Cevaplanması zor sorular

‘Seni İçime Gömdüm’ kısa ve sert bir roman. Bir arada yaşama tartışmalarının iyiden iyiye alevlendiği günümüzde önemli noktalara parmak basıyor ve bizlere cevaplanması zor birtakım sorular soruyor.

Abone ol

Andrew Jolly’nin kim olduğunu bilen yok. Kendisi bir hayalet yazar. Toplamda iki kitabı bulunuyor. Amerika’nın güneybatısında hayatları savaşla geçen üç kuşağın serüvenini konu edindiği Askerin Günü bunlarından biri. Diğeri de 'Seni İçime Gömdüm' adını taşıyor.
‘Seni İçime Gömdüm’ ilk olarak Hürriyet Yayınları (1973), sonra da Ara Yayıncılık (1988) tarafından basıldı. Şimdilerde Jolly’nin yayın hakları Ayrıntı Yayınları’nda. ‘Askerin Günü’nün çevirmeni Süha Sertabiboğlu, ‘Seni İçime Gömdüm’ünki ise Tomris Uyar.

BİR KIZILDERİLİYLE EVLENİLMEZ

“Tan ağarırken ölmüştü kız.” ‘Seni İçime Gömdüm’ bu cümleyle başlar. Daha ilk cümleden ölen genç Kızılderili kız kitabın ana çatışmasını oluşturur. Roman boyunca ağırlığını hem fiziksel hem psikolojik olarak hissettirir ve türlü meselelerin içine girer, ama aslında dert bellidir: Bu ölü nereye gömülecektir?

Romanın başkarakteri Kabrero Meksikalı bir gençtir. Anne ve babasını küçük yaşta kaybetmiş, abisiyle beraber yaşamaktadır. Babadan kalan mallar geçimlerini rahat rahat sürdürmelerine ve ticaret yapmalarına yeter. Zaten bunlarla abisi ilgilenir. Kabrero biraz delifişektir. Kabrero günün birinde dolanırken yaralı halde bir Kızılderili kızla karşılaşır. Yüreğinde bir merhamet duygusu oluşur ve kıza yardım eder. Sonra da onu götürüp kabilesine bırakır. İlerleyen zamanlarda kızın durumunu merak ederek kabileye gidip gelmeye başlar. Bir de bakar ki onu çoktan âşık oluvermiştir.

Kabrero meseleyi ilkin Kızılderililerin ileri gelelerinden birine açar. Evlenmek istediğini söyler, ama adam rasyoneldir, Meksikalıların birbirleriyle evlendiklerini, Kızılderili bir gelinin görülmüş şey olmadığını söyler. Ancak Kabrero geri adım atmaz. Gidip abisiyle konuşur, kasabanın rahibine danışır. Onlar da bu işe olur vermezler. Kabrero yine de aşkından vazgeçmez ve kızla evlenir.

EŞİNİN ÖLÜSÜNÜ SÜRÜKLEYİP DURAN BİR ADAM

Bütün bu geçmiş hikâyesinin ardından kasaba halkı onları içlerinde barındırmazlar, Kabrero da abisinden üç beş hayvan alıp eşiyle kendisine dağ başında bir kulübe inşa eder, orada yaşamaya başlar. Yaklaşık 2 yıl sonra eşi bilinmedik bir nedenden ölünce de onu aklayıp paklar ve bir tabuta koyup kasabaya kadar sürüklemeye başlar. Dirisi doğru düzgün yaşayamadı, bari ölüsü doğru düzgün bir yerde yatsın, diye düşünür.

Seni İçime Gömdüm, Andrew Jolly
Çev:Tomris Uyar, Ayrıntı Yayınları, 128 syf., 2012

‘Seni İçime Gömdüm’, Kabrero’nun bu yolculuğunu konu edinir. Dağ başından kasabaya inene kadar bin türlü şeyle uğraşır Kabrero. Dengesini kaybedip geçitten aşağıya düşer, açlıktan sıtmalı bir tavşanı yemek zorunda kalır, haydutlar tabutun içinde gümüş olduğunu sanıp onu omzundan vururlar… Kabrero başına ne gelirse gelsin geri adım atmaz. Tıpkı evlendiğinde olduğu gibi bunda da inatçıdır.
Ancak kasaba halkı onu pek hoş karşılamaz. Artık “oralı” değildir Kabrero. Bir dağlıdır. Bu söze dökülen bir şey olmasa da içten içe romanın pek çok yerinde hissedilir. Diğer taraftan da “cehennemlik” birini eş aldığı yetmiyormuş gibi, bir de onu Hristiyanların mezarlığına gömmeye getirdiği için ayıplanır. Ne yaparsa yapsın kimseye söz geçiremez. Tabutu oradan oraya sürükler durur…

BİR ARADA YAŞAMAK NEDEN BU KADAR ZOR?

Jolly’nin kim olduğunu bilmesek de onun iyi bir hikâye anlatıcısı olduğunu söylemek mümkün. Dili duru ve akıcı. Anlattığı hikâye her ne kadar duygu dolu olsa da bunu istismar etmeye çalışmadığı ortada. Zira eşinin tabutunu kilometrelerce sürükleyip duran “kovulmuş” bir adam, sadece resim olarak bile yeterince etkileyici. Beri yandan gerek ‘Askerin Günü’nde gerek bu romanında konu edindiği meselelere baktığımızda Jolly’nin savaş, ırkçılık gibi toplumsal meseleleri işlediğini görürüz. Beraber yaşamak bir yana, ölülerin bile yan yana yatmalarına müsaade etmeyen bir zihniyetin ne denli korkunç ve yaralayıcı olduğunu bize göstererek adeta bir uyarıda bulunur.

Kabrero romanın birkaç yerinde tabutu bırakıp kaçmak ister. Hatta bir seferinde bırakıp kaçar da, ama sonra gerisin geri yine onun yanı başında bulur kendini. “Bu kadar acıya dayanamıyorum. Bu yası tutmak istemiyorum artık” der. Ancak eşini gömemediği her dakika acısı katlanarak artar.

‘Seni İçime Gömdüm’ kısa ve sert bir roman. Bir arada yaşama tartışmalarının iyiden iyiye alevlendiği günümüzde önemli noktalara parmak basıyor ve bizlere cevaplanması zor birtakım sorular soruyor.