Cezaevinden kaçış hikayesi: Tünel, firar ve yakalanış...
18 tutuklu 1988 yılında, Türkiye’nin en uzun tünelini kazarak Kırşehir Cezaevi’nden kaçtı. Firar eden tutuklulardan Selman Altınöz, kaçışın öyküsünü ‘Özgürlük Tutkusu’ adlı kitabında anlattı.
Burcu Özkaya Günaydın
HATAY - Tarih, 17 Eylül 1998’i gösteriyordu. 12 Eylül darbesi sonrası Kırşehir Cezaevi’ne atılan sol görüşlü bir grup tutuklu, Türkiye tarihinin en uzun kaçış tünelini kazdı. 118 metrelik bu tünelde çektirdikleri hatıra fotoğrafı ile medyada yer alan Selman Altınöz, kaçış süreçlerini, yakalanmalarını ve o dönemki siyasi atmosferi ‘Özgürlük Tutkusu’ adlı kitapta kaleme aldı.
‘HEP KAÇIŞI DÜŞÜNÜYORDUK’
18 kişi Kırşehir Cezaevi’nde aylarca tünel kazdı. Kaçmayı başaran 18 kişiden altısı bir gün sonra yakalanarak cezaevine geri götürüldü. Bir kısmı bir hafta içinde yakalanırken, bir kısmı da yurt dışına kaçtı.
Daracık bir tünelin içinde üç kişinin yer aldığı ‘meşhur’ fotoğrafta yer alan Selman Altınöz, Hatay’da yaşıyor. 1979’da 20 yaşında cezaevine giren Altınöz, 17-23 Eylül 1988 tarihleri arasındaki bir haftalık ‘özgürlüğü’ dışında, Şartlı Salıverme Yasası’nın yürürlüğe girdiği 31 Temmuz 1991 yılına kadar Mersin, Kırşehir, Burdur, Adana cezaevlerinde tutuklu kaldı.
Tünel kazma fikrinin nasıl oluştuğu sorusuna Altınöz, "Cezaevine girdiğimiz ilk andan itibaren hep kaçışı düşündük. Bir gün bir arkadaş, tuvalet taşının yerinden oynadığını fark etti. Bununla kaçış fikri eyleme döküldü” diyerek yanıt verdi. Farklı örgütten 18 tutuklu bir araya gelerek önce kaçış planı yaptı, sonra çalışmaya başladı. Yerinden oynayan tuvalet taşını çıkaran tutuklular, her gün belirli saatlerde kazı için çalışmaya başladı. Tünelden çıkan toprağı, küçük leğenlere koyarak, yukarıda bekleyen arkadaşlarına verdiklerini belirten Altınöz, "Dökecek yer olmadığı için suda eritiyorlardı. Bu şekilde suya karışıp, çamur halinde toprağa gidiyordu. Kalan küçük taşları arkadaşlar bize geri veriyor, onları saklamak için tünelde yer yapıyorduk. Rögara çok dikkat ediyorduk. Patlaması halinde büyük sıkıntı yaşardık” dedi.
‘DERİ CEKETTEN HAVALANDIRMA YAPTIK’
Tüneldeki havalandırma ve elektrik sorununu deri ceketten yapılan körük ile çözdüklerini anlatan Altınöz, sözlerine şöyle devam etti: “Küçük bir trafo ve bu talep için bir gerekçe lazımdı. El işine başladık. Bir arkadaşımız, ‘özgürlük gemisi’ adını verdiğimiz büyük bir gemi yaptı. Bu gemi bol ışıklıydı. Trafoyu gemi için istedik. Böylece elektrik sorununu çözdük. Bir başka önemli sorun da havaydı. 8-9 metre gittiğimiz zaman çalışamaz duruma geldik. En fazla beş dakika çalışabiliyorduk. Deri ceket giyen bir arkadaşın ceketinden körük yaptık. Hava sorununu da bu şekilde çözmeye çalıştık."
‘NEREDEYSE YAKALANIYORDUK’
Tutukluklar, hedefledikleri yere gidip-gitmediklerini anlamak için aşağıdan yukarıya doğru daralan bir huni yaptı ve kurşun kalem ile küçük bir delik açtı, bu deliğe de ‘birinci istasyon’ adını verdi. Bu istasyon aşağı yukarı nerede olduklarını anlamalarına yaradı. İkinci istasyonu açtıklarında ise askerlerin kulesinin altına çıktıklarını fark eden tutuklular, daha sonra kuleden 15-20 metre sola saptı.
İki defa yakalanmaya yaklaştıklarını belirten Altınöz, o anları şöyle anlattı: “Ben kitabı yazarken o anlara gittim hep. O gün yaşadığım heyecanı, endişeyi kitabı yazarken de yaşadım. Daha önce tünele girmeyen, yukarıda gözcülük yapan bir arkadaşımız tünelde bayıldı. Birçok duyguyu bir arada yaşadık. Bir taraftan arkadaşının ölebileceğini düşünüyorsun, bir taraftan özgürlük tutkusu ağır basıyor... Yakalanırsak başka kişiler de öldürülebilir. Havalandırma borusunu arkadaşın yanına getirip hava bastık. Yarım saat sonra kendine geldi.”
