Can Atalay, vekil seçilmesinden bu yana 7 ay geçmesine rağmen Silivri Cezaevi’nde tutuluyor. Anayasa Mahkemesi iki kez karar aldı, hak ihlali olduğu yönünde. Yargıtay da iki kez karar aldı, “AYM’yi tanımama” yönünde. Bir mahkeme “çıksın” diyor, öbür mahkeme “çıkamaz” diyor.
Ne oluyor gerçekten? Devletin en önemli erklerinden birinde yani yargı erkinde, üstelik de yargı erkinin en üst düzey iki kurumunda (AYM, üstün de üstü) bir kavga-dövüş sürdükçe sürüyor.
Devlet Bahçeli’nin, “AYM kapatılmalı” sözü ciddiye alınsa “devlet yeniden kurulacak” demek mümkün. Öyle ya Anayasa Mahkemesi neden var? Anayasa'yı korumak ve uygulamak için. Devleti kuran temel belge Anayasa niye var? Devleti korumak ve işletmek için! AYM kapatılırsa Anayasa nasıl korunacak, devlet nasıl var olacak?
Devlet Bahçeli, devleti ortadan kaldırmak istiyor olamaz değil mi? Belki de sadece Ahmet Şık’ın dediği gibi, Sinan Ateş cinayeti üzerinden devlet içindeki bir başka güç hizbi ile pazarlık yapıyordur.(1) Belki de bu yıl 3 üyesinin görev süresi dolacak olan AYM’ye (ki biri Başkan), MHP referanslı üyeler atattırmak istiyordur.(2) (Sol için ne kadar acı bir durum değil mi; egemenler arası tepişmede meze olmak!)
İyi de kardeşim, koskoca “tek adam reis” bunları görmüyor mu, “Anayasa'nın ve kendi atadığı üyelerin karizmasının çizilmesine” neden engel olmuyor? (Galatasaray-Fenerbahçe maçına bile müdahil ama bu konuda na-müdahil!)
Belki onun da “hesapları” vardır!
Yargıtay’ın gerekçede ifade ettiği Pakistan örneğinin(3) Türkiye’de de gerçekleşeceğinden korkuyordur belki. Muhalefetin, olası bir Meclis çoğunluğunu ele geçirmesi durumunda Hükümet'i yani Cumhurbaşkanı'nı düşürmesi ve buna da Anayasa desteği yani AYM desteği sağlamasının engellenmesi. Olamaz mı?
Ya da cezaevinden Meclis’e giden yolu –ki hatırlanacağı üzere bazı CHP’li ve HDP’li siyasetçiler bu yolu kullanarak milletvekili olma hakkı kazandı- artık kullanılamaz hale getirmek istiyordur. Yeter, cezaevi son durak olsun!
Belki de sadece intikamdır, bitmek tükenmek bilmeyen; Gezi’den intikam alma histerisi. Haa, bu arada korku saldığını ve bunda karşılık bulduğunu da eklemek gerek; “Eyy, toplumsal/siyasal muhalefetin önde gelenleri, dilinize de attığınız adımlara da ilişiklerinize de dikkat edin, yoksa sonunuz …”
SADECE FEYLESOFUZ
Yok Bahçeli’nin hesabı şuymuş, yok Erdoğan bunu bekliyormuş, yok birileri jüristokrasi ile ülke yönetmeye kalkıyormuş, falan filan… Şimdi, diyeceksiniz ki “Bize ne bunlardan”? Sanki doğru şıkkı işaretlesek, “Cevabı buldunuz, o zaman vazgeçiyoruz ve Can Atalay’ı çıkarıyoruz” diyecekler!
Tamamen haklısınız! Bize ne!
“Bize ne olan” kısmı şu: Bu ülkede hukuk yok, yani uyulması zorunlu kurallar yok, hatta güçlüler için bile yok, çünkü bugün güçlü olanın yarına güçlü kalmasını sağlayacak kurallar da yok. Hukuk olmayınca, o hukuka uygun işletilecek bir mekanizma yani adalet de olmayacaktır ve adalet de olmadığına göre ne haklardan ne de hak sahiplerinden söz edilebilir!
YAPILANLARI ANLADIK, YAPILMAYANLAR?
Açıktır ki Can Atalay bir simge, tıpkı Selahattin Demirtaş gibi. Hukuksuzluğun, adaletsizliğin ve haksızlığın simgesi. Keyfiliğin, halk iradesinin gaspının, demokrasi düşmanlığının simgesi.
Ya bu durumu değiştirmeyi amaç edinenler!
En başta TİP mesela? Kuşkusuz olumluydu; Can Atalay’ı vekil yapma hamlesi. (CHP’nin, Tayfun Kahraman’a cesaret edememesi de düşünüldüğünde). Can’ın nezdinde hem “Gezi’ye Özgürlük” simgeleşecekti hem de Antakya, depremin yıkıntılarından ayağa kalkmaya çalışacaktı. (Elbette TİP şemsiyesi altında!) Ne oldu? Başarısız olundu. TİP başaramadı, TİP nezdinde toplumsal muhalefet de başaramadı.
