Canlı müze Dublin'i 2 günde gezmek

'İrlanda'nın kalbi' Dublin’e gitmek taptaze bir havayı solumak gibi… Canlandırıcı, heyecanlı ama rahatlatıcı. Avrupa’nın en mutlu şehirlerinden biri olarak bilinen Dublin’in enerjisi de hayli bulaşıcı. Üstelik şimdi tam da gitme zamanı...

Abone ol

DUVAR - "Öldüğümde Dublin kalbimde yazılı olacak." Bu sözlerin sahibi James Joyce.

James Joyce'un yanı sıra Bernard Shaw, Oscar Wilde, W.B Yeats, Jonathan Swift, Seamus Heaney, Samuel Beckett gibi dünyaca ünlü yazarlara ev sahipliği yaptığı için UNESCO tarafından ‘edebiyatın başkenti’ seçilen şehir, İrlanda’nın resmi kalbi… Birası, müziği, dansı ve edebiyatı ile adından söz ettiren 'İrlanda’nın kalbi' ilk görülmesi gereken yerlerden.

Müzik grubu U2’nun solisti Bono’nun ve Enya’nın yaşadığı şehrin en güzel yanları, sıcak kanlı insanları ve bitmek bilmeyen eğlence anlayışları…

Dublin -Dubh Linn-, ‘Karanlık Havuz’ demek. Normanlar, İrlanda’yı işgal edip Dublin'i başkent yaptıklarında, şehir bir anda bölgenin en önemli merkezi haline gelmiş. Her ne kadar Vikinglerin şehirdeki izlerinin büyük bir kısmı ortadan kaybolsa da, Ortaçağ'dan kalma kaleleri ve katedralleri ile Dublin adeta canlı bir müze gibi.

18’inci yüzyılda altın çağını yaşayan şehrin muhteşem mimarisi tam bir görsel şölen oluşturuyor.

6 Aralık 1921’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanan İrlanda Cumhuriyeti’nin başkenti olan şehir, dünyanın hemen her yanından aldığı göçle kozmopolit bir kent. Kentte çok sayıda öğrenci de olduğu için nüfusu çok genç. Sokakta dolaşırken neredeyse Avrupa’nın tüm dillerini duyabiliyorsunuz.

İKİ FARKLI DÜNYA

Şehir hala birçok yazar, oyuncu, sanatçı, ressam ve müzisyene ev sahipliği yapıyor. Kentin ana yeme-içme kültürünü oluşturan ise tabii ki ‘pub’lar. İngilizcede halk evi anlamına gelen ‘public house’tan türeyen publar, yüzlerce bira seçeneği sunan menüleriyle saatlerce oturabileceğiniz ve arkadaş kazanabileceğiniz mekanlar.

Dublin, birbirinden farklı iki dünyayı da bir arada sunuyor: Capcanlı bir metropol hayatı ve merkeze sadece birkaç dakika uzaklıkta bulunan şahane bir sahil. Şehrin sahil şeridi, birbirinden sevimli köyler ve balıkçı rıhtımları arasına dizilen pitoresk kumsallarla dolu. Yanınıza mayolarınızı almayı unutmayın, çünkü kalabalıktan ve kentin enerjisinden sıkıldığınızda ya da dolaşmaya ara vermek istediğinizde, sadece birkaç dakika içinde kendinizi İrlanda Denizi’ne dalarken bulabilirsiniz.

GÖRÜLMESİ GEREKEN YERLER

Büyük Kanal:  Grafton Caddesi’nden aşağı doğru kısa bir yürüyüş yaptıktan sonra, kendinizi şehrin ‘Grand Canal’ denilen rıhtım alanında buluyorsunuz. Burası çeşitli aktivitelerin, restoranların ve keyifli etkinliklerin olduğu bir bölge… Şehrin kalbinde yer alan sörf rıhtımında bulunan su sporları merkezinde rüzgar sörfü, kano ya da kürek çekme gibi seçenekler bulunuyor.

Güney Duvarı: Burası şehrin denizle buluştuğu noktalardan ve Dublin’in saklı güzelliklerinden; bu yüzden eğer güneşli bir gündeyseniz, temiz bir hava almak, denize girmek ya da Dublin Limanı’na yanaşan kargo gemilerini izlemek için Güney Duvarı’ndaki meşhur deniz fenerine kadar yürüyebilirsiniz. Yürüyüşünüze şehir merkezinden başladığınız takdirde, bölgeye varmanız minimum 1 saat sürüyor. Yalnız gel-gitlere dikkat etmenizi öneriyorum; sular siz farkında olmadan çok hızlı yükseliyor.

Aziz Patrick Katedrali: Geçmişi 5’inci yüzyıla dayanan, öncesinde tamamı ahşap olan ve sonradan 1911’de katedrale dönüştürülen kilise, şehrin önemli simgelerinden biri sayılıyor. Neredeyse 1500 yıl evvel, Aziz Patrick, Hristiyanlığa geçenleri buradaki kuyunun suyu ile vaftiz etmiş. Mimarisiyle ilgi çeken kilisenin rahipleri arasında olan, meşhur ‘Güliver’in Seyahatleri’ kitabının yazarı Jonathan Swift’in mezarı da burada bulunuyor.

