Çelik'ten Arınç'ın istifasına yorum: MYK'mız görüşlerini doğru bulmadı
AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, Cumhurbaşkanlığı YİK Üyeliği'nden istifa eden Bülent Arınç'a ilişkin "MYK'mız Sayın Arınç'ın kamuoyunda öne çıkan görüşlerinin, yaklaşımlarının kabul edilmediği, doğru bulunmadığı yönünde mutabakata sahiptir" ifadelerini kullandı.
DUVAR- AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, partisinin MYK toplantısı sonrası açıklamalarda bulundu.
Ömer Çelik, Osman Kavala ve Selahattin Demirtaş ile ilgili açıklamalarının ardından gelen tepkiler üzerine Cumhurbaşkanlığı YİK Üyeliği'nden istifa eden Bülent Arınç'a ilişkin "Arınç istifasını sundu. Cumhurbaşkanımız kabul etti. MYK'mız Sayın Arınç'ın kamuoyunda öne çıkan görüşlerinin, yaklaşımlarının kabul edilmediği, doğru bulunmadığı yönünde mutabakata sahiptir" ifadelerini kullandı.
'KÖŞEYE SIKIŞTIRMAK MOTİVASYON OLMAMALI'
AK Parti Sözcüsü Çelik, CHP Genel Başkan Başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Ünal Çeviköz'ün Türk dış politikasına yönelik değerlendirmelerini eleştirdi. Çelik şunları söyledi:
"Bu tür açıklamalar sonrasında 'Bu kadar da olmaz, acaba tashih etme imkanı söz konusu olabilir mi?' diyerek biraz bekledik. Mesele sadece eleştirmek ya da köşeye sıkıştırmak için siyaset yapmak değil, doğruyu çoğaltmak için Türkiye'nin milli menfaatleri konusunda bilinci pekiştirmek için de buna dikkat etmek gerektiğini düşünüyoruz. Eleştirmek, köşeye sıkıştırmak siyasetin hiçbir zaman ana motivasyonu olmamalı."
Ömer Çelik, beklemelerine rağmen herhangi bir açıklama yapılmayınca bir süre sonra kendilerinin de bir açıklama yaptığını anımsatarak, şu değerlendirmede bulundu:
"Burada temel bir eleştiri getirdik, 'Yabancı devlet başkanından, yeni seçimden çıkmış bir devlet başkanından demokrasi talep etmek, bu şekildeki bir yaklaşım son derece yanlıştır. Demokrasi bir mal değildir, bir ithal ürünü değildir. Türkiye demokrasisi için bedel ödemiş, başbakanını şehit vermiş, bakanlarını şehit vermiş bir ülkedir. Milletimiz en son 15 Temmuz darbe girişiminde demokrasisine nasıl sahip çıktığını, demokrasisi, milli iradesi konusunda ne kadar kıskanç olduğunu bütün dünyaya gösterdi' dedik. Tabii bununla da kalmıyor mesele, aynı zamanda S400'leri iptal edeceklerini söylüyorlar iktidara geldikleri zaman."
'PATRIOT ALMAYA HAZIRIZ'
Türkiye'nin S400'leri niye aldığının belli olduğunu anlatan Çelik, Türkiye'nin çevresindeki tehlikelere karşı hava savunma sistemini pekiştirmesi gerektiğini vurguladı.
Bu konuya ilişkin Türkiye'nin müttefiklerinden Patriot almak istediğini, ancak müttefiklerin bunu satmadığını anlatan AK Parti Sözcüsü Çelik, uygun şartların oluşmasıyla Rusya'dan alımın gerçekleştiğini kaydetti.
Verilmesi halinde halen Patriot almaya hazır olduklarını dile getiren Çelik, şöyle devam etti:
"Cumhuriyet Halk Partisi diyor ki; 'İktidara gelirsek S400'leri iptal edeceğiz' diyor. Peki Türkiye'nin hava savunma sistemi ne olacak? Türkiye'nin güvenlik ihtiyaçları ne olacak? Bütün bunlarla ilgili olarak ortaya çıkan tablo şu; Bu bir 'kes-kopyala-yapıştır' siyasetidir, bu bir tercüme siyasetidir. Tercüme siyaseti olduğu için ithal ikameci bir demokrasi arayışıdır bu. Tamamen ithal ikameci bir siyaset anlayışıyla demokrasiyi bir mal gibi görüp, bir yerden bir yere ithal edebileceklerini zannediyorlar. Çünkü kendi vesayetlerini de aynı mantıkla yurt dışına ihraç kararı almışlar gibi bir tablo ortaya çıkıyor.
