2 Mayıs günü Ankara, İstanbul ve İzmir'de perdelerini açıp,
sonra da diğer kentlere doğru yolculuğuna başlayacak olan
Uluslararası İşçi Filmleri Festivali'nin 12 yıldır gönüllüsüyüm.
Uluslararası İşçi Filmleri Festivali 12 yıl önce, her yıl
düzenlenen kurumsallaşmış, sponsorlu, profesyonel, bilindik film
festivallerinin arasına, tamamen yarışmasız, sponsorsuz,
gösterimleri ücretsiz, film seyretmenin alternatif bir mecrası
olarak katılırken büyük bir cesareti simgeliyordu. Bu cesaret geçen
12 yıl içinde, festivalin alandaki ticarileşmeyi, sınırlamaları, en
önemlisi sansürü reddederek, kendisini kentlerin ve gündelik
yaşamın sömürgeleştirilmesine karşı bir direniş olarak inşa
etmesiyle pratiğe dönüştü. Festival gönüllüleri olarak bu cesareti
en başta ikisi de 'toprakta karınca, suda balık, havada kuş' olan
Karagöz ile Şarlo'dan aldık.
FESTİVALİN ESİN KAYNAĞI
Cesaretimiz Karagöz ile Şarlo'dan, esinimiz ise ABD'nin San
Francisco kentinde düzenlenen bir işçi kültür ve film festivali
olan Laborfest'tendi. 1994 yılından beri süren ve 1934 yılında
yaşanan Kanlı Perşembe'nin yıl dönümü olan 5 Temmuz'da başlayan
Laborfest.
Kanlı Perşembe olarak bilinen olay ABD emek mücadelesi tarihinde
özel bir öneme sahip. 1934 Mayıs'ında kapitalizmin “Büyük Buhranı”
hâlâ sürerken liman işçileri çalışma koşulları, ücretler ve
sendikalaşma hakkı için San Francisco ve Oakland’da greve giderler.
Şirketler ve onların yanında yer alan polis ve politikacılar ile
işçiler arasındaki gerilim giderek tırmanır. 4 Temmuz’da çatışmalar
başlar. 5 Temmuz 1934’te polis iki liman işçisini katleder ve
bu trajik olay grevin kısa sürede tüm körfez bölgesine yayılması ve
işçiler kadar, sıradan yurttaşlar tarafından da desteklenmeye
başlanması anlamına gelir. İki işçinin cenazesine tüm körfez
bölgesinden binlerce işçi katılır ve San Francisco kentinde sonraki
dört gün hayat durur. Liman işçilerinin grevi ve onlara
verilen destek, 1935 yılında toplu sözleşme ile ilgili ulusal
yasalar çıkmasına neden olur.
İşte Kanlı Perşembe olarak bilinen bu olayın yıl dönümünde
başlayan ve bir ay süren Laborfest, İşçi Filmleri
Festivali'nin esin kaynağı olurken, Laborfest'in kurucusu ve
emektarı Steve Zeltzer de bizim festivalin en önemli
destekçilerinden oldu. Biz festival sürecine giriştiğimizde, işçi
filmleri festivalleri 1994’ten bu yana çeşitli kuruluşların
katılımı ve iş birliğiyle Japonya Osaka’da, Arjantin Buenos
Aires’te, Bolivya El Alto’da ve Kore Seul’de farklı tarihlerde,
farklı biçimlerde düzenlenmiş, bunlardan bazıları hâlâ sürerken,
bazıları ise zaman içerisinde çeşitli nedenlerle sona ermişti. Tüm
bu festivallerin film kaynağını önemli ölçüde dünyanın değişik
ülkelerinde, işçi sınıfı mücadelesine destek olmak amacıyla kurmaca
ve belgesel film yapımı gerçekleştiren organizasyonlar
oluşturuyordu. Böyle bir uluslararası birikim ve sendikaların,
odaların, kitle örgütlerinin desteğiyle, Uluslararası İşçi Filmleri
Festivali bu yıl 12'nci yılını tamamlıyor.
FESTİVALİN KONUMLANMA NOKTASI
Festivalin ilk günden itibaren konumlanma noktası işçi sınıfının
içinde yaşadığı ve çalıştığı koşulların yarattığı bir dizi ayırt
edici deneyim ve ayırt edici bakış açısıdır. Ancak festival
kendisine işçi sınıfının yaşamının niteliğinden kaynaklı olarak
yerleşebilme ihtimali bulunan, ancak her zaman açık seçik ortaya
çıkmayabilen konumlanma noktasını esas alsa da, diğer eleştirel
konumlanma noktalarını görmezden gelmez.
