İktidar, Akkuyu nükleer santralinin Cumhuriyet’in 100'üncü yılında devreye gireceğini söylüyor. Ve böylece ülkenin makus enerji esaretinden de kurtulacağını müjdeliyor. Oysa verilen garantilere bakınca, 2023’ten sonra 15 yıl boyunca Rusya’ya fazladan 27 milyar dolar ödeme yapılacak. İşte iktidarın Cumhuriyet’in 100'üncü yılında ‘esaretten kurtuluş’ hediyesi de bu felaket olacak.
Dostoyevski “Onun gibisi daha gelmedi” der, Puşkin için. Halkın
tepesine oturmuş bir zümrenin iç yüzünü, eşine az rastlanır bir
sezgiyle açığa vurduğunu söyler. Puşkin’in sekiz yılda tamamladığı,
5 bin 200 mısralık şiir-romanı ‘Yevgeni Onegin’ üzerine söylemişti,
bu övgü dolu sözleri Dostoyevski...
Geçen hafta İstanbul’da romandan uyarlanan, “Bir Rus Masalı:
Yevgeni Onegin” adlı tiyatro oyunu sahnelendi. İzleyenler büyülendi
ama, duyuru afişinde aktör ve aktristlerin isimlerinin arasına
sızmış bir felaket yazılıydı. Oyunun sponsorluğunu, Türkiye’nin ilk
nükleer santralini kuran Rusya Devlet Atom Enerjisi Kurumu Rosatom
üstlenmişti.
Şirketin Uluslararası İşbirliği Yönetici Direktörü Aleksei
Frolov, gösteri öncesi AA’ya yaptığı açıklamada, ülke ekonomisine
katkıları gözardı edilemeyecek önemde bir projeyi hayata
geçirdiklerini söylüyordu. "Bu bizim ortaklarımızla yalnızca Akkuyu
gibi büyük bir projenin inşasında değil, bu tür kültürel projeler
içinde de olduğumuzu gösteriyor” diyordu.
Rus serserisinin gönlünde esen romantik fırtınayı anlatan oyun
üzerine bir nükleercinin dilinden dökülen bu hissiz cümleler,
esasında bizi bekleyen fırtınanın habercisiydi. Zira Akkuyu’nun
pekiştirdiği ‘dostluğun’ bedeli, Türkiye’nin geleceğine vurulmuş
yeni bir zincir gibi şakırdayıp duruyor. Duymamak imkansız. Lakin
iktidar ödenecek ağır bedeli, enerji bağımlılığından kurtuluşun
yolu olarak sunmakta ısrar ediyor.
Meclis Plan ve Bütçe Komisyonu’nda Enerji Bakanlığı’nın 2020
bütçesinin sunumunu yapan Bakan Fatih Dönmez, ilk ünitenin üretime
2023’te başlayacağını, Sinop haricinde üçüncü santral için de yer
baktıklarını açıkladı. Cumhuriyet’in 100'üncü kuruluş yılında
ülkenin milyarlarca dolarlık kaynağını Rusya’ya emanet eden bir
santralin devreye girmesi, ne hoş bir tesadüf!
Gelin şu harikulade ‘dostluğun’ muhasebesini bir kez daha
hatırlatalım. Bakalım 2023’te bizi nasıl bir fatura bekliyor…
***
Santral anlaşması 2010’da imzalandı. Anlaşmanın 5'inci
maddesinin 2 ve 4’üncü fıkralarında açıkça, üretilen elektriğin de
santralin de Rusya’ya ait olduğu yazılı. Merak edenler için bu iki
düzenlemeyi aktaralım: 2'nci fıkra: “Proje Şirketi, Nükleer Güç
Santrali (NGS) tarafından üretilen elektrik de dahil olmak üzere,
NGS'nin sahibidir.” 4’üncü fıkra ise şöyle: “Rus Yetkili
Kuruluşları'nın Proje Şirketi'ndeki toplam payları, hiçbir zaman
yüzde 51’den az olamaz.”
Santral için iktidar 15 yıl boyunca Rusya’ya miktar ve fiyat
garantisi verdi. Alım garantisi miktarı 19 milyar kWh, fiyat ise
kilowat saat başına 0,1235 dolar olarak belirlendi. Her yıl
ödenecek garanti para 2 milyar 346 milyon 500 bin dolar olacak. Bu
rakam üzerinden 15 yıl boyunca Rus şirketine aktarılacak tutar ise
35 milyar 197 milyon 500 bin dolar.
Oysa devletin kontrolündeki elektrik piyasasında ortalama fiyat
0.165 lira civarında, bugünkü kurla 0,0290 dolara yakın. Kısaca
Akkuyu’dan alınacak elektriğin fiyatı, Türkiye’de şu anda üretilen
elektriğin fiyatının dört katından fazla.
Resmi fiyat üzerinden bir hesap yapıldığında, Akkuyu’dan
alınacak yıllık garanti elektriğin tutarının aslında 551 milyon
dolar olması gerekiyor. Yani devlet Rusya’ya her yıl fazladan 1
milyar 795 milyon 500 bin dolar ödemeyi taahhüt etmiş durumda. 15
yıl boyunca ödenecek fazla para da tam 26 milyar 932 milyon 500 bin
lirayı bulacak. Üstelik kurun bugünkü düzeyinde kalacağını
varsayarsak…
CHP’nin Plan ve Bütçe Komisyonu’ndaki tartışmalar için
hazırladığı rapordaki şu tablo, gelecekteki karanlığı açık biçimde
özetliyor:
.
Dolayısıyla Akkuyu, Rusya için bir masal, fazladan ödenecek 27
milyar dolarlık faturasıyla Türkiye için kabustur. İşte iktidarın
100'üncü yılda ülkeye vereceği ‘esaretten kurtuluş’ hediyesi
budur.
Nükleer meselesini ‘Yevgeni Onegin’ vesilesiyle açtık madem,
yine Puşkin’in ‘Benim Şecerem’ kitabından alınmış şu iki mısrayla
kapatalım: