Çevresel sorunlar nasıl çözülür?

Gaziantep’teki Uluslararası Etik Araştırmaları Sempozyumu'ndaki dinleyicinin “ekolojik kriz/çevresel sorunlar nasıl çözülür?” sorusuna ekoloji hareketlerinin her biri çevre sorunlarının çözümüne dair farklı cevaplar vermektedir şeklinde bir cevap vererek giriş yaptım.

Abone ol

Mehmet Ali Çelik*

Mayıs 2018’de Gaziantep’te düzenlenen Uluslararası Etik Araştırmaları Sempozyumu'nda ekolojik krizin kaynakları ve etik bağlamda yeniden inşa üzerine odaklanan bir çalışma sundum. Yaptığım konuşma sonrasında bir dinleyici “ekolojik kriz/çevresel sorunlar nasıl çözülür?” sorusunu yöneltti. Bu aslında çevre sorunlarına duyarlı birçok bireyin cevabını aradığı sorudur.

Bu yazıda söz konusu soruya birçok perspektiften yanıt vermeye çalışacağım. Zira söz konusu soruya birçok ideoloji, çevre akımı ve hareketi farklı cevaplar sunmaktadır.

Çevresel Sorunların Ortaya Çıkışı?

Çevresel kriz günümüzün en büyük sorunlarından birisi olarak görülmektedir. Çevresel felaket, Slovaj Zizek’e göre “yeryüzünü mahşeri bir yok oluşa sürükleyen 4 atlıdan biridir”. Noam Chomsky ise söz konusu krizi “nükleer felaketle birlikte tüm canlı ve cansız ortamlarının sonunu getirme potansiyeli taşıyan iki riskten biri” olarak görmektedir.

Sorunun çözüm yollarından önce ilk olarak bu devasa sorunlar yumağının nasıl ortaya çıktığına kısaca değinmek gerekir.

Endüstri Devrimi ile başlayan sürecin beraberinde doğal alanların plansız ve aşırı kullanımı artmış ve bilhassa sanayileşmenin yoğun olduğu alanlarda ekolojik problemler belirgin hal almıştır. 1952 yılında Londra’da 4 binden fazla insan hava kirliliği nedeniyle yaşamını kaybetmiştir. Bu olay, Batı dünyasını ekolojik problemlere karşı daha duyarlı olmaya yönelten başlangıçlardan biri olarak gösterilmektedir.

İngiltere’de yaşanan bu olayın benzeri tüm Avrupa’da ve ABD’de yaşanmaya başlamıştır ve tüm bunların toplamında 1970 sonrasında çevresel sorunlar tam manasıyla gün yüzüne çıkmıştır. Amerikalı Ekolog Aldo Leopold’ın Toprak Etiği ve Yeryüzü Etiği adlı çalışmaları çevresel sorunlara karşı farkındalığın artması bağlamında etkili olmuştur.

'EKO'LANAN TOPLUMSAL VE SİYASİ HAREKETLER

Çevre sorunlarının patlak vermesiyle birlikte birçok çevre hareketi ortaya çıkmıştır. Bunlardan en fazla bilinenleri; sığ çevreciler (shallow ecology) ve derin ekoloji (deep ecology) hareketidir. Bunun yanı sıra ekolojik problemlerle birlikte birçok toplumsal ve siyasal hareket “eko”lanmıştır. Bunlar arasında eko-anarşizm, eko-marksizm ve eko-feminizmi saymak mümkündür.

Ekoloji hareketlerinin sınıflaması birçok araştırmacı tarafından yapılmıştır. Bunlardan ön plana çıkanı Carolyn Merchant'ın yaptığı tasniftir. Merchant ekoloji düşüncesini “derin ekoloji”, “mistik ekoloji” ve “toplumsal ekoloji” olarak ayırır. Derin ekoloji, mekanik dünya görüşünü eleştirerek, çözümün organik dünya görüşüne dönüşte olduğunu savunur. Mistik ekoloji, metafiziğin öneminin altını çizen bir söylem kullanılır. Toplumsal ekoloji ise, çevresel krizin esas kaynağı olarak tahakkümü, hiyerarşiyi ve kapitalist sistemi gösterir

Gaziantep’teki Uluslararası Etik Araştırmaları Sempozyumu'ndaki dinleyicinin “ekolojik kriz/çevresel sorunlar nasıl çözülür?” sorusuna ekoloji hareketlerinin her biri çevre sorunlarının çözümüne dair farklı cevaplar vermektedir şeklinde bir cevap vererek giriş yaptım ve şöyle devam ettim:

Ben sığ çevreci olsam doğayı insan için ekonomik bir kaynak olarak görür, mevcut liberal politikalarla çevresel sorunun çözülebileceğini düşünürdüm. Aynı zamanda endüstriyel faaliyetlerin doğaya daha az zarar verecek şekilde reformize edilerek devamını savunurdum.

Ben derin ekolog olsam insanı ekolojinin kanseri olarak görürdüm ve ekolojinin topluma değil, toplumun doğal düzene uyması gerektiğini iddia ederdim. Son olarak insanın mevcut teknolojik, bilimsel ve ekonomik faaliyetlerinden vazgeçerek doğa içerisinde diğer canlılar gibi yaşaması gerektiğini savunurdum.

Ben eko-sosyalist olsam çevresel sorunları kapitalist sistemin yarattığı bir yıkım olarak görürdüm. Çünkü bana göre, insan doğaya yabancılaşmıştır ve başta insan olmak üzere tüm canlılar sömürülebilir bir meta haline dönüşmüştür. Bir eko-sosyalist olarak, gezegenin selameti, canlı hayatın devamı ve hatta insanın yaşamını idame ettirebilmesi için kapitalizm denilen mevcut sistemden kurtulabilmek elzemdir. İnsan emeğinin sömürülmediği, insan dışı canlı ortamdaki canlıların meta olarak görülmediği bir sosyalist sistemi savunurdum.

Ben Murray Bookchin’in izinden giden bir toplumsal ekoloji savunucusu olsam başta insanın insan üzerinde kurduğu baskı, sömürü, tahakküm ve hiyerarşiye karşı çıkardım. Bilhassa mevcut sistemin hiyerarşik ve tahakkümcü yapısını eleştirdim. Çevresel felaketin çözümü için; paylaşımcı, adil, eşit ve vicdani bir toplumun inşâsını önemli bulurdum.

Ben eko-feminist olsam kadın ve doğanın çifte sömürüsü tezinden hareket ederdim. Ekolojik problemleri, kadın figürünün düşürülmesi ve kadının sömürülmesi merkezli olarak görürdüm. İnsan-doğa ilişkilerindeki hiyerarşi ve iktidar ağına dikkat çekerdim. Çevresel problemlere getirilen çözümlerin, feminist bir düzlem içermesini savunurdum.

Dinleyicinin “ekolojik kriz/çevresel sorunlar nasıl çözülür?” sorusuna bu şekilde bir cevap verdim ve dinleyici gülümseyerek ekolojik problemlerin çözümünde eko-sosyalist bakış açısının en etkili yöntem olduğunu belirtti.

Tüm bu cevaplar ekseninde “çevresel sorunların aşılmasında hangi siyasal ve çevresel akımın daha etkili olabileceği” sorusunun cevabı okuyucuya bırakılmıştır.

Dr., Kilis 7 Aralık Üniversitesi, Fen-Edebiyat Fakültesi, Coğrafya Bölümü