Türkiye, Rusya ve İran devlet başkanlarının katılımıyla Astana Süreci zirve toplantısı Ankara’da yapıldı. Zirveden dişe dokunur bir karar çıkmadığı gibi, Ankara’nın kaygı ve öncelikleri de ortak açıklamalara yansımadı. Aksine, Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü Kalın, İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin Afrin’den çekilme talebini doğruladı.
Rusya Devlet Başkanı Putin, Kürtlerin katılımını ihsas ederek, “ulusal diyalog” vurgusu yaptı. PYD/YPG için “terör örgütü” tanımı yer almadı. Minnag/Tel Rifat koridorunun uzlaşmalı devrinde sonuç çıkmadı. Afrin’den çekilme talep eden İran’ın, Şii yerleşim birimleri Nubl/Zehra’nın yanı başındaki Tel Rifat’a ÖSO’nun sicili belli cihatçılarını sokturmayacağı görüldü.
Belki asıl haberler Beştepe salonlarının dışındaydı. Bilinen gerçeği yineleyelim, diplomatik uzlaşının iki tarafı olur. Her uzlaşı gibi bir al-verdir olan. Rusya’yla önce Fırat Kalkanı, sonra Zeytin Dalı’nın yapılması için varılan uzlaşıda Rusya’ya verdiklerimiz alt alta konulunca asimetrik bir görünüm beliriyor. Söz konusu iki harekatın ulusal güvenlik zorunluluğun mu, yoksa önleyici müdahale adı altında yapılmış siyasi tercihin sonucu mu oldukları ise ayrıca tartışma konusu.
Teslimatı 2019’a çekilen S-400 alımı, ilk reaktörünün faaliyete geçmesi 2023’e çekilen Akkuyu NGS, Güney Akımı gaz boru hattı derken Rusya’ya sağlanan ayrıcalıkların hesabını tutmak güç. Yalnızca Akkuyu’da ne ödünler verildiğinin ayrıntısını değerli uzmanlar Çiğdem Toker ve Mühdan Sağlam’ın kalemlerinden okuyabilirsiniz. Benim dikkat çekmeye çalıştığım hangi konjonktürde Putin’le kol kola resim verdiğimiz.
Suriye'nin BM Daimi Temsilcisi Caferi, Bağlantısızlar Zirvesi için bulunduğu Bakü’de Rusya’nın Sputnik ajansına verdiği demeçte “üçlü mekanizmanın Ankara'ya askerlerini çekme konusunda nüfuz etmesini umduklarını” söyledi. Bizim “gerçek sahiplerine iade” için girdiğimiz Cerablus’tan Afrin’e oradan Idlip’e uzanan on bin kilometrekarelik alana belki Suriye Cumhurbaşkanı Esat yarın, öbür gün “gerçek sahibi benim” diyerek tapu ibraz eder mi acep? Ederse, dostumuz Vladimir ayakkabılarının burnuna bakmayı mı tercih eder?
Haydi bu afaki bir ihtimal deyip geçelim. ABD Başkanı Trump, Suriye’den çekilme niyetini, ülkesinde kasım ayında yapılacak seçimlere bağladı. Ciddiye almayanların aksine, Trump’ın “Suriye’nin yeniden inşası” için dört milyar ABD Doları alıp, Münbiç ve Fırat’ın Doğusu’nu da bir biçimde TSK denetimine devretmek düşüncesini ciddiyetle aklında tuttuğunu sanıyorum.
Türkiye’nin ise Suriye’ye askeri müdahale için ne denli hevesli ve kayıp verme bağışıklığımızın ne denli yüksek olduğu ortada. Seçimin kaygan zemininde olduğumuz da malum. Bu durumda kimi mahfillerde yaklaşan belaya balıklama dalmak üzere tatlı bir telaş havasının hakim olduğunu canlandırabiliriz gözümüzde.
Ancak Şam ve Kahire’yle küs ve gidişata bakılırsa Bağdat’la yakında arası yeniden limonileşecek bir Ankara’nın, yerli ve milli bölgesel siyaset adına ya Rusya ve İran ya ABD’ye yaslanması çelişkili değil mi? Hem her iki pistte birden daha ne kadar dans edebiliriz?
Çare hazır: Fotoğraf diplomasisi devrede. Fotoğrafı çekiyorsunuz, altına dilediğiniz öyküyü yazıyorsunuz ve dünya bir süreliğine daha pembeleşiyor. Ancak savaşın ekonomik faturası da kabarıyor. Pas yapacak, çalım atacak diplomatik alan da giderek artan hızla daralıyor.
Bizim hariciye mandarinlerinin bilgiçlik taslamak adına yeri geldiğinde tatminle kullanmaktan kaçınmadıkları sözü anımsamalı: “Kaplanın sırtına bindiyseniz, inemezsiniz.” Neden? Yani şair diyor ki, kaplan binek hayvanı değildir, sürüyorum sanarsın ama inersen kaplan seni yer. Vaziyet buna gidiyor.