Chavez’den sonra Venezuela'da ne değişti?
Maduro yönetimi yanlısı ve karşıtı protestolarla birlikte Venezuela ekonomik kriz sonrası bir yıl içinde ikinci büyük sınavını veriyor. Peki Chavez yönetiminden bu yana ne değişti de işler karıştı?
Venezuela’da son haftalarda hızlanan Devlet Başkanı Nicolas Maduro ve Venezuela Birleşik Sosyalist Parti (PSUV) hükümeti karşıtı gösterilerde 7 kişi hayatını kaybetti. Protestolar sırasında Latin Amerika ülkelerinde sık sık yaşanan diğer gösterilere benzeyen görüntüler batı medyası aracılığıyla dünyaya yansısa da Venezuela’nın daha farklı, daha özgün bir durumu var. Bu nedenle ilk bakıldığında 'hükümetin otoriterleşmesine karşı muhalefet' ve 'protestocuları darbeci ilan eden Bolivarcı hükümet yanlıları' olarak yansıyan taraflar, görüldüğünden daha karışık bir ilişkinin parçaları.
TARİHSEL KUTUPLAŞMA
Venezuela’da olup biteni anlayabilmek için ülkenin tarih boyunca kutuplaşmış olduğunu unutmamak gerekir. Gelir dağılımdaki korkunç eşitsizlik ülkedeki sınıfsal farklılıkları da yıllar boyunca keskinleştirdi. Başkent Caracas bu sınıfsal bölünmüşlüğün çıplak gözle görülebilen bir örneği. Petrolün mirası temiz, lüks mahallelerde yaşayanların, kentin tepelerinde ‘rancho’ adı verilen gecekondulardakilerin bir gün aşağıya inmesinden korkması, özellikle 1989’daki Caracazo olaylarından sonra ülkenin politik hayatına daha fazla yansıdı.
Bu nedenle rancho’lular, 1992’deki başarısız darbe girişimiyle sahneye çıkan genç subay Hugo Chavez’in hiç tereddüt etmeden arkasında durdular, nitekim Chavez iktidarı 1998 yılında bu kitlenin desteğiyle kazandı. Kendilerine gerek fiziksel gerekse sınıfsal ve siyasi olarak andıran bir liderin varlığı ile daha önce oy bile kullanılmayan gecekondu sakinleri Chavez iktidarını genişleterek sürdürdü.
MADURO İLE İŞLER DEĞİŞTİ
Chavez’in insan ilişkilerindeki, hitabetindeki inanılmaz başarısı zamanla rancho’ların haricinde orta sınıfta da sempati toplayan bir kişi haline gelmesini sağladı. Orta sınıftaki desteğin tek nedeni Chavez’in ‘karizması’ değildi elbette. ABD’nin Irak işgali sonrası petrol fiyatlarındaki değişim zengin petrol rezervlerine sahip ülkenin kasasına da yansıdı. Üstelik bu, Chavez’in en büyük vaatlerinden olan yabancı petrol şirketlerinin etki alanını azaltıp devletin Petroleos de Venezuela şirketini onların yerini doldurmak üzere görevlendirmesinden hemen sonra yaşandı. Kasanın dolması Chavez’in ‘mision’ adını verdiği ve köylülerin, yerlilerin, rancho'ların, işsizlerin sorunlarına çözüm üretilmesine ve okuma-yazma oranını artırmaya yönelik kampanyalarının başarılı olmasına yaradı.
Ancak, Chavez’in ölümünden sonra petrol fiyatlarındaki düşüşün hızlanması ülkenin ekonomisini uçuruma sürükledi. Önüne geçilemeyen enflasyonun, ülkenin pek çok yerinde yağma, suç oranındaki artış olarak geri dönüşleri oldu. Her ne kadar iktisadi nedenlerin yanında çok da önemli olmasa da Maduro’nun lider olarak Chavez’in yerini tutamaması da orta sınıftaki desteği oldukça azalttı. Tüm bunlar olurken ABD sermayesinin yıllardır neoliberalizm karşıtı politikalarla Latin Amerika’da önüne taş koyan Venezuela’nın üzerinde 'akbaba gibi' beklediğini de unutmamak gerek.
Latin Amerika’nın diğer ülkelerinde yaşanan değişimlerