Çarpıcı bir distopya: Despotun Taşrası

Mehmet Taşdemir'in "Despotun Taşrası" kitabı, içi boşaltılan adalet, hak ve hürriyet gibi olguları sorguluyor, yargı mekanizmasını hicvediyor.

Abone ol

Yeşim Zuhal Yolcu

DUVAR- Kısa süre önce  Öteki Yayınevi etiketiyle yayımlanmış, yerli eserlerden oluşan bir seçkiyle verimli bir okuma deneyimi edinmeye duyduğum derin istek beni yazar Mehmet Taşdemir’in kaleme aldığı "Despot’un Taşrası" adlı romanı okumaya itti. Okur üzerinde derin izler bırakan, sarsıcı ve nitelikli bir eser olan bu distopik roman; egemen otoriteyi, devlet despotizmini, militarizmin palazlandırdığı hastalıklı bir toplum modelinin bireyi aklın iflasına sürükleyişini güldürel bir dille anlatılmış.

Anti- militarizm kokan bu politik romandaki tuhaflıklar silsilesi daha ilk satırlarda okuru bambaşka bir alımlama dünyasının orta yerinde  soluksuz bırakıyor. Absürd karakterlerin akıldışı eylemlilikleri ve her sayfada peydah oluveren nice olağandışı olay okuyucunun merakını diri tutuyor. Açık hava tımarhanesinden farksız bir atmosferde süregelen bir dizi olaya maruz kalan kahramanlar, anarşizanlaşarak mantık dışı davranışların normatifleşmesine duydukları şaşkınlıkla kendi erdemlerinin, hiyerarşinin öldürdüğü değerlerinin savaşçısı olmaya adıyorlar kendilerini. Romanın ana kahramanı olan Nadir Eşsiz bunlardan ilki. Nadir, kentin önde gelen varsıllarından Cemil Muratsızoğlu isimli hayvan tüccarının, toplum önünde sözlü aşağılamasına maruz kalıyor. Kırılan  insanlık onurunu yeniden kazanmak yani intikamını almak  isteyen Nadir, kahramanın izini sürüyor.

Nadir’in yorulmak bilmeden sürdürdüğü amansız takip, kurbanının hiç beklemediği bir anda karşısına dikilip intikam almaya duyduğu  bitimsiz arzuyu okur iliklerinde hissediyor. Her satırda nihai bir hesaplaşmanın gerçekleşeceği satırları okumayı sabırsızlık duyarak bekliyoruz. Bu planlanmış intikam alma arzusu, hedefine en çok yaklaştığını düşündüğümüz anda, tatsız terslikler yüzünden yanlış insanları hedef alarak kentte büyük tersliklere yol açıyor. Yanlış isimlere yöneltilen fiziksel şiddet, menzilden şaşan kurşunlar gibi yanlış hedeflere doğrulunca kentte büyük bir kaosa neden oluyor ve kahramanımız üstesinden gelinmesi çok daha zor talihsizliklerle boğuşmak zorunda kalıyor. Toplum önünde zedelenen itibarını geri kazanmak isteyen bir adamın hıncına mazhar olmuş güçlü, haksız, çarpık ve ilkel insan tipolojisinin örneği olarak karşımıza çıkan Muratsızoğlu’nun düşmanları türemeye başlıyor. Hastalıklı, kuşkucu, karanlık bir toplum ruhuna ustalıkla ayna tutuyor Taşdemir.

Geri geri yürümenin bir yasa olduğu ve ayakkabı imalatçılarının çift burunlu ayakkabı üreterek maddi kazanç elde ettiği bir kent düşünün. Her toplumsal önlem toplumdaki ilişkilerin kirli yüzünü en gülünç biçimde açığa çıkıyor bu despotizm karnavalında. 

Fahrenheit 451 distopyası kadar başarılı bir kurgu yaratmış yazar. Ray Bradbury’nin eksantrik televizyon programları gibi trajikomik gazete haberleri, insanları korku kültürüyle dizginleyerek boyun eğişe mahkum kılan sıkı yönetimiyle paralel olarak “Despotun Taşrası” mizahi lezzeti olan özgün ve ayrıksı bir eserle buluşturmuş okuru. 

Maydanoz Mikail adlı bir başka sıra dışı karakter ise kurguyu oldukça çeşnilendiren bir karakter. Günümüzde üretilen eserler bağlamında   Türkiye edebiyatına baktığımızda ne yazık ki okurun ruhuyla iz düşen ya da onun anlam dünyasını yerle bir eden bir kahraman bulmak zor. Çoğu silik ve olay örgüsü içinde ne yapacağı çabuk kestirilebilir, tornacıdan çıkmışçasına kalıplaşmış, hezeyan uyandırmayan tür ve türevlerde  olduğunu görmekteyiz. Gündelik yaşamda sıkça karşılaşılır olan karakter biçimleri yaratan Taşdemir’in Avukat Maydanoz Mikail’i çeşitli devlet kurumlarına, mizahi dava dilekçeleri yazıp gönderen bir kahraman. Ölü bir atın sahibine dava dilekçesi yazarak, ondan resmi olarak şikayette bulunması, ülkemizdeki hukuk sistemini güldürel bir dille eleştiriyor.

İçi boşaltılan adalet, hak ve hürriyet gibi olgular sorgulanarak, yargı mekanizması hicvediliyor. Taşralı bilincini ve sınıflar arası uçurumun da manidar taraflarını da mercek altına alıyor yazar. Eserde okura acıyı iliklerinde hissettiren, talihsiz bir atın başına gelen dokunaklı bir öykü var. Kül adlı güzel bir atın yüreği kanırtan, karanlık bir dehlize benzeyen hikâyesi. Kısacası Despotun Taşrası absürd öğeler barındıran, bürokrasiye dil çıkaran şaşırtıcı olay örgüsüyle okura kendini bir solukta okutan benzersiz bir roman.