‘KAZMA, KÜREK GETİRMİYORSUNUZ Kİ KAÇALIM’
Bir diğer yakalanma anı da tuvaletlerin tıkanması nedeniyle olmuş. O sorunu nasıl çözdüklerini Altınöz şu cümlelerle ifade etti: “Çalışmanın başında sayılırdık ve en fazla yedi metre ilerlemiştik. Adem, iç çamaşırlarını yıkarken suyun tazyiki ile leğendeki donu tuvalete kaçtı. Ne yaptıysak çıkaramadık. Don sadece düştüğü tuvaleti değil, tüm tuvaletleri tıkadı. Cezaevindeki teknik servisi çağırmaya karar verdik ama tuvaleti açtıklarında tüneli de bulacaklardı. Tam gelecekleri saatlerde sanki bir kutlama varmış gibi bir masa hazırladık, güzel bir çay yaptık. Tekniktekiler bahçedeki rögar kapağını kıracağı sırada çaya davet ettik. Arkadaşlardan biri, ‘İsterseniz çayınızı rahat rahat için, biz arkadaşlarla devam edelim’ dedi. Teknik ekip kabul edince arkadaşlarımız harekete geçti. Nöbetçi gardiyan da masada oturuyordu. Gardiyan, Kırşehir’in toprağının sertliği ve yoğun taş olması nedeniyle iki iş makinesinin kırıldığından bahsediyordu. ‘Burada tünel münel olmaz’ dedi. Biz de Kemal Sunal’ın bir filminde okuldan kaçmak için girişilen tüneli hatırlatarak ‘Kazma, kürek getirmiyorsunuz ki kaçalım’ dedik. Herkesin hoşuna gitmişti bu espri, ortam epey yumuşamıştı. Arkadaşlar da donu çıkararak, sorunu halletmişti.”
CEZAEVİ YÖNETİMİ KAÇIŞTAN ERTESİ GÜN HABERDAR OLDU
Altınöz, cezaevine sokulan fotoğraf makinesiyle çekilen o ‘meşhur’ fotoğrafın tünelin çıkış yönünün birleştiği yerde çekildiğini söyledi. Altınöz, o ana dair “İçeriden dışarıya dünyanın en uzun tünelini kazmışız, hatıra çekelim dedik” dedi.
Beş buçuk ayın sonunda 1988 yılının 17 Eylül’ünde tünel kaçışa hazırdı. Arkadaşlar da dışarıda arabayla bekliyordu. Selman Altınöz’ün de içinde olduğu iki araba İstanbul’a doğru, bir araba Mersin’e, bir araba da Ege tarafına doğru yola çıktı. Kırşehir Cezaevi yönetiminin tünelden haberi ise kaçış gecesinin sabahında, gardiyanların sayım için koğuşa girmesiyle oldu.
‘YENİ NESİL O DÖNEMİ BİLSİN İSTEDİM’
Altınöz, kaçıştan bir hafta sonra İstanbul’da yakalanarak tekrar Kırşehir Cezaevi’ne getirildi. Firar eden tutukluların bir kısmı Mersin’de yakalandı, bir kısmı da yurt dışına çıkmayı başardı. İşkenceye maruz kaldığını, katıksız hücre cezası aldığını vurgulayan Altınöz, “İşkenceleri protesto için ölüm orucuna başladık, bizi bir hafta sonra Adana Ceyhan’a sürdüler. Ceyhan’da kaçış girişimimiz oldu ama tüneli açamadık. Yeni yapılan bir cezaeviydi, altına beton dökülmüştü. 1991 yılında da tahliye olduk” diye konuştu.
Kitabının sadece meşhur bir kaçış öyküsünden ibaret olmadığını ifade eden Altınöz, 12 Eylül 1980 darbesini ve sonrasında cezaevlerinde neler yaşandığını, ‘daha iyi bir dünya için’ mücadele edenlerin bilinmesini, unutulmamasını istediğini belirtti. Altınöz, “Kitabımda o dönemin içeride dışarıda siyasi ortamını, işkence olduğu kadar onurlu bir direniş olduğunu yeni nesil de bilsin istedim. İstanbul’da bizi yakalamak isterken dört kişi yargısız infaz edildi. Bunları kitabımda anlattım. Tabii çok güçlü bir özgürlük tutkumuz da vardı. Hiç bıkmadan, yılmadan kaçış planı yaptıran tutkuyu anlattım. Bir de kendi yaşamımdan ele alarak cezaevlerini, ülke durumunu aktarmak istedim. O fotoğrafın sadece kaçış hikâyesini değil, fotoğraftakilerin hikâyesini anlatmak, tarihe not düşmek istedim” dedi.