Cameron Post'a terapi lazım mı?

‘Cameron Post’a Ters Terapi’, yasaklı hatta tabu kabul edilen (!) bir konunun, skandal sahneleri göstermeden, karakterleri bir cehennem çukuruna çekmeden ve büyük bir dram yaratmadan, nasıl işlenebileceğini gösteren güzel bir örnek niteliğinde bir film… Bizce, sadece bu yeni ve özgün bakış açısından dolayı bile izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor. 

Abone ol

Yönetmen Desiree Akhavan’nın birkaç televizyon dizisinden ve bir kısa metraj sinema filminden sonra bize sunmuş olduğu bu uzun metrajlı sinema filmi, kuşkusuz genç yönetmenin şu ana kadarki en önemli ve iddialı projesi olarak nitelendirilebilir. Sundance Film Festivali'nde Büyük Jüri Ödülü'nü kazanarak, merakımızı daha da arttıran bu yapım, bir genç kızın cinsel kimlik arayışını ve cinsel yönelimini kabul ediş sürecini ele alıyor. Eşcinsellik, olgunlaşma, sorumluluk alma, Tanrı’ya inanç, toplum baskısı gibi derin ve önemli konulara parmak basan bu film, çok kolay bir şekilde ağır konularının altında ezilebilecekken, yönetmenin haddini bilen tutumu ve taze, özgün bakış açısı sayesinde başarılı bir yapım haline geliyor.

1993 yılında geçen hikayede, Cameron Post (Chloe Grace Moretz) içine kapanık bir genç kızdır. Yakın bir kız arkadaşı olan Coley (Quinn Shephard) ile gizli bir aşk yaşamaktadır. Bu buluşmalardan birinde, erkek arkadaşı tarafından 'suçüstü' yakalanan Cameron Post, ailesi tarafından, katı bir Hıristiyanlık eğitimi veren, özel bir gençlik merkezine, 'terapi' amaçlı olarak gönderilir. Kendisi gibi eşcinsel deneyimleri olan veya böyle yönelimler gösteren gençleri karşılayan bu merkez, onları hem dini inanç yoluyla, hem de karşılıklı konuşarak, yani bir tür terapiyle, tekrar 'normal' bir hale getirme iddiasıyla çalışmaktadır. Başta, bu yabancısı olduğu yere alışmakta zorlanan Cameron, bir yandan buranın işleyişini ve haklılığını sorgulamaya başlar, öte yandan da cinsel yönelimlerinin nedenlerini anlamaya çalışır.

KADINLAR ARASINDAKİ CİNSELLİK KONUSU…

Filmin başlangıç noktasını oluşturan, yani bir genç kızın eşcinselliği konusu, aslında bir film ve yönetmeni için geniş bir alan sağlar. Ancak bu olay günümüzde değil de, eşcinselliğin daha da tabu hatta günah sayıldığı bir dönemde geçiyorsa, filmin konusu daha hassas ve çok daha sorunlu bir hale bürünebilir. Tutarlı bir yönetmen, bu iki kadın arasındaki ilişkinin şehvet mi yoksa aşk temelli mi olduğunu eşeler, bu 'yasak aşkın' toplum tarafından ne kadar dışlandığını ve ne ölçüde kötü bir şekilde karşılandığını gösterir ve bu ilişkiyi yaşayan iki kadın karakterin hayatlarını nasıl şekillendirdiklerine dikkat çeker.

Bu filmde ise yönetmen, hikayenin bütün bu geniş açılımlarını kullanmıyor, daha doğrusu kullanmaktan imtina ediyor. Yani normalde bir yönetmen, böyle bir konunun temel noktalarını oluşturabilecek bütün bu süreçleri sonuna kadar kullanabilecekken, Akhavan bunları minimum düzeyde kullanıp daha çok başkarakterin bu yeni yaşam mekanındaki ortama uyum sağlama çabasına eğiliyor. Zira Cameron ve Coley arasındaki ilişki yalnızca birkaç hararetli öpüşme ve yakınlaşmayla gösteriliyor. Cameron’nun erkek arkadaşının onları görmesi ve olayın ortaya çıkma dönemi, genç erkeğin şoke olmuş birkaç sert lafı ve Cameron’nun ailesinin ağlamaklı tavrıyla geçiştiriliyor ve baş kadın karakterin bu olaya karşı kendini savunmasına ve açıklamaya çalışmasına neredeyse hiç değinilmiyor.

Film, değindiğimiz gibi bu ilişki ve sonuçlarından ziyade patlak veren bu olayın baş kadın karakterdeki kalıntılarına, tortularına ve Cameron’un bunlarla nasıl baş etmeye çalışabileceğine odaklanıyor. Dolayısıyla bu önemli süreç ve olayların 15 dakikaya sıkıştırılmış sunumundan sonra film gerçek anlamda başlıyor ve biz dikkatimizi, Cameron’un gönderildiği bu özel merkeze ve oradaki insanlara yöneltiyoruz.