Dublin Kalesi: Kalenin karmaşık olmasına rağmen büyüleyici bir geçmişi var. Vikinglerin yerleştiği bölgede 1204’te Kral John tarafından inşa edilen kalenin amacı, şehri ve kralın hazinelerini korumakmış. Kuruluşundan bu yana birkaç kere işgal edilen kale, şehrin koruyucusu konumunda olduğu için İrlanda tarihi için önemli bir rolü var. Büyüklüğü 44.000 metrekareyi bulan ve ülkenin en önemli devlet dairelerini de barındıran komplekste, 2 müze, 2 kafe, 1 konferans merkezi ve 2 bahçe bulunuyor.

Trinity Üniversitesi: Dublin’in en eski üniversitelerinden biri olan Trinity Üniversitesi’nin mezunları arasında Jonathan Swift, Samuel Beckett, Oscar Wilde ve Bream Stoke gibi dünyaca ünlü isimler var. Yemyeşil bir alan içerisinde bulunan kampüs, ülkenin en eski baskılarını içeren 200 bin kitaplık muhteşem bir kütüphaneye sahip. Dünyanın en güzel kitaplıklarından sayılan kütüphanenin boyu tam 65 metre.

Ha’Penny Köprüsü: Eskiden köprü yapılmadan evvel nehrin karşısına geçmek için feribot kullanılırmış. 1816 yılında, kenti ortasından ikiye bölen Liffey Nehri’nin üzerine önce ahşap olarak inşa edilen Ha'Penny ya da ‘Half Penny’ Köprüsü, tam 43 metre uzunluğunda, 3 metre genişliğinde ve nehirden 3 metre yükseklikte. Eliptik kemerli metal köprüden her gün 30 binin üzerinde insan geçiyor.

Kilmainham Gaol Hapishanesi: Bu hapishane ülkenin en acı olaylarına şahitlik etmiş, adeta canlı bir tarih müzesi ve bağımsızlık mücadelesinin bir anıtı konumunda… Şehir merkezine 15 dakikalık mesafede bulunan mekan, İrlanda'nın özgürlük ayaklanmasındaki asilerin idam edildiği ve tutsak edildiği yer olduğundan İrlandalılar için ayrı bir anlama sahip. 1780'lerden 1920'lere kadar aktif olan Gaul hapishanesinde ayrıca özel bir idam hücresi bulunuyor. Kötü koşullarda tutulan ve korkunç işkenceler yapılan mahkumların ruhlarını, kasvetli binayı dolaşırken neredeyse hissedebiliyorsunuz. 1924’te kapatılıp bir müze haline dönüştürülen hapishanenin en genç mahkumu ise 7 yaşındaymış.

Phoenix Parkı: Merkeze birkaç km uzaklıkta bulunan ve 700 hektarlık alanıyla Avrupa’nın en büyük kapalı parkı olan 355 yaşındaki Phooenix Parkı, eskiden kraliyet ailesi tarafından av partileri için kullanılmış. Park, içinde barındırdığı hayvanat ve çiçek bahçeleri ve başkanlık konutlarıyla şehirden kaçmak için inanılmaz bir fırsat…

Büyük açlık heykelleri

BLOOMSDAY FESTİVALİ

Edebiyat tarihinin en zor metinlerinden biri olan Ulysses, James Joyce’un içine aşk ateşi düştüğü gün olan 16 Haziran 1904’ün Dublin’ini anlatır. Bu nedenle her sene 16 Haziran tarihinde Dublin’de ‘Bloomsday’ ismiyle bir festival yapılıyor. Bu tarihte Dublin sokaklarında çeşitli Ulysses okumaları/canlandırmaları ve rehberler eşliğinde bir Ulysses turu yapılıyor. James Joyce’un yaşadığı ve şu anda müze olan Martello Kulesi’nden başlayan tur, kitabın başkahramanı olan Bloom’un izini sürüyor.

OSMANLI'NIN YİYECEK YARDIMI

1845 yılında neredeyse bütün tarlaları yok eden bir virüs, ülkenin ana mahsulü patateslerin çürümesine ve halkın perişan olmasına yol açtı. Açlık ve beraberinde gelen veba gibi salgın hastalıklar, bir milyona yakın İrlandalının ölmesine ve aynı sayıya tekabül eden büyük bir göçe neden oldu. Daha iyi bir hayat uğruna göç eden İrlandalı ailelerin önemli bir kısmı başta Amerika olmak üzere, çeşitli ülkelere sığınmak zorunda kaldı. 4 yıl süren büyük kıtlık ülkenin tarihini bile kıtlık öncesi ve sonrası olarak ayırdı. İngiltere Kraliçesi’nin bile etkin olamadığı bu vahim olayda, Padişahı Sultan Abdülmecid’in yaptığı yiyecek yardımı sayesinde açlıktan kurtulan binlerce insandan dolayı Osmanlılarla bir gönül bağı kuran İrlanda’nın Drogheda şehri ve futbol takımının simgesi ay yıldızdır.