Çevirmen Şahika Tokel: Herkesin fikirlerinden ötürü yargılanabileceği bir ortamda yaşıyoruz

2007’den beri kitap çevirisi yapan Şahika Tokel; Ronit Matalon, Adam Phillips, Peter Furtado, Keller Easterling'in eserlerini dilimize kazandırdı. "Yayınevi sayısı artsa da çevirmenlerin iyi koşullarla çalışabileceği yayınevi sayısı hâlâ çok az" diyen Tokel ile çevirmenliği, çeviriyi ve çevirmenlerin sorunlarını konuştuk.

Abone ol

DUVAR - İstanbul’da doğan Şahika Tokel, İstanbul Üniversitesi Uluslararası İlişkiler bölümünden mezun olduktan sonra Marmara Üniversitesi’nin aynı bölümünde yüksek lisans eğitimi alır. Liseyi bitirdiği yıl, ilk kitap çevirisini alır ama tamamlamaya vakit bulamaz. Larry King’in Kiminle, Ne Zaman, Nerede, Nasıl Konuşmalı isimli kitabıdır. Araştırma merkezlerinde ve üniversitelerde uzun süredir çalışan Tokel, 2007’den beri kitap çevirisi yapıyor.

Şahika Tokel

Çeviri konusunda hemen herkesin bir fikri var. Siz, bir çevirmen olarak çeviriyi nasıl tanımlıyorsunuz?

Çevirinin ne olduğu konusunda sanki her türlü tanım yapıldı, tekrara düşmeden öznel bir tanım yapmak zor. Ben kitap çevirisine nispeten küçük bir yaşta, okuma yazma merakım ve dile ilgim sonucunda yöneldim. Kitap çevirisinin yalnız başına uzun saatler çalışmayı gerektirmesi bazen zorlasa da serbest zamanlı çalışmayı, araştırma yapmayı, sürekli yeni bir şeyler öğrenmeyi, yeni dillerle ilgilenecek vakit bulabilmeyi, bazen bir cümle ya da kelime üzerinde günlerce düşünmeyi, etimolojiyi, kitaplarla, filmlerle dolu bir hayatım olmasını seviyorum. Çeviri doktorası yapmayı düşündüğüm kısa dönemde bir çevirmenin çevirinin kuramsal kısmından uzak olmasının daha iyi olacağını gördüm. Üniversitede çeviri dersi verdiğim kısa dönemde ise bu alanda okullu olmanın tek başına yeterli olmayacağını.

'EDEBİYAT ÇEVİRİLERİ YARATICILIĞA İMKÂN TANIYOR'

Bir kültür aktarımı yolu olan çeviri, uyarlamaya ne derecede dâhil edilebilir? Kültür karşılıklarının bağlayıcı yönünü nasıl açıklarsınız?

Klişe bir ifadeyle çevirdiğim metne mümkün olduğunca sadık kalmaya, öte yandan okurun bir yabancılık hissi duymaması için gerektiği yerde uyarlama yapmaya çalışıyorum. Edebiyat çevirileri yaratıcılığa daha fazla imkân tanıyor, kavramsal metin çevirilerindeyse doğru ve kabul görmüş karşılıkları aktarmak önemli oluyor. Diller ve kültürler birbirinden uzaklaştıkça uyarlamaya duyulan ihtiyaç artabiliyor. Ama alfabeler farklı bile olsa benzer dilbilgisine sahip diller arasında çeviri nispeten daha kolaydır.

Editör-çevirmen ilişkisi nasıl yürüyor?

İşinin ehli, konuya ve dillerine hâkim, bir şeyler öğrenebileceğim editörlerle çalışmayı seviyorum. Benim için ideal çalışma biçimi, çeviri tamamen bitip ben üzerinden geçtikten sonra editörün metni okuyup bana kendi düzeltilerini göndermesi ve metni öylece son haline getirmemiz. Deneyimli editörlerle herhangi bir sorun çıkmıyor.