Şimdi şöyle bir noktaya geliyor iş, yani niçin Türkiye'nin hava savunma ihtiyacı için tedarik ettiği sistemleri iptal edeceksiniz ya da Türkiye'nin Libya da meşru çıkarlarını korumak için giriştiği mücadeleyi niye eleştiriyorsunuz? Eğer Türkiye oradaki meşru yönetime destek vermezse, burada Libya ile yaptığımız anlaşmayı berhava edecek, milli çıkarlarımıza halel getirmek isteyen bir Hafter yönetimi orada söz konusu. Aynı şekilde Suriye'den asker çekmemizi istiyorlar. Peki Suriye'den asker çektiğimiz zaman ne olacak? Bütün bu tablonun içerisinde demokrasi talebini, Biden'a dönük olarak demokrasi vurgusu yapacağız şeklindeki sözü değerlendirdiğinizde, doğrusunu söylemek gerekirse bunun siyasi bilinçten yoksun ve ahlaki olarak da asla kabul edilemeyecek bir söz olduğunu ifade ediyoruz."
Bu sözlerin düzeltilmesini beklediklerini yineleyen Ömer Çelik, "Yani bir siyasi partinin tarihine böyle bir bilinçsizlik, demokratik açıdan böylesine bir saygısızlık, ahlaki açıdan böyle bir kabul edilemezlik keşke geçmeseydi ama geçti" şeklinde konuştu.
Çeviköz'ün açıklamayı düzeltmek yerine yapılan eleştirilerin kötü niyetli bir değerlendirme olduğunu söylediğine değinen Çelik, "Doğrusunu söylemek gerekirse, bu, mantıktan ve kendini ifade etme kabiliyetinden yoksun bir yaklaşım" ifadesini kullandı.
'GEÇMİŞTEKİ HATALARI YAPMAYIN'
Amerika Birleşik Devletleri'ne, Türkiye'nin Avrupa'daki müttefiklerine demokratik dayanışmayla ilgili bir çağrı yapılmak isteniyorsa söylenmesi gerekenlerin belli olduğuna dikkati çeken Çelik, "Mesela şunun söylenmesi gerekiyor yeni Amerikan yönetimine, 'Geçmişteki yönetim zamanındaki hataları yapmayın" dedi.
Ünal Çeviköz'ün "Bana soru sordular, siz Trump yönetiminin sunmadığı neyi talep edersiniz?" diye soru sorulduğunu söylediğini aktaran AK Parti Sözcüsü Çelik, şunları kaydetti:
"Yeni yönetime şunu söylemek lazımdı, 'Trump döneminde PKK/PYD terör örgütüne tırlar, uçaklar dolusu silahlar verdiniz, bir terör örgütünü desteklediniz, üstelik bir NATO müttefikine karşı bunu yaptınız, dolayısıyla yeni yönetimden en büyük beklentimiz, bize sunması gereken en önemli politik yaklaşım, PYD/PKK terör örgütüne verilen silahların toplanması, bunların elinden alınması, PKK/PYD terör örgütüne dönük olarak eğitim çalışmalarının sona erdirilmesi, PKK'ya gerçek bir terör örgütü muamelesi yapılarak bundan sonra da silah verilmemesidir' denilmesiydi. Ama bunun yerine demokrasi vurgusu diye dayanışma olmayan, tamamen ithalata dayanan bir yaklaşımdan bahsediliyor."