Bu nedenle de, ne var olanla yetinmek, ne de ideal olanı
beklemek yanılgılarına düşmeden, festival eleştirel bir biçimde
içinde yer aldığı koşulları değerlendirmeye, bu koşullardaki
değişimleri kavramaya ve ileride ne tür değişimler yaşanabileceğini
sorgulamaya çalışır. Festivalin temalarının her yıl değişmesi,
2006’da “Neo-liberalizme Karşı Direniş Öyküleri”, 2007′de
“Yoksulluk Direniş Umut: Anlattığın Senin Hikayendir”, 2008′de
“Emeği Gören Kamera Sokağa Çıkan Sinema”, 2009′da “Biz Başka
Dünya İsteriz”, 2010′da “Güvencesizliğe Seyirci Kalma”, 2011′de
“Toprağımız Havamız Suyumuz İçin Doğal Olarak Direniş”, 2012′de
“Hepimiz Şüpheliyiz: Özgürlük Emek İster”, 2013′te “Sınırda
Yaşamak”, 2014′te “Her yer Festival Her Yer Direniş”, 2015’te
“İşimiz Gücümüz Yaşamak”, 2016'da “Barbarlığa Karşı Umut”, 2017'de
ise “Cesaret Bulaşıcıdır”diye seslenmesi tam da bu nedenledir.
YÜZÜMÜZÜ DÖNDÜĞÜMÜZ YER
Festival kendisini bir alternatif iletişim ortamı, alternatif
medya olarak tanımlar ve sorar “Kim iddia edebilir ki bir filmin,
bir şarkının ya da bir oyunun içinde yaşadığımız dünyayı anlama
ve anlamlandırma çabamız açısından gazetenin, TV’nin ve internetin
sağladığı bilgiden daha az önemli olduğunu?”. Böylece festival
yüzünü döndüğü yeri bir kez daha ilan eder.
Uluslararası İşçi Filmleri Festivali, giderek ticarileşen,
yarışmalarla rekabeti meşrulaştırıp, kapitalist kültür endüstrisine
neye yatırım yapması gerektiğine dair ön bilgi sağlayan film
festivalleri bütününün bir parçası değil –ki bu noktada farkını
yarışmasız olmasıyla ve gösterimlerini ücretsiz olarak
gerçekleştirmesiyle açığa çıkartmaya çalışır– gündelik yaşamları
kolonize eden medyanın alternatifini, alternatif bir iletişim
ortamını yaratmaya çalışan deneyimler ve tartışmalar olarak
alternatif medyanın bir parçasıdır.
Bu alternatiflik hali iki noktada kendisini öne çıkarır,
bunlardan ilki, neo-liberalleşen kent alanının göbeğinde radikal
siyasetin tartışılabileceği alanlar yaratma, kentin merkezinden
dışlananların kente erişimini sağlama gibi işlevleri yerine
getirerek hem kentin hem de gündelik yaşamın sömürgeleştirilmesine
karşı bir direnme pratiği olmasıdır. Festival, gündelik yaşamlarda
bir çatlak açmayı, insanlara evlerinden çıkıp bir salonda, sokakta
ya da parkta başka insanlarla buluşma şansı vermeyi ve bunu bir
şenlik olarak gerçekleştirmeyi hedefler. İkinci olarak ise
gündelik gerçekliğin, başka insanların deneyimleriyle gözler önüne
serilmesini ve sorgulanmasını sağlayan filmler göstererek,
insanları dünyayı karmaşık haliyle anlamaya ve filmin bitmesinden
sonra bu karmaşık dünyaya katılarak eşitsizliklere ve adaletsizliğe
karşı bir yolculuğa çıkmaya davet eder.
YOLA DEVAM
Festival de yoluna devam ediyor. Benim kişisel yolculuğumda da
önemli bir yeri olan İşçi Filmleri Festivali, bu yıl TV'lerde yer
alan “Şiddet/korku ögeleri içerir” gibi uyarılara inat, seyircileri
göstereceği filmlere “cesaret ögeleri içerir” diyerek çağırıyor.
Festival filmlerinin içerdiği cesaret, eşitsizliklere ve
adaletsizliğe karşı bir yola çıkma cesaretidir. Bu cesaret
aslolanın yolun kendisi olduğunu bilerek, bu yolda kararlılıkla
yürüme, sabretme cesaretidir.
Tıpkı son çıkan KHK ile üniversitedeki görevlerinden ihraç
edilen aynı yolu yürüyor olduğumuz meslektaşlarımın “Akademiyi
akademi yapan, barış kadar kıymetli hocalarımın ve dostlarımın
yanında yerimi almaktan onur duyarım”, “İşsiz bırakma, aç bırakma
tehditleriniz bize sökmez, biz her türlü olumsuzluğa rağmen
örgütlülüğümüzle dayanışma, mücadele azmimizi koruyacak, size biat
etmeyecek ve mutlaka kazanacağız!”, “Benim öfkemi, nefretimi
kazanamayacaksınız” derken gösterdikleri cesaret gibi...