Bir kez daha aynı noktadayız.
Eylül ayı enflasyonunun açıklanmasıyla birlikte önümüzdeki yılın
tüm vergi ve harçlarına yapılacak zamları belirleyecek olan Yeniden
Değerleme Oranı tahmin edilebilir oldu. Bu oran her yıl Ekim ayı
sonundaki 12 aylık ortalama Yurt İçi Üretici Fiyat artışına göre
belirleniyor. Şimdiden yapılabilen hesap, Ekim ayında enflasyon
sıfır gelse bile, bu oranın yüzde 60’a yakın olacağını
gösteriyor.
Bu oran neden önemli? Çünkü gelecek yıl tüm vergi, ceza, harç ve
kamu hizmetlerindeki fiyat artışları bu orana göre yapılacak. Bu,
yeni yılda zamlarla halkın cebinden çıkacak ilave paranın da
miktarını belirliyor yani.
Halkın cebinden çıkacak her bir vergide, trafik cezasında,
pasaport harcında ve benzer kamu mal ve hizmetlerinde yapılacak
zamlar şimdiden yüzde 60 ve/veya üstü olacak demek.
Ama şöyle bir sorun var.
Halkın cebinden çıkacak ilave miktar bu oranla belirlenirken,
halkın gelirinde sağlanması gereken artış söz konusu olduğunda bu
orandan hiç bahsedilmiyor.
Yeniden Değerleme Oranı mantığı esasen şu: Devlet topladığı
vergi vb gelirlerin enflasyon karşısında erimemesi için her yıl
enflasyon oranlarından hesaplanan bir ortalama oranla kendi
gelirini artırıyor, yani gelirini enflasyona karşı koruyor. O halde
bu parayı toplayacağı halkın gelirinin de bu oranla korunması
gerekmez mi? Gerekir.
İşte bu yüzden yıllardır işçi örgütleri, ücret artışları
tartışmasının yanı sıra, en az onun kadar önemli ve ücretleri
korumaya yarayacak bir başka kritik konuda bastırıyor: Ücretlerden
alınan gelir vergisinde, vergi dilimlerini de her yıl bu oranda
artırın. Yani toplayacağın vergiye yaptığın zam kadar vergi
dilimini de artır ki ücretler yılın ilk aylarında erimeye
başlamasın…
İşte bir kez daha aynı noktadayız.
Vergilere yüzde 60 zam yapacak olan devlet, çalışanın
vergilendirildiği gelir diliminin artırılması talebini duymazdan
geliyor.
Dünya'nın dönüş ekseni bile yaklaşık 20 yılda 78 santimetre
kaydı (*), iktidarın emeğe karşı tutumu bir milim oynamadı.
Oysa sorun da çözüm de açık. Şu anda gelir vergisi tarifesi 5
dilimden oluşuyor. İlk dilim yılda 70 bin TL’ye kadar gelir elde
edenlerin yüzde 15 gelir vergisi ödemesini zorunlu tutuyor. Sonraki
gelir dilimlerinde bu oran kademeli olarak daha yüksek. Yüksek
gelir gruplarından daha yüksek vergi alınması için vergi
dilimlerinin gelir artışına paralel olarak artması gerekir. Bunun
altında artırılırsa, düşük gelirliler daha fazla vergi öder. Yani
vergi dilimlerinin enflasyon, ücret artışları veya yeniden
değerleme oranından daha düşük artırılması, düşük gelirlerinin daha
fazla vergi ödemesine yol açıyor.
Emek örgütleri yıllardır bunu anlatıp duruyor. Karar vericilerin
umurunda değil.
Çünkü bordrolardan, işçi daha ücretini eline almadan vergi
keserken, bir yandan büyük holdinglere, şirketlere vergi
indirimleri ve imtiyazlar yapılıyor, hatta bu büyük holdinglerin
vergileri bir gecede sıfırlanıyor. Oralarda vazgeçilen vergi
gelirini bir yerden toplayacak, vergi açığını kapatmak için bu yükü
ücretliye yıkıyor.
Bu yıl da DİSK bir çalışma yapmış ve bir vergi dosyası
hazırlamış.(**) Üstüne bir de yasa teklifi koymuş ortaya. Ne
yapılması gerektiği belli, yasası hazır… Tek tek siyasilere giderek
durumu anlatmaya çalışıyor. Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet
Şimşek’ten de randevu istenmiş ama Bakan’dan henüz bir geri dönüş
olmamış.
DİSK diyor ki, 2000 yılında 2.500 TL olan ilk vergi dilimi baz
olarak kabul edilerek ilk vergi dilimleri Yeniden Değerleme Oranına
göre artırılsaydı 2023’te ilk vergi dilimi 182 bin TL olarak
uygulanacaktı. Oysa halen 70 bin TL olarak uygulanıyor. Yani daha
ilk veya ikinci aydan sonra ücretin her ay düşüyor.
