Dostlarından duydum, duruşma günü Ezgi’nin doğum günüymüş. Ezgi iki gün önce 33 yaşına girdi. Hayatının son 10 yılında adalet mücadelesi yürüten genç bir müzisyen Ezgi Sevgi Can. Bize ağabeyi Yaser Onur Can ile anne ve babası Hatice ve Mevlüt Can’ın emaneti.
Sevgili kardeşim Ezgi, sana seslenmeden önce izninle cuma günkü duruşmadaki dik duruşunu anlatmak istiyorum okuyucularımıza.
“Adalet gecikince ben bütün ailemi kaybettim. Her şekilde buradan çıkacak karar, eksik karardır benim için. Buradan çıkacak adil karar hem Türkiye hem insanlık için çok önemli. Kaybedilen üç can sadece benim için değil Türkiye için büyük kayıptır. Ağabeyimi tanısaydınız ne demek istediğimi anlardınız. Hem Türkiye’nin çok başarılı bir mimarını, müzisyenini kaybetmesine ve hem de bu çocuğu yetiştiren iki değerli insanı kaybetmesine sebep olmuştur. Bu, sizin de kaybınız. Kararınızı bu bağlamda vermenizi rica ediyorum. Katilleri değil bu katillerin yok ettiği, onlardan geriye kalan insanları korumanızı istiyorum. Geriye bir tek ben kaldım, benim canım kaldı.”
Ağabeyi Yaser Onur Can’ı kaybettikten sonra başlattıkları ve yaklaşık 10 yıldır süren adalet mücadelesinde ağabeyinin ardından annesini ve son olarak da babasını kaybeden Ezgi Sevgi Can, cuma günü, İstanbul 6’ncı Ağır Ceza Mahkemesi heyetine böyle seslendi.
O salonda bulunan hiç kimse, teyzesi, amcası, arkadaşları, ağabeyinin, annesinin ve babasının dostları, hiçbiri ondan böylesine vakur bir duruş beklemiyordu. Esip gürlese, heyete, hayata sayıp sövse hakkıydı. Ama yine de vakur duruşunu elden bırakmadı. Dört kişilik aileden geriye bir tek o kalmıştı. Yine de dimdik ayaktaydı Ezgi Sevgi Can.
Savunmasını yaptı. İki sanık polisin ve iddianameye dahil edilmeyen emir komuta zincirindeki diğer polislerin hangi yasanın hangi maddesinden neden ceza alması gerektiğini tek tek anlattı. Tıpkı iki hafta önce kaybettiği babası gibi adaletsizlik onu da hukukçu yapmıştı.
“Bir aile katledilmiştir. Bu mahkeme, bu adliye, bu ailenin bireylerinin tek tek yok oluşuna tanık olmuştur. Sizden önceki heyet annemi tanıdı. Siz babamı tanıdınız. Üst sınırdan ceza vermenizi talep ediyorum. Adil karar budur” dedi Ezgi Sevgi Can.
Duruşmaya ara verildiğinde herkesin yorumu sanık iki polisin “sahte belge”den alt sınırdan ceza alacağı yönündeydi. Ümitsiz olmakta haksız değillerdi çünkü Çağlayan Adliyesi'nden içeri girdiğimiz andan itibaren duruşmayı izlemeye gelenlerin ve gazetecilerin gördüğü muamele, heyetin tercihini yaptığını düşündürttü herkese.
Duruşma öncesi, davanın avukatlarından Ezgi Sevgi Can’ın kuzeni Çiğdem Şat, duruşmaya gelenleri barikatların gerisinde durmaya zorlayan özel güvenlik görevlilerine, “Bu insanlar farklı kentlerden geldi bu duruşmayı izlemeye, lütfen, lütfen!..” diye rica ediyordu. Ezgi Sevgi Can orada n’oluyor diye bakmaya gittiğinde güvenlik görevlilerinden biri “İçeri girmenize izin vermeyebilirler, bize öyle emir gelirse giremezsiniz” dedi. Ezgi haklı olarak “Henüz böyle bir emir verilmediyse neden bunu şimdi bize söylüyorsunuz” diye serzenişte bulundu. Özel güvenlik görevlisini kibarca kenara çekip, “Bakın, tüm ailesini kaybetmiş biri var karşınızda, lütfen biraz düşünceli olun” dedim. “N’apayım, benim de annem babam öldü, herkesi ayağa kaldırmıyorum” deyiverdi. Söylediğime söyleyeceğime bin pişman, barikatın gerisine sürülmüş aile üyelerinin ve ailenin dostlarının yanına yöneldim.
Duruşma işte böyle bir atmosferde başladı. Sonra küçücük mahkeme salonuna bu kadar kişi sığmaz gerekçesiyle gelenlerin çoğu dışarıda bırakıldı. Bir koltuğa iki kişi ilişerek oturduk izleyici sıralarına.
Bütün bunlara rağmen Ezgi Sevgi Can, ağabeyini, annesini, babasını kaybetmiş olan o genç, yürekli kadın dimdik durdu o salonda; mahkeme heyetinin ve sanık tarafının gözünün içine bakarak yaptı savunmasını.
Mahkeme beklentilerin bir tık ötesinde bir karar verdi. Sanık polisleri, sahte evraktan 3’er yıl 4’er ay, resmi belgeyi yok etmekten de 3’er yıl 1’er ay hapis cezasına çarptırdı.
Sanık polislerden Salih Bahar duruşmaya katılmamıştı. Soner Gündoğdu ise oradaydı. Gündoğdu’nun savunmasını yaparken göze batan rahat üslubunu ve avukatının, Yeşilçam senaryolarını aratmayan açıklamalarını düşününce, kararın onlar için şaşırtıcı olduğu ortadaydı.
Mahkeme heyeti ayrıca sahte resmi belge düzenleme ile yok edilmesinde kusur ve kasıtları bulunan kamu görevlilerinin tespiti ile haklarında yasa gereğinin yapılması için ve dosyada bilirkişi olarak görev yapan Zafer Kökdemir hakkında sahte resmi belge düzenlemek suçundan İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunulmasına karar verdi. Sanıkların tutuklanması yönündeki talepler ise reddedildi.
Karar okunduktan sonra Ezgi’nin koluna dokunup “Sonuç, buna da şükür dedirten bir karar. Harika bir savunmaydı, ağzına sağlık!” dedim. “Eee ben babamla annemin kızıyım!”dedi Ezgi ve hemen avukat Ercan Kanar’a dönerek temyiz süreciyle ilgili bir hukukçu titizliğiyle konuşmaya başladı.
Dostlarından duydum, duruşma günü Ezgi’nin doğum günüymüş. Ezgi iki gün önce 33 yaşına girdi. Hayatının son 10 yılında adalet mücadelesi yürüten genç bir müzisyen Ezgi Sevgi Can. Bize ağabeyi Yaser Onur Can ile anne ve babası Hatice ve Mevlüt Can’ın emaneti.
O dik duruşunu, hepimizi yüreklendiren gücünü görünce eminim salonda bulunan herkes benim gibi cesaret bulmuştur.
Ezgi Sevgi Can, şimdi sözüm sana...
10 Ekim 2015 Katliamı anmalarının birinde bir arkadaşımız dedi ki, biz ortak yaşam değerlerini paylaşan insanlardık ama artık kan kardeşi olduk. Ondan feyzalarak diyorum ki, sen de benim kız kardeşimsin artık. Ağabeyini, anneni, babanı kaybettin; onların yerini dolduramayız elbette ama senin kocaman bir ailen var bundan böyle. Unutma! Kimse unutmasın, Ezgi Sevgi Can yalnız değildir.