Yeni ABD yönetimine söylenmesi gereken bir diğer hususun daha bulunduğunun altını çizen Çelik, şunları kaydetti:
"Biz demokratik olarak dayanışmak istiyoruz, demokrasilerimizi karşılıklı olarak güçlendirmek istiyoruz diyene söylenmesi gereken şudur; Türkiye'nin milli iradenin yegane temsilcisi olan Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin, milli iradenin tecellisi ile seçilmiş olan seçilmiş Cumhurbaşkanlığı makamının bombalanmasında, bu şekildeki suçlarda doğrudan fail olan Fetullahçı Terör Örgütü'nün aynı DEAŞ terör örgütüne yapılan muameleye tabi tutulması müttefiklerimize söylenmeliydi. Yani oradaki Fetullahçı Terör Örgütü'nün ekonomik faaliyetlerine göz yumulması, terör örgütü liderinin orada barınması gibi hususların bizim demokrasimize tehdit oluşturduğunu, dolayısıyla bizimle demokratik dayanışma içerisinde olanların yapması gereken ilk şeyin DEAŞ terör örgütüne ne yapılıyorsa, Fetullahçı Terör Örgütü'ne de aynı şeyi yapmaları gerektiği ifade edilmeliydi."
Ömer Çelik, söz konusu açıklamada S400 konusunun da gündeme getirildiğine işaret ederek, "(Biz iktidara gelirsek S400'leri iptal edeceğiz) gibisinden karşı tarafın yapması gerekenleri hatırlatmayıp kendi kendisine karşı tarafa taviz veren, Türkiye'nin güvenliğinden ve demokrasiden taviz veren bir yaklaşım ortaya koyuyorlar. Türkiye'nin demokrasisi bir müzakere konusu değildir, Türkiye'nin güvenliği herhangi bir şekilde pazarlık konusu değildir. Peki S400'ü verdiğiniz zaman bu hava savunma sistemimizle ilgili olarak bu söylediğiniz müttefiklere diyor musunuz ki 'Bize aynı şartlarda hemen Patriot temin edin' veya biz Patriot almak istediğimizde bunun engellenmesi ile ilgili olarak bir sorgu ortaya koyuyor musunuz? Bunların hiçbirisi söz konusu olmuyor ya da bu vesileyle hem de tam tersi bir yöne girip, Türkiye'ye F-35 verilmesini engellemelerini eleştiriyor musunuz? Bütün bunların gündemlerinde olması gerekirdi" şeklinde konuştu.
'KARA PROPAGANDALARI DİLLENDİRMEK MUHALEFETİN İŞİ Mİ?'
Çelik, muhalefetin "Libya'dan çekilin" dediğini belirterek, Libya ya da Azerbaycan'a dönük olarak "Oradaki ambargonun Türkiye tarafından delindiğine dair haberler çıkıyor" şeklinde ifadeler kullanıldığını söyledi.
"Kara propaganda merkezlerinin ürettiği bu kara propagandaları dillendirmek ana muhalefet partisinin işi midir?" diye soran Çelik, ana muhalefetin "Türkiye'nin milli çıkarları açısından bu kara propagandayla mücadele etmesi gerekmiyor mu?" sorusunu yöneltti.
Kapalı Maraş'ın açılmasından rahatsız olunduğunu dile getiren Çelik, Bürgenstock ve Crans Montana zirvelerine rağmen Rum tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ni eşit muhatap kabul etmediğine dikkati çekti. Rum tarafının Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti'ne egemenlik hakkı, eşit topluma dayalı çözüm gibi bir siyasi hak vermek istemediğini savundu.
Doğu Akdeniz'deki gaz değerlerinin elde edilmesinde "Bunlar bir mekanizmaya bağlansın bölünsün, çözüm olduktan sonra bu çerçevede bunlar paylaşılır" denildiğini anımsatan Çelik, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Hayır, herhangi bir mekanizmaya bağlamıyorum' diyor Rum tarafı onun yerine 'ben bunları alırım, cebime koyarım bir gün çözüm olursa da Türk tarafına veririm' gibisinden Türk tarafına saygısızlık yapan bir yaklaşım içerisine giriyor. Ne yapacağız, herhangi şekilde Kapalı Maraş'ın açılmasının gayrimeşru ne tarafı var ki işi gücü yokmuş gibi Rum tarafındaki siyasi partilerle yarışacak bir dil kullanıp Türkiye'nin ana muhalefet partisi Kapalı Maraş'ın açılmasına karşı çıkıyor. "
Çelik, bu sözlerin demokratik açıdan bir güç dayanışması, bir değer dayanışması, bir siyasi dayanışma anlamına gelmediğine işaret etti.