Yani diyelim 15 bin TL aylık ücret alan bir çalışanın ücreti,
mevcut durumda 4. ay bittiğinde düşmeye başlıyor. Bu çalışan ilk
vergi dilimini doldurduğu an ücreti 12,7 bin liraya düşecek. Yılın
ortasına bile varamadan… 20 bin TL alanın 3. ay bittiğinde, 30 bin
lira alanın ise ücreti 3. ayda düşmeye başlayacak. Yani sadece
yılın ilk 2 ayında ücretini tam alabilecek. Ücretler bir yandan
yüksek enflasyonla erirken, bir yandan da düşük vergi dilimi
tarifesiyle kemiriliyor.
DİSK’in hazırladığı Yasa Teklifi, yeni bir tarife öneriyor.
Teklifin gerekçesinde, “Gelir vergisi tarife dilim tutarlarının
düşük, oranlarının ise yüksek olması sebebiyle ücretliler ciddi
kayıplar yaşamaktadır. Buna göre, yüksek gelir gruplarından daha
yüksek vergi alınması için vergi tarife dilimleri gelir artışına
paralel olarak artmalıdır. Vergi tarife dilimlerinin enflasyon,
asgari ücret veya yeniden değerleme oranına göre artırılmaması
düşük gelirli grupların yılın daha erken zamanlarında ikinci vergi
dilimine girmelerine, daha fazla vergi ödemelerine ve dolayısıyla
net ücretlerinin düşmesine yol açmaktadır” deniliyor.
Toplam 6 maddelik yasa teklifinde ayrıca çalışanların ücretinden
alınan damga vergisinin kaldırılması ve 2008 yılından beri
“işverenin beş puanlık SGK prim payının Hazine’den karşılanması”
uygulamasının ücretliler için de geçerli olması düzenlemelerine de
yer verilmiş.
DİSK sesini duyurmak için eylemlere de başladı.
Geçtiğimiz hafta “Gelirde Adalet, Vergide Adalet” eylemlerini
İzmir’den başlattı. Her yerde her bir işyerinde bu eylemlere devam
edeceklerini anlatan DİSK Genel Başkanı Arzu Çerkezoğlu diyor
ki:
“Seçimin arkasından 7 Temmuz’da yayımlanan Cumhurbaşkanı
Kararnameleri ile vergi ve harçlara devasa artış uygulandı. Yüzde 8
olan KDV yüzde 10’a; yüzde 18 olan KDV oranı ise yüzde 20’ye
yükseltildi. Harçlara yüzde 50 oranında artış uygulandı. İşçilerin,
emekçilerin, emeklilerin yılın ikinci yarısı için aldıkları ücret
artışları daha ilk günden geri alınmaya başlandı. Ekonomi Bakanı
Mehmet Şimşek’in söylediği 'mali disiplin', 'bütçe açığını azaltma'
gibi önlemlerinin 'sınıfsal niteliği' de böylece resmileşmiş oldu.
Hükümet, çalışanların alım gücünü koruması gerekirken vergi
oranlarında ve harç tutarlarına yaptığı artış ile işçileri daha da
yoksullaştırmaya çalışıyor. Öte yandan vergi dilimlerinin
sistematik olarak düşük belirlenmesi nedeniyle, erkenden girdiğimiz
yüksek vergi dilimleri nedeniyle, yıl içerisinde ücretlerimiz
düşüyor. Kısacası 'mali disiplin', 'bütçe açığını azaltma',
'vergiyi tabana yayma' gibi adlar atlında vergi yükü işçilerin,
emekçilerin, emeklilerin omuzlarına yıkılıyor.”
Çerkezoğlu haklı. Üstelik iktidarın Orta Vadeli Program ve
uluslararası finans kuruluşlarına verdiği sözler yılın ikinci
yarısında bu rüzgarın emeğin aleyhine daha da sertleşeceğini
gösteriyor. Bu rüzgarı tersine çevirebilecek belki de tek şey,
toplumsal muhalefetin yükselmesi olabilirdi. Ama Mayıs seçimlerinin
ardından ülkenin yarısı yaşadığı hayal kırıklığı ve umutsuzluktan
çıkamamışken ve muhalefet partilerinin içler acısı durumu
ortadayken bu da pek mümkün görünmüyor.
(*) Amerikan Jeofizik Birliği tarafından iki
haftada bir yayınlanan ve bilimsel içeriklerin en az 2 uzman
tarafından tarafsız şekilde değerlendirildiği jeofizik dergisi
Geophysical Research Letters’da yayımlanan araştırmaya göre, 1993
ile 2010 yılları arasında dünyanın dönüş ekseni en az 78 santim
kaydı.
(**) vergi dosyası