BU ÖZEL MERKEZ SANKİ BİR ‘AMİŞ’ KAMPI…

Cameron’un bu kadar 'büyük bir yanlış hatta günah' olarak sayılan eyleminden sonra gönderileceği yerin, doğal olarak inanılmaz katı ve baskıcı, nefes almanın bile izne tabi olduğu, bir tür manastır gibi bir mekan olmasını bekliyoruz ama bu beklentilerimiz biraz boşa çıkıyor. Ve iyi ki de boşa çıkıyor çünkü bu çok daha ılımlı ve toleranslı olan mekan, hem merkezi yöneten karakterlerin karikatür, karton kötü insanlar olarak lanse edilmesini önlüyor hem de Cameron’nun kendisini sorgulamasına daha elverişli bir ortam sağlıyor. Bu gençlik merkezinde de kuşkusuz belli bir disiplin ve katı kurallar var ancak burada insanları, baskı ve korku yaratarak değil; Hıristiyanlık ve Tanrı’ya sığınarak ve doğal bir ortamda onlarla iletişime geçerek ‘iyileştirme’ (!) gayreti mevcut…

Bu merkezdeki ortam, bize adeta bir ‘Amiş’ kampını hatırlatıyor. Çünkü buradaki gençler de odalarını paylaşıyorlar (tabii ki kızlar ve erkekler ayrı!), merkezde, kendi eğitimlerini yayınlayan dışında her türlü televizyon ve radyo kanalları yasak, yemeklerini beraber hazırlayıp beraber yiyorlar, başlarında genç bir rahip ve sert görünümlü bir kadın müdür bulunuyor. Bu mekan şehrin merkezinin oldukça dışında yer alıyor ve hatta telefonla iletişimleri bile çok sınırlı ve zor görünüyor. Merkezde doğa gezileri ve müzik konserleri gibi sosyal aktiviteler de mevcut ancak bunlar da sıkı bir gözetim altında ve Hristiyanlık eğitimi temelli bir şekilde yapılıyor.

CAMERON ÖZGÜRLÜK ARAYIŞINDA…

Başkarakter Cameron ise buradaki kurallara ve kısıtlamalara belli bir süre uyum sağlıyor ama hala aklında yaşadıklarının bir ‘günah mı?’ olduğuna dair bir kuşku var. Hatta yaptığı şeyi bilinçli olarak yaptığından ve bu cinsel yöneliminin kendisine uygun olduğundan neredeyse emin... Merkezdeki bütün görevliler bunun aksini söylese de Cameron bunlara sözsel olarak cevap vermiyor, bu merkezde bir isyan bayrağı açmıyor ama kararlı ve değişmeyen tavrıyla bu merkezin adeta altını kazıyor, temellerini çürütüyor. Hatta tamamen doğru yolu bulduğuna inanan, sofu görünen bir oda arkadaşıyla ilişki yaşıyor, hiçbir şekilde etkilenmez gibi görünen, başlarındaki genç rahibi itiraflara sürüklüyor. Özgürlük alanını ise, kafaca kendisine en yakın bulduğu iki gençle ormana gidip, ot içtikleri kaçamaklarla oluşturuyor.

Ancak filmin asıl can alıcı noktası bizce Cameron’nun eleştirel ve kuşkucu bakış açısından geliyor. Bu merkezi, aktiviteleri ve insanlarını bir süre gözlemleyen başkarakter bu sistemin çatlaklarının, sınırlarının ve yanlışlarının farkına varıyor. Örneğin merkez görevlilerinin söylediği ‘kendi cinsiyetindeki bir insanı değil, onun temsil ettiği şeyi sevmek’ fikrinin sağlam bir temele dayanmadığının ve bu merkezdeki gençlerin asıl sorununun onların cinsel yöneliminden değil de, daha çok onları buraya gönderen ailelerinin ‘yasak’ konusundaki katı tutumlarından kaynaklandığının farkına varıyor. Öyle ki merkezden çıkmak üzere bir genç adamın babası, yeteri kadar ‘erkekleşmediği’ gerekçesiyle onun çıkışını engelliyor.

Baştan beri sisteminde çatlaklar ve açıklıklar veren bu merkez bir kazayla, daha doğrusu bir intihar girişimiyle ciddi bir darbe yiyor ve zaten buranın inandırıcılığının asla etkisini altına girmeyen Cameron ve iki arkadaşı kendilerini özgürlüğe doğru bırakıyorlar. Bir anlamda kendileriyle uğraşmayı bırakıp, dış dünyayla uğraşmaya karar veriyorlar.

Filmin başrolünü üstlenen ve Cameron karakterinin bütün katmanlarını sergileyen Chloe Grace Moretz ve daha genç haliyle özellikle ‘The Revenant’ filmiyle hatırladığımız Forrest Goodluck başta olmak üzere bütün genç oyuncuların sergiledikleri performanslar ise gerçekten üst seviyede ve filmin genel havasına çok güzel bir şekilde eşlik eder nitelikte… Bu gençlerin başındaki katı okul müdürünü canlandıran Jennifer Ehle ise çizdiği karakterle, diğer genç karakterlere karşı çok güçlü bir denge noktası oluşturuyor.

‘Cameron Post’a Ters Terapi’, yasaklı hatta tabu kabul edilen (!) bir konunun, skandal sahneleri göstermeden, karakterleri bir cehennem çukuruna çekmeden ve büyük bir dram yaratmadan, nasıl işlenebileceğini gösteren güzel bir örnek niteliğinde bir film… Bizce, sadece bu yeni ve özgün bakış açısından dolayı bile izlenmeyi fazlasıyla hak ediyor.

Yönetmen: Desiree Akhavan

Oyuncular: Chole Grace Moretz, Steven Hauck, Quinn Shephard, Kerry Butler, Dalton Harrod, McCabe Slye, Sasha Lane, John Gallagher Jr., Forrest Goodluck

Ülke: ABD