'KEŞKE BUNU DÜZELTSELERDİ'
Demokratik değerler konusunda siyasi ve değerler dayanışması ile demokrasilerin birbirlerini güçlendirilmesine dönük yaklaşımların, son derece saygıdeğer olduğunu vurgulayan Çelik, şunları kaydetti:
"Ama burada tek taraflı bir ilişki var, tek taraflı bir akışkanlık var, o da ithalat demokrasisi dediğim demokrasiyi ithal etmek isteyen, siyasi açıdan değersiz, demokratik açıdan değersiz, ahlaki açıdan son derece kötü, Türkiye'nin çıkarlarını savunmak açısından bilinçsiz ve Türk halkının demokratik değerlerine sahip çıkmak açısından da maalesef saygısızca olarak değerlendireceğimiz bir tutum var. Bir de kendisini demokratik bir irade yerine koyup, kendi ülkesini başkasına şikayet edip, ondan sonra da bir demokrasi talebinde bulunuyor. O zaman karşı taraf size sormaz mı 'Bu demokrasi talebini yapıyorsunuz da demokrasi talebini yaparken kendi sicilinizle ilgili, antidemokratik sicilinizle ilgili şimdiye kadar neler gerçekleştirdiğiniz? Yakın zamanda bir mensubunuz iktidarın ya seçimle ya da seçim dışı yollarla değiştireceğiz', gibisinden bir beyanda bulundu. 'Bu seçimde iktidar değiştirmeyi biz anlıyoruz da seçim dışı yollarla iktidar değiştirmek nedir?' diye bir soru sorulsa nasıl cevap vereceksiniz. Dolayısıyla demokratik girişimleri, demokrasiyi destekleme konusunda cılız ama anti demokratik girişimlere destek verme konusunda sicili maalesef baya kabarık bir yapı ile karşı karşıya olduklarını anlayacaklar."
"Keşke bunu düzeltselerdi" diyen Çelik, daha sonra yapılan açıklamaların durumu daha vahim bir hale getirdiğini söyledi.
Bunu siyasi tarihe önemli bir kayıt olarak düşüldüğünü belirten Çelik, "Başkalarından demokrasi talep etmeden önce nasıl demokrat olunur konusunda bir özeleştiri içine girmelerinin herkes için kendi partileri için de ülkemiz için de faydalı olacağını değerlendiriyoruz" dedi.
'REFORM SÜRECİ DEMOKRASİNİN DERİNLİĞİ'
AK Parti'nin kongrelerine ara verildiğini anımsatan Çelik, reformlar konusundaki tartışmaların da gündemde olduğunu ifade etti.
Hukuk ve siyasi konulardaki reformların AK Parti'nin siyasi kimliğinin bir parçası olduğuna değinen Çelik, AK Parti'nin belki Türk siyasi hayatının tamamından daha fazlasında ortaya çıkabilecek şekilde reform uygulamalarını ortaya koyduğunu bildirdi.
Reformun, vatandaşın taleplerinin devlete daha çok yansımasını sağlayacak düzenlemeler, demokrasinin toplumun bütün kılcal damarlarına ulaşması, değişen şartlarda ve koşullarda sesini yeterince duyuramayan vatandaşın sesinin devlet yönetimine daha çok yansımasını sağlama anlamı taşıdığını vurgulayan Çelik, reform sürecinin demokrasinin derinliği olduğunun altını çizdi.
Çelik, şartlar, toplumlar talepler değiştikçe, toplumsal taleplerinin siyasette temsil edilmesi noktasında yeni mekanizmalara ihtiyaç duyuldukça, vatandaşın taleplerinin devlete yansıması konusunda güncellemelere ihtiyaç duyuldukça bunun siyasi ve hukuk alanındaki reformlarla gerçekleştirileceğine işaret etti.
