekici noktalar var. Aradan neredeyse otuz yıl geçmiş olmasına rağmen yine bir iletişim aracının suikast için tercih edildiğini görüyoruz. Üstelik bu sefer ölçek de fantastik bir derecede büyümüş durumda.

Bu, siyonistlerin geçmişe göre daha gaddar bir tavır almaya başladıkları anlamına gelir mi? Kimi açılardan evet. Ancak böyle bir çıkarım yaparken biraz daha dikkatli olmak gerekebilir; kuruluşu etnik temizliğe, köyleri yerle bir etmeye, milyonlarca insanı birkaç günde vatansız bırakmaya dayanan bir işgal yönetiminin soykırımcı çekirdeğinde değişen bir şey yok. Fakat kullandığı yöntemlerde şüphesiz dikkat çekici farklar ya da daha doğrusu güncellemeler var. Bunları incelemek, gelecekteki adımlarını çözümlemeye yardımcı olabilir.

Tüm yazılarını göster