Bir halk deyişi vardır, “Üzüm üzüme baka baka kararır”… Türkiye’de siyaset söz konusuysa, kararır da, morarır da! Özellikle pandemiden bu yana, Türkiye’de siyaseti tanımlamak için en uygun deyişlerden biri bu! Pandemide yaşananlardan tutun da bugüne kadar, siyaset, ekonomi, dış politika ve aklınıza gelebilecek her konuda, yetkililerin çok kısa sürede diğerlerine baka baka karardığını gördük ve emin olun görmeye devam edeceğiz.
RASYONELSEN GERÇEKLERİ SÖYLEMEN GEREKMEZ Mİ?
Bugün sadece ekonomi yönetimine bakmakla yetineyim. Hatırlarsanız, ‘irrasyonel’ ekonomi politikalarından ‘rasyonel’ politikalara geçileceğini ilan ederek görevi devralan Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in bu söylemleriyle iş dünyası ve halkın önemli bir kesiminin içine az da olsa bir umut doğmuştu. Fakirin ekmeği umut misali!.. O günden itibaren, yeni ekonomi yönetiminin açıklamaları da bu ‘rasyonalite’ üzerine kurgulanıyor gibiydi. Bir-iki garip cümle olsa da arada kaynıyordu. Piyasa aktörleri bu ekonomi yönetimine koşulsuz destek vermeye hazırdı. Çünkü gelenin gideni aratması mümkün değildi, giden ‘Ekonomiyi daha nasıl mahvedebiliriz?’ konusunda ders verecek, hiçbir birikimi ve becerisi olmayan biriydi. Ve gerçekten daha kötüsü olamazdı. Burada ucu açık bırakılan soru, “Peki ama daha iyi olabilir mi?” sorusuydu.
BÖYLE İŞ DÜNYASINA BÖYLE EKONOMİ YÖNETİMİ
Aslına bakarsanız, gelinen nokta sebebiyle sadece ekonomi bürokrasisini suçlamak doğru bir yaklaşım değil. Türkiye’de iş dünyası da ekonomik açıdan gerek mantıklı gerekse ahlaklı sayılmaz. Zamanında tepki verecek ve baskı kuracak ne gücü var, ne de öyle bir burjuva kültürü… Hemen hepsi bir şekilde kamu ihalelerine gözünü dikmiş, kalanı ise vasat ürünlerini yüksek karla satmak dışında pek de bir şeye odaklanamayan ‘primitif patronlar’ topluluğu… Zaten iktidar da bu durumu çok iyi çözümlediği için, gerektiğinde pohpohlayıp gerektiğinde sopa sallayarak hemen hepsini zapturapt altına alabiliyor. O sebeple de inansınlar ya da inanmasınlar, tıpkı dün olduğu gibi, bugün de ekonomi yönetiminin yanlışlıklarına ses çıkaramıyorlar.
BECERİLERİ SEBEBİYLE DEĞİL PARA BULMALARI İÇİN GETİRİLDİLER
Aslına bakarsanız, Hazine ve Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Hafize Gaye Erkan’dan beklentileri de ‘rasyonel’ bir ekonomi yönetiminden çok, ülkeye taze para getirmeleri! Bence Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ve AK Parti kurmaylarının da tek beklentisi bu. Şimdi şimdi huzursuzlanmaya başlayacaklar gibi görünüyor, zira ne Mehmet Şimşek ne de Hafize Gaye Erkan, Türkiye ekonomisinin biraz nefes almasını sağlayabilecek en az 120 milyar doları getiremeyecek! Bağlantılarının yetersiz olması ya da beceriksizliklerinden ötürü değil, Türkiye’nin özellikle son birkaç yıl içinde tümüyle çöken uluslararası imajından ötürü…
DESTEK BEKLERKEN KÖSTEK GELİYOR!
Tabii bir de hiç beklenmedik anlarda, söz gelimi Mehmet Şimşek Avrupa’da yatırımcı peşinde koşarken onu çok zor durumda bırakan açıklamalar yapabilen bir cumhurbaşkanı varken… Hazine ve Maliye Bakanı’nın ‘büyük umutlar’ ile çıktığı Avrupa ‘road show’u anlaşılan tam bir hayal kırıklığıyla sonuçlanmış gibi. Hafize Gaye Erkan’ın zaten Batı sermayesi açısından ‘olumlu’ bir karnesi olduğunu söylemek için fazla iyimser olmak lazım. Bir zamanların First Republic Bank’ın yöneticisine karşı açılmış onlarca dava varken… Yani ABD’de şaibeli biçimde batmış bir bankanın yöneticisi olmak gibi bir not var CV’sinde… Katar sermeyesinin temsilcisi ve benzeri yakıştırmaları bilemem, ama öyle olsa bile ne Katar yeter, ne BAE ne de Kuveyt, Türkiye’nin kısa vadede gereksinim duyduğu taze parayı karşılamaya!