Hayatın dinamik bir süreç olduğuna dikkati çeken Çelik, vatandaşlarının taleplerinin, ihtiyaçlarının devlet hayatına, kamu hayatına daha çok yansımasıyla ilgili çalışmaların güçlü bir şekilde yapıldığını söyledi.
'AMBARGOYU DELEN TARAF TÜRKİYE DEĞİLDİR'
"Avrupa Birliği tarafından yürütülen İrini Harekatı çerçevesinde Alman savaş gemisi tarafından gemimize çıkılarak yapılan aramayı şiddetle protesto ediyoruz" diyen şunları kaydetti:
"22 Kasım'da 'Hamburg' isimli Alman savaş gemisi, hiçbir nezaketi gözetmeksizin, Ambarlı limanından Misrata'ya boya malzemesi ve insani yardım malzemesi taşıyan, bayrağımızı taşıyan gemiye müdahale etmiştir. Çeşitli şekillerde bu müdahaleleri meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Fakat şu net bir durumdur, burada herhangi bir şekilde bu ambargoyu delen taraf Türkiye tarafı değildir, tam tersine Türkiye Birleşmiş Milletlerin destek verdiği meşru yönetime destek veriyor. Gayrimeşru yönetim olan Hafter yönetimine destek verenler, onların kimler olduğu bellidir, zaten bunu alenen yapıyorlar.
Oradaki İrini Harekatı çerçevesinde faaliyet icra eden gemilerin o ülkelerin gemilerini arama konusunda son derece hassas olması gerekir. Çünkü oradaki toplu katliamların ve gayrimeşru işlerin arkasında Hafter tek başına durmuyor, belli ülkelerin desteğiyle duruyor ve bunun içinde hangi Avrupa Birliği ülkelerin olduğu da net bir şekilde biliniyor, onların devlet başkanları bunu net bir şekilde ifade ediyor. Şimdi o toplu mezarların getirdiği yükten ve suçtan kurtulmak için Türkiye'ye karşı bu kara propaganda yürütenler, bu tip yanıltıcı bir takım haberler üretiyorlar."
Çelik, Türkiye'nin Almanya'yla bu konularda yakın bir istişaresi ve çok önemli diplomatik kapasitesi bulunduğuna dikkati çekti.
Bütün bunları dikkate alarak bu tip eylemlerde bulunmamaları gerektiğinin altını çizen Çelik, şunları bildirdi:
"Bu aramalar hukuk dışı, korsan aramalardır. Son derece yanlış bir iş yapmışlardır. Tabii ülkemizin itirazı üzerine sonlandırdılar. Sonra ne dediler, açıklama olarak 'gemide itiraza kadar yapılan aramalarda ve gözlemlerde de yasadışı herhangi bir malzemeye veya yüke rastlanmadı' dediler. Zaten öyle. Sizin yasadışı yük ve malzeme arayacağız gemilerin hangi ülkeler olduğunu, hangi Avrupa ülkeleri olduğunu açık ve net bir şekilde biliyorsunuz. "
İrini Harekatı'nın NATO ile istişare edilmeden başlatıldığını ve zaten tarafsızlığının tartışmalı olduğunu savunan Ömer Çelik, geminin bayrağını taşıyan devlet olarak Türkiye'nin rızası olmadan bunun yapılmasının bu tarafsızlığa daha da çok gölge düşürdüğünün altını çizdi.
AK Parti Sözcüsü Çelik, "İrini Harekatı, orada meşru yönetimi desteklemek konusundaki girişimleri engellemeye dönük taraflı bir operasyona dönüşmüştür. Avrupa Birliği kendi üyesi olan bazı ülkelerin bu gayrimeşru girişimlerinin peşinden gitmemeli, Avrupa Birliği'ne leke sürmemeli ve İrini Harekatı esasında sonlandırılmalıdır" diye konuştu.
'FRANSA IRKÇILIĞI DAHA DA KIŞKIRTACAK'
Çok kaygı duydukları ve yakından takip ettikleri konulardan birinin de Fransa'daki bazı yeni yasal düzenlemeler olduğunu aktaran Çelik, son dönemde söz konusu ülkede yaşanan İslamofobi ve İslam düşmanlığıyla ilgili gelişmelere dikkati çekti.
Hz. Muhammed'e hakaret içeren karikatürlerle ilgili öğretmenlerine verdikleri cevaplar nedeniyle "terörist muamelesi" gören ve sabah erken saatlerde evleri polis tarafından basılan 10 yaşındaki 3'ü Türk, biri Mağrip kökenli 4 çocuğun karakola götürülerek sorgulandığını anımsatan Çelik, şöyle devam etti:
"Bu yanlışlıklardan ders çıkaracak, Fransız toplumunun huzurunu bozmaktan kaçınacak, Fransız demokrasisini zedelemekten kaçıracak birtakım yaklaşımlar üretmek yerine maalesef yanlış uygulamaların aynen devam ettiğini görüyoruz. Bir tür bazı terör yasaları vasıtasıyla ırkçılığı, nefret suçlarını daha da kışkırtacak, masum insanları sadece Müslüman kimlikleri veya göçmen oldukları sebebiyle hedef haline getirecek bir yaklaşımın daha fazla ortaya konmuş olduğunu görüyoruz. Zaten 2017'de kabul edilen terörle mücadele yasası Fransa'da son derece tartışmalı bir yasaydı. Onun sonrasında İslam düşmanı, göçmen düşmanı, yabancı düşmanı eylemler daha çok arttı. Özellikle Türk misyonlarına ve vatandaşlarımıza dönük bir takım eylemlere göz yumulmasını şiddetli bir şekilde kınıyoruz ve bunları yakından takip ettiğimizi ifade ediyoruz."
'AVRUPA'NIN DEAŞ'I ORADAKİ FAŞİSTLER'
Fransa'daki etkili yayın organlarının ve akademisyenlerin atılmaya çalışılan bu adımların Fransız demokrasisini zedeleyen adımlar olduğunu konusunda uyarıları olduğunu belirten Çelik, DEAŞ'ın insanlık için en tehlikeli terör örgütlerinden biri olduğunu, DEAŞ'ın Avrupa'daki karşılığının da oradaki faşistler olduğunu savundu.
"Avrupa'nın DEAŞ"ı olan faşistlerin eylemleriyle, terör örgütü DEAŞ'ın eylemlerinin birbirini beslediğini, düşman gibi görünseler bile aslında ideolojik olarak birbirlerine lojistik sağlayan eylemler olduğu görüşünü ifade eden Çelik, "Dolayısıyla doğru prensiplerle ve doğru yaklaşımlarla bunlarla mücadele edilmesi gerekir. Biz birtakım Müslüman kimlikli kişilerin teröre bulaşmış olmasıyla mücadele edeceğiz diye İslam dini ile mücadeleye dönüşen, Avrupa'daki faşistlerin cesaretlenmesine yol açan adamlardan herkesin kaçınması gerekir" ifadelerini kullandı.
'AK PARTİ KONGRELERİNE 15 GÜN ARA VERİLDİ'
AK Parti Sözcüsü Çelik, yeni tip korona virüsü (Covid-19) salgını nedeniyle alınan tedbirler kapsamında parti kongrelerine 15 gün ara verildiğini de ifade ederek, daha sonra yeni bir değerlendirme yapacaklarını açıkladı.
Toplantı sonunda gazetecilerin sorularını yanıtlayan Çelik, eski TBMM Başkanı Bülent Arınç'ın Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyeliği görevinden ayrılmasına ilişkin, "Kendileri istifalarını sundular, Sayın Cumhurbaşkanımız da bunu kabul ettiler" dedi.
MYK'da bu konunun değerlendirildiğini, Arınç'ın kamuoyunda öne çıkan söz konusu görüş ve yaklaşımlarının kabul edilmediği ve doğru bulunmadığı yönünde MYK'nın mutabakata sahip olduğunu aktaran Çelik, "Belli polemik konuları öne çıktı, o röportajla ilgili olarak. Bununla ilgili değerlendirme yapıldı, bu değerlendirmelere katınılmadığı açık bir şekilde kendilerine ifade edildi. Kendileri istifalarını sundular, Sayın Cumhurbaşkanımız da onu kabul etti" değerlendirmesinde bulundu.
