“Okuduğum bir kitapta ‘Siz kendinize inanın, o zaman herkes size inanacaktır’ diye bir söz vardı. Bence en önemlisi o.” Bu cümlenin sahibi gözden ırak ama gönülden ırak olmayan Enes Ünal. O kendisine inandı. Hedefi Avrupa koydu. Bizim için küçük, Avrupa futbolu için normal sayılabilecek bir yaşta Manchester City’nin yolunu tuttu. Oynayamayacağını biliyordu henüz. Çünkü o, maalesef bütün yeteneğine karşın altyapısını Türkiye’de almıştı. Ama yapısal olarak bunu sorun edecek biri değildi. Çünkü o kendine inanmıştı. Ve de gerçekçiydi.
Nerden mi biliyoruz. İşte şu sözlerinden: “Kandırmayalım kendimizi. Altyapı seviyesinde sürekli başarılı falan değiliz. Bir kez Avrupa Şampiyonası finallerine kalınıyor. Sanki dünyanı kurtarmışız gibi davranılıyor. Ama gerçek öyle değil. Rakiplerimiz sürekli o finallerdeler, büyük şampiyonlar oynuyorlar. İngiltere ile iki yıl arayla iki maç yaptık. İlkinde penaltılarla yendik. Aynı kadrolarla 2 yıl sonra 4 yedik. Ama burada sorunu sürekli futbolcuda görmek de yanlış. Sorun hep futbolcuda olamaz. Bizim ciddi bir şekilde ortam ve eğitim problemimiz var.”
Bu gerçekleri görerek yeteneklerine inanarak tuttu İngiltere’nin yolunu. Önce Belçika sonra Hollanda’da kiralık oynadı. Son olarak ise herkes onun Twente’de attığı golleri, yaptığı asistleri konuşuyor. Konuşsun da zaten. Eğer kendisinin de belirttiği gibi sorunlu Türkiye futbol ortamında bir konu konuşulacaksa, o Enes olsun mümkünse.
Oynadığı futbol kadar, 19 yaşının olgunluğu ile kurduğu cümleler gelsin gündeme. Okuduğu kitapların listeleri dökülsün gazete sayfalarına. Messi’nin, Ronaldo’nun ne yediğini, nasıl antrenman yaptığını da bilelim tabii ama Enes’in de Hollanda’da neler yaptığına dair bir fikrimiz olsun. Lakin sadece yeşil sahada değil. Çünkü, Enes’in de dediği gibi futbolcuların bir ayrıcalığı yok. Onlar da herkes gibi bir iş yapıyor. Ne hedefleri dünyayı kurtarmak ne de zaten muktedirler buna. Sadece çok popülerler. Bu onları ayrıcalıklı değil sorumlu yapıyor aslında. Ve bunun bilincinde bir yıldız adayı var karşımızda.
O zaman kimdir bu Enes Ünal diye bakalım. Cümlelerine önem verelim. Çünkü çarkın içinden çıkıp, çarkın aksaklıklarını görebilecek kadar iyi yetiştirmiş ailesi onu. Tabii iş sadece aile ile olmaz o da iyi yetiştirmiş kendisini. Maalesef günümüzde ‘Vay be’ dediğimiz bir özelliğini kaybetmemiş Enes. Okumuş. Roman ve biyografi okumayı hep sevmiş mesela. Yok niyetim ‘Bakın okuyan futbolcu var’ demek değil. Aksine ‘Bakın bu çocuk fikri hür, vicdanı hür, vizyonu olan ve bunu geliştiren bir genç insan. İçinde bulunduğu ortama dışarıdan bakabilecek, gördüklerini cesaretle söyleyebilecek bir çocuk. Bunu kullanalım. Pamuklara saralım isterim. Zira tespitleri, yıllarını futbola vermiş, bu düzenin içinde kalmak için etliye sütlüye dokunmayan yorumlar yapan futbol alimlerinin(!) fersah fersah ötesinde.'
Adım adım geçtiği yolun çarpıklıklarını ondan daha iyi görebilecek biri yok. Ufacık dokunuşların, sadece zihni değişimlerin bile ne kadar fark ettiğini dilinin döndüğünce anlatıyor. Hem de bunu yeni değil. En az 2 senedir yapıyor. Kulağımızı kabartıp dinlemekte fayda var. Yani günün sonunda gerçekten futbolumuzu muhasır medeniyetler seviyesine çekmek, bu temaşayı layıkıyla izlemek, dünya sahnesinde bu şovun paylaşanları arasında bizden de birileri olsun diyorsak yolu Enes gibi oyuncularımızın sayısını arttırmak zorundayız.
Umuyorum Enes kendisinin de dediği gibi olabileceğinin en iyisi olur. Önce Guardiola’nın eline düşer, sonra daha iyilerinin. Önü de şansı da hep açık olur. Ama en önemlisi zihni hep şimdiki kadar açık kalır. Gördüğünü söyler, söylediğinin arkasında kalır. İşte o zaman bu karanlıkların aydınlığa çıkması için bir umut vardır deriz. Şu an tünelin ucundaki ışık bizim için Enes. Küçük ama kuvvetli. İstiyoruz ki yaklaşsın bize. Büyüsün ışık, büyüsün umut ve büyüsün Enes ta ki istediklerine ulaşana kadar.