Yani Mehmet Şimşek’i Londra’nın City’si seviyor diye uluslararası sermayenin, Türkiye’ye oluk oluk euro, dolar ya da sterlin akıtacağı falan yok! Rasyonel yaklaşımın ise kayda değer bir sonuç vermekten çok uzak olduğunu belirtmekte fayda var. Bunun sorumlusu da ne Mehmet Şimşek ne de Hafize Gaye Erkan, bunun asıl sorumlusu ‘Türkiye Ekonomi Modeli’ denen akıldışılık ve ekonomiye verdiği orta vadeli zararı bile saptamak mümkün değil. Çünkü elimizde geçen iki yıl boyunca TÜİK, TCMB ve Hazine’nin makyajlanmış ve çarpıtılmış verileriyle hesap kitap yapmaya çalışıyoruz!
CUMHURİYET’İN 101. YILINDA EN KÖTÜSÜNÜ GÖRECEĞİZ!
Gelelim yeni ekonomi yönetiminin aldığı önlemlere… Bazı engellemeler olması muhtemel, ama yapabildiklerini yapmaya çalışıyorlar. Öyle dahice şeyler zaten beklemiyoruz, ekonominin ve finansın temel kurallarıyla çözüm üretmeye çalışıyorlar. Ama öylesine bir enkaz var ki, ne önlem alırsanız alın kısa ve orta vadede olumlu sonuçlar beklemek imkansız. Ne TCMB’nin beklentileri ne de Orta Vadeli Program’ın hedeflerinin yanından bile geçemeyeceğiz. Belki sağlıksız, daha açıkça söylemek gerekirse hastalıklı bir büyüme hedefi dışında, tutturulabilecek hiçbir hedef yok!
BU MASALI ARTIK KİMSE DİNLEMEZ
İşte bu sebeple ki, gerek Mehmet Şimşek gerekse Hafize Gaye Erkan, bu çaresizlik içinde yavaş yavaş ortama ayak uydurup ‘irrasyonel açıklamalar’ yapabiliyor. Mehmet Şimşek’in kimini güldüren kiminin sinirini bozan ‘çalışanları ve emeklileri enflasyona ezdirmedikleri’ açıklaması bunlardan biri. Hafize Gaye Erkan’ın AK Parti ve MHP’li vekillere şirin gözükmek için midir, yoksa başka bir sebeple midir bilemiyorum, enflasyonla mücadeleyle büyümenin bir arada olabileceği açıklaması da öyle! Sanırım her ikisi de 20 yıldır bu ülke ‘atıp tutarak’ yönetilebildiğine göre, biz de aynısını yapsak fena olmaz fikrine kapılmışlar. Umarım ki sadece geçici bir akıl kaybıdır.
BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ!
Bence artık masal anlatmayı bırakıp acı gerçekleri söyleme vaktidir. Mesela ekonomiye nefes aldırabilmek için en az 120 milyar dolar taze para bulmak gerektiğini söylemek gibi... Politika faizinin yıl sonuna kadar en az yüzde 50’ye çıkarılmasının şart olduğunu vurgulamak gibi... Enflasyonun bu yıl sonu en az yüzde 80 olacağını ve hatta bunu aşacağını itiraf etmek gibi... OVP hedeflerinin birkaçı hariç tutmasının imkansız olduğunu da buna eklemek şart tabii. Ve tüm bu göstergelerin sağlıklı bir hale gelmesinin zamanını net olarak belirtmenin imkansız olduğunu, en iyi ihtimalle alınan önlemlerinin olumlu sonuçlarının 2025 ya da 2026’da görüleceğini samimi olarak halkla paylaşmak lazım! Ve 2024’ün ikinci çeyreği itibarıyla çok acı bir ilaç içmek zorunda olduğumuzu ilan etmeliler ki, herkes neyle karşıya olacağını az buçuk bilsin. Çünkü gerçekler bunlar ve rasyonel insanlar gerçeklere göre konuşur. Yoksa kirli masallar anlatırsınız ve her seferinde batarsınız! Masallar şöyle başlar değil mi? Bir varmış, bir yokmuş… Yok olursunuz!