'KILIÇDAROĞLU'NUN SÖZLERİ NEFRET SUÇU'
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun partisinin grup toplantısında, "Hâlâ iktidarın peşinde giden öğretmen varsa, ben ona öğretmen demem" sözlerinin hatırlatıldığı Çelik, söz konusu yaklaşımın doğrudan nefret suçuna girdiğini savundu.
Benzer yaklaşımın daha önce hakimler, siyasetçiler ve toplumsal kesimlerle ilgili de dile getirildiğini kaydeden Çelik, öğretmenlerin siyasi tercihlerine göre meşru ya da gayrimeşru gruplar gibi ayrıştırılmasının son derece üzücü olduğunu dile getirdi.
Siyasette hep "kutuplaşma olmasın" görüşünün dile getirildiğini ifade eden Çelik, "Öğretmenlere bu şekilde tehdit savuran birisinin yaptığı kutuplaşmayı radikalleştirmek değildir de nedir? Ya da buna nasıl uygun bir cevap vereceksiniz. Yani ayıp denen bir şey var" ifadelerini kullandı.
Öğretmenlerin, Öğretmenler Günü'nde "iktidarı destekliyorsun" diyerek hedef alınmasının son derece yakışıksız olduğunu vurgulayan Çelik, "İnşallah öğretmenlerden özür dilerler" dedi.
'REFORMLAR KONUSUNDAKİ ÇALIŞMALAR OLGUNLAŞMAK ÜZERE'
Ekonomi ve hukuk alanındaki reformlara ilişkin değerlendirmeleri sorulan Çelik, bu konudaki çalışmaların sürdüğünü bilgisini vererek, şunları kaydetti:
"Biz siyasi parti olarak kendi çalışmalarımızı yapıyoruz. Siyasi heyetlerimiz var, hukukla ilgilenen, ekonomiyle ilgilenen, siyasetin diğer alanlarıyla ilgilenen. Aynı şekilde bakanlıkların da çalışmaları var. Her biri yeterli düzeye olgunlaştığında, yani onlar da olgunlaşmak üzere, Cumhurbaşkanımıza ve Genel Başkanımıza sunularak, o ortam içerisinde tartışılacak ve son kararlar verilecektir. Bu meselede her zaman için yaklaşımımız şu; vatandaşımızın taleplerinin, vatandaşımızın arzularının devlet hayatına daha çok yansıması. Türkiye'nin sahibi vatandaşımızdır. Demokrasi bunun için var, devlet hayatı bunun için var. Görev yapan her kurum ve her kişi meşruiyetini vatandaşımızın verdiği iradeden alıyor. Dolayısıyla o ne kadar çok yansırsa devlet hayatına, devlet o kadar güçlü hale geliyor. Toplumun çeşitli kesimlerinin sorunlarının çözülmesi o kadar hızlı hale geliyor."
AK Parti'nin kuruluşundan bugüne, demokrasinin ve hukukun gelişmesi, devlet hayatının belli grupların ve oligarşik yaklaşımların elindeki bir hayat olmaktan çıkıp vatandaşın taleplerini yansıtan bir devlet mekanizması haline gelmesi konusunda çok önemli reform süreçleri yürüttüklerini ifade eden Çelik, şöyle devam etti:
"Nihayetinde güvenlik vatandaşımızın özgürlüğünü korumak için vardır. Nihayetinde bütün bu tedbirler, bütün bu yaklaşımlar hukuk devletimizi korumak için vardır, demokrasimizi korumak için vardır. Bunlar korunurken aynı zamanda bunların vatandaşın taleplerini, milletimizin taleplerini devlet hayatına yansıtmak konusunda da daha büyük performansa sahip olması daha da derinleşmesine gerekir. Bakış açısı, siyasi bakış açısı budur; vatandaş odaklı devlet anlayışını daha da güçlendirmek, vatandaş odaklı demokrasi anlayışını daha da güçlendirmek. Güdümlü demokrasi ya da vatandaşından kopmuş devlet anlayışı gibi yaklaşımlardan daha uzak duran bir çerçeve içerisinde hareket etmek." (AA)