Editör dışında çeviriye katkısı olabilecekleri düşündüğümde özellikle kavramsal metinlerde yazar hayattaysa iletişime geçip sorular sorabilmek de çok faydalı oluyor. İkinci dilden bir metin çeviriyorsam, örneğin orijinali editörün de bilmediği İbranice olan bir roman çeviriyorsam bu dili bilenlerden yardım aldım. Aslında çeviri sürecinde başka türlü ulaşamayacağım bilgilere, o konunun uzmanlarını bulup danışmayı seviyorum, hatta çevirinin en sevdiğim kısımlarından diyebilirim.

Sizin için bir metnin “çevrilebilir” olmasının gerekçesi nedir?

Benim için bilmediğim dilden metinler içeren bir kitap çevrilebilir değildir. Ezra Pound’un ABC of Reading’inin çevirisini bu yüzden alamamıştım çünkü kitabın üçte biri yazım ve telaffuz açılarından modern İngilizceden çok Almancaya yakın bir dil olan Orta İngilizceden şiirler içeriyordu.

İlgi alanlarıma giren ya da daha önce çalıştığım alanlarda çeviriler seçmeye çalışıyorum. Büyük emekler ve vakit harcanan çevirilerin yeterince ilgi görmemesi üzücü oluyor yani aynı zamanda okunacak çeviriler yapmak istiyorum.

Ülke kurulduğu günden beri çevirmenin kontrol altında tutulmaya çalışılmasının, sıklıkla yargılanmasının sebebi ne sizce? Sistem, çevirmenden neden korkuyor?

Bana kalırsa fikir özgürlüğü yargılamalarının en tuhafı çevirmenlere açılan davalar, çevirmenlerin karakolda “şunu niye çevirdin?” diye sorgulanmaları. Ama herkesin her an fikirlerinden ötürü ceza davalarında yargılanabileceği ve tutuklanabileceği bir ortamda yaşıyoruz, çevirmenler de bu ortamdan muaf değil.

'ÇEVİRMENLERİN İYİ KOŞULLARDA ÇALIŞABİLECEĞİ YAYINEVİ SAYISI ÇOK AZ'

Geçmişe nazaran yayınevi sayısının artmasının çeviriye/çevirmene olan faydası ya da zararı nedir? Ek olarak, ekonomik dalgalanma çevirmeni ne oranda etkiliyor?

Yayınevi sayısı artsa da çevirmenlerin iyi koşullarla çalışabileceği yayınevi sayısı hâlâ çok az.  Ekonomik krize gelince, durum çevirmenler açısından pek parlak değil. Yayıncılığın doğrudan etkilendiği son ekonomik krizde krizin bedelini çevirmenlere ödetmeye çalışanları gördük. Umarım bir gün çevirmen dayanışması bu tür hamlelerin önüne geçecek kadar güçlenir.

Hukuki olarak bakıldığında çevirmenin en nesnel sorunları nelerdir? Hak ettiğiniz güvenceye kavuştuğunuzu düşünüyor musunuz?

Herhalde en nesnel sorunlar sözleşmelerin çevirmenlerin haklarını yeterince içermemesi ve bu sözleşmeler uygulanmadığı takdirde yayınevlerine karşı tek başımıza mücadele etmek zorunda olmamız, ayrıca çevirmenlerin sosyal güvenceden yoksun oluşu.

“Şu çeviriyi bir de benden okusaydınız keşke…” diyebileceğiniz bir metin var mı? Ya da çok beğendiğiniz, okumaktan keyif aldığınız bir çeviri?

Keşke ben çevirseydim dediğim bir metin yok ama çevirmek istediğim yazarlar var: İlk aklıma gelenler Amos Oz ve David Grossman. Beğendiğim çevirilere gelince, Uğur Ün’ün Beckett çevirilerini çok beğenmiştim. Eugenio Borgna’nın Ruhun Yalnızlığı kitabını yeni okudum. Meryem Mine Çilingiroğlu, müthiş bir ifade zenginliği içeren, zor bir çevirinin altından başarıyla kalkmış. Bunlar dışında Özden Arıkan’ın (Philip Roth) Portnoy’un Feryadı çevirisi çok iyiydi. Şu sıralar okuduğum Aslı Biçen’in Ruhun Kuytusu’nda (Aharon Appelfeld) çevirisi de Türkçe yazılmış metinlerde bile rastlaması güç denli temiz bir Türkçeyle çevrilmiş.