Süreç, pekala farklı işletilebilirdi. Yani “özne biziz” vurgusu bu kadar baskın olmadan, sadece “çağrı yapmayı” yeterli görmeden, hatta çağrıya icabet etmeyenleri fırçalamadan… Öznelerin örgütlenmesinin de “gizlenmiş” bir örgüt işi olduğu bilinciyle, samimiyeti üsluptan çıkarıp içeriğe yansıtarak ve kazanımın herkesin olacağı güvenini vererek…
Neyse. Gelinen noktada, TİP, bundan sonra mücadelenin nasıl sürdürüleceğini açıkladı; “Anayasal düzene, adalet sistemine ve parlamentoya yönelik darbe girişiminde bulunan hakimler” için, yine bu düzenin kurallarına/işleyişine güvenerek “suç duyurusunda” bulunacaklarmış, aynı zamanda parlamentodaki muhalefet partileri ile görüşeceklermiş ve gerçekleri “TİP olarak” (‘biz’ vurgusuyla) söylemeye devam edeceklermiş.
Belki de asıl sorun; mücadeleyi yasal alanla (parlamento, yasalar, sıfatlar, v.s), aracı yasal partiyle/örgütle ve özneyi temsiliyetle sınırlamaktır. Bu tercih, beynin bütün dokularına işliyor ve “devrimci” ufuklar da burnun ucuna kadar yaklaşıyor! Ne dersiniz?
Ya diğer örgütler, örgütlü özneler? Yani sol siyasi partiler/örgütler, demokratik kitle örgütleri, hatta mesleki, sendikal yapılar. Açıkça söylemek gerekir ki Sol Parti, TKP, EMEP gibi partiler, bu “soruna” kendi sorunları olarak değil de TİP’in sorunu olarak yaklaştı. (Biçimsel dayanışmalar oldu kuşkusuz). Sendikaların, meslek örgütlerinin birçoğu ise yanına bile yaklaşmadı “Can Atalay’ın” ve adaletin. Adaletsizlik kapını çaldığında hatta içeri girdiğinde adalet talebine dönüşür! "Can Atalay'a özgürlük" diyerek bir araya gelen "Can'ın arkadaşları" hukukçuları, "Hukuka Saygı" nöbeti tutan Yaşam Savunucuları'nı tenzih ederek söylemek gerek elbette...
Gelinen noktada, yapılması hedeflenenlerin yetersiz olduğunu düşünen(4) ve hatta hala yapılacak “bir şeyler” olduğunu önerenlerin(5) varlığı elbette umut verici! "Can Atalay nezdinde Anayasa'nın pervasızca çiğnenmesine izin vermek ülkeyi seçimsiz yönetmek isteyen iktidara alan açmaktır" diyen DİB’in (Demokrasi İçin Birlik) çağrısı(6) da bir o kadar önemli. (Her ne kadar DİB, soldan/sosyalistlerden umudunu kesmiş (!) olmalı ki bütün muhalefet partilerine, yani İYİP’e, Saadet’e, Deva’ya falan çağrı yapıyor olsa da).
***
Sonuç olarak; hala yapılacak “bir şeyler” hata belki de “çok şeyler” var.
-Bu ülkeyi/toplumu “olumlu” yönde değiştirecek tek çizginin solda, sosyalistlerde olduğu bilinciyle hareket etmek. (Yani CHP’nin yedeklemesine izin vermeden ve ondan icazet almadan, İYİP’ten, Saadet’ten ve diğer şürekadan asla bir şey beklemeden)
-Solun tüm bileşenlerinin kapsandığı ortaklaştırılmış bir “harekat merkezi”ni inşa etmek.
-Meşru, militan ve kitlesel bir mücadele tarzını hayata geçirmek.
Hala mümkün! Can Atalay’ın nezdinde onbinlerce solcunun, ülkenin her bir yanından geldiği ve hep bir ağızdan haykıracağı “hak, hukuk, adalet” mitingini Ankara’da, yargı erkinin merkezinde yapmak mümkün! Kürsüdeki “sıfatlar”ın çeşitliliğini göz önüne getirmek, karşı taraftaki “sıfatların” paniğini öngörmek, “başlangıç için” umutlanmaya yeterli olmaz mı!!!
1) https://www.gazeteduvar.com.tr/ahmet-siktan-can-atalay-sorusu-sinan-ates-suikastiyla-mi-ilgili-haber-1657453
2) https://www.gazeteduvar.com.tr/aym-501-iyip-chp-yeni-bir-siyasi-duzlem-mi-kuruluyor-makale-1648741
3) https://www.gazeteduvar.com.tr/yargitaydan-can-atalay-kararinda-pakistan-gondermesi-haber-1658977
4) https://twitter.com/MucellaYapici/status/1742778210977272139
5) https://twitter.com/GunesGumus_SEP/status/1742834727436894661
6) https://t24.com.tr/haber/dib-ten-tum-partilere-acik-cagri-can-atalay-in-milletvekilliginin-savunulmasi-anayasa-nin-secme-ve-secilme-hakkinin-ve-demokrasinin-savunulmasidir,1145997