Cemal Kaşıkçı nerede?
Önce ilgili bakanlık ve kurum elemanları SA İstanbul Başkonsolosluğu'nda ayrıntılı bir inceleme yapmalı ve sonucunu siyasi makamlara sunmalıdır. Sonra, rapor bulguları yaygın kanı yönünde çıkarımlara götürüyorsa, SA İstanbul Başkonsolosu istenmeyen şahıs ilan edilmeli, Ankara’daki büyükelçinin de geri çağrılması Riyad’a kuvvetle telkin edilmelidir. Savcılığın ve ilgili makamlarımızın soruşturmalarına göre konsolosluk çalışanları, Türkiye’ye iki uçakla giriş çıkan yapanlar hakkında gerekli adli işlemler başlatılmalıdır.
Faruk Loğoğlu*
Ülkesindeki Muhammed Bin Salman yönetimini ve rejimin bazı politikalarını eleştiren, Washington Post yazarlarından Suudi Arabistanlı gazeteci Cemal Kaşıkçı 2 Ekim 2018 tarihinde İstanbul’daki Suudi Arabistan (SA) Başkonsolosluğu'na bir işlem için girmiş, bir daha çıkış yapmamış ve ortadan kaybolmuştur. Eldeki verilere göre, Kaşıkçı’nın nerede olmadığı belli, ama nerede olabileceği, hayatta olup olmadığı ise henüz belli değildir.
Kaşıkçı’nın başkonsoloslukta olmadığı anlaşılmaktadır. Birkaç gün önce Reuters Haber Ajansı temsilcisi, davet üzerine binayı dolaşıyor. Gecikmeli de olsa ve muhtemelen yükselen tepkiler üzerine, Türk makamlarına da “gelin, bakın” deniyor. Konsolosluk yetkilileri herhalde kendilerinden o kadar eminler ki, masuniyeti olan binalarını incelemeye açıyorlar. Zira son görülmesinden bu yana günler geçtiğine göre Kaşıkçı artık herhalde konsoloslukta değildir. Olabilecek deliller de zaten yok edilmiştir.
Öte yandan, konsolosluğun iddia ettiği gibi Kaşıkçı konsolosluktan çıkmış olsa, evleneceği kadının veya Türkiye’deki arkadaşlarının yanında olurdu. Hayatta ve dışarıda olup da güvenliği nedeniyle ses çıkarmıyorsa, bunu da Türk emniyeti tespit eder, olayın akışı da değişirdi. Ancak Kaşıkçı’dan haber yoktur.
O halde Kaşıkçı nerededir? İddialar çok. Konsoloslukta katledildiği ve iki ayrı grup halinde SA’dan gelen özel bir ekip tarafından uçakla Türkiye dışına çıkarıldığı en yaygın kanı. Umarız bu doğru değildir. Eğer öldürüldüyse, bu devlet tarafından gerçekleştirilmiş bir cinayettir. Küresel çapta siyasi ve diplomatik yansımaları olacaktır. Nitekim BM olayın aydınlatılması için SA ve Türkiye’ye çağrıda bulunmuş, Amerikalı, İngiliz yetkililer kaygı ifade etmişlerdir.
Türk makamları, kuşkusuz, gereken araştırma, soruşturma ve incelemeleri yapmaktadır. Öncelikle iki özel uçakla aynı gün gelip, aynı gün saatler sonra geri dönen SA “görevlileri” Türkiye’ye ne için gelmişler ve ne yapmışlardır? Gerçeğin bir kısmı savcılığın ve emniyet güçlerimizin bu çalışmaları neticesinde elbette ortaya çıkacaktır. Ancak esas sorumluluk neticede SA makamlarına aittir. SA’nın Ankara Büyükelçisi Dışişleri Bakanlığı'na izahat vermesi için çağrılmaktadır. Kaşıkçı’nın nerede bulunduğuna dair yetkili bir ağızdan inandırıcı bir açıklama yapılması şarttır. Aksi halde, SA rejimine yönelik eleştiri ve suçlamalar sürecek, özellikle Türkiye-SA ilişkileri, tarafların takınacakları tavırlara göre, bugünküne kıyasla daha da sıkıntılı bir döneme girecektir. Bununla birlikte, SA Kaşıkçı’nın konsolosluktan çıktığını ileri sürmekte ve olayla ilgili tüm isnat ve iddiaları ısrarla reddetmektedir.
Bazı yorumcuların SA’nın bu eylemi tasarlayarak ve planlayarak gerçekleştirdiği izlenim ve varsayımından yola çıkarsak, o zaman bu eylemle Riyad’ın Ankara’ya bir bakıma meydan okuduğu sonucuna varmamız gerekir. Şöyle ki: SA, bugünkü Türk hükümetinin Müslüman Kardeşler'e olan sempati ve ilgisinden rahatsızdır. SA ve Körfez ülkeleri ile Katar arasındaki anlaşmazlıkta Türkiye’nin Katar’ın yanında yer alması Riyad’ı rahatsız eden bir başka husustur. Ancak Riyad’ı asıl öfkelendiren husus Türkiye’nin İran’la son dönemdeki yakın ilişkileridir. Çünkü İran SA tarafından can düşmanı olarak görülmektedir. Öte yandan, bazı SA kökenli muhaliflerin melce bularak Türkiye’de ikamet etmeleri ise ilişkilerde bir başka çıban noktasıdır. Bütün bunların bedeli olarak kendisi de Batı kamuoyuna etkin bir muhalif olarak tanıtılan Kaşıkçı’nın öldürülmesiyle, SA Türkiye’ye alenen meydan okuyabileceğini değerlendirmiş olabilir. Bu bağlamda Türk ekonomisinin bugünkü kırılganlığını da kendilerince bir fırsat olarak görmüş olabilirler.
Olayın bir de diplomatik ve konsolosluk ilişkilerini düzenleyen Viyana Sözleşmeleriyle ilgili bir boyutu vardır. Gerçi bu sözleşmelerde, büyükelçilik veya konsolosluk mekanlarında işlenen bir cinayeti kapsayan hükümler yoktur. Çünkü böyle bir eylem hem o ülkenin hem ev sahibi ülkenin yasalarına göre zaten suçtur. Ancak konsolosluk binası içinde işlenen bir cinayet hem SA hem Türkiye’nin taraf olduğu Viyana Sözleşmelerinin kısmen değil, topyekûn ihlal ve inkarıdır. Zira konsoloslukların görev ve faaliyetler tarifi içinde cinayet ve insanları ortadan yok etme gibi fiiller yoktur.
Bu emsali görülmemiş olay karşısında ev sahibi ülke olarak Türkiye’nin yaptırımları olmalıdır. Unutmayalım ki Kaşıkçı olayı, eğer katledilip uçakla Türkiye dışına çıkarıldı ise, SA toprağı sayılan konsolosluk binası sınırlarını taşarak bir de Türkiye topraklarının bu hukuk dışı olaya alet edildiği anlamına gelmektedir. Hiçbir devlet Türkiye topraklarını işlediği bir suça ortak edemez, edememeli, etmeye kalkışırsa bedelini ödemelidir. Türkiye olayı aydınlatarak hesabını sormalıdır. Olay Türkiye-SA ilişkilerini olumsuz etkileyecektir. Ancak Türkiye’yle ilişkilerinin iyice bozulmasının maliyetini bizden çok SA yönetiminin düşünmesi lazımdır.
Önce ilgili bakanlık ve kurum elemanları SA İstanbul Başkonsolosluğu'nda ayrıntılı bir inceleme yapmalı ve sonucunu siyasi makamlara sunmalıdır. Sonra, rapor bulguları yaygın kanı yönünde çıkarımlara götürüyorsa, SA İstanbul Başkonsolosu istenmeyen şahıs ilan edilmeli, Ankara’daki büyükelçinin de geri çağrılması Riyad’a kuvvetle telkin edilmelidir. Savcılığın ve ilgili makamlarımızın soruşturmalarına göre konsolosluk çalışanları, Türkiye’ye iki uçakla giriş çıkan yapanlar hakkında gerekli adli işlemler başlatılmalıdır. Bu arada T.C. Riyad Büyükelçimiz istişareler için Ankara’ya çağrılmalıdır. Gelişmelere göre gerektiğinde yeni adımlar atılmalıdır. Ankara yeterli tepki vermediği veya vermek istemediği takdirde zaten sorunlu olan hukuk devleti imajı iyice örselenecektir.
Dünyanın odaklandığı bir konu olarak, gelişmeler Türk resmi makamlarınca mümkün olduğunca kamuoyuyla paylaşılmalıdır. Doğrulanmış bilgilerin düzenli olarak kamuoyuna aktarılması ve şeffaflık böyle bir vakada şarttır.
Olayın aydınlatılması, hukuk devleti olmanın gereğidir ve Türkiye’nin insanlığa borcudur!
*Emekli diplomat, eski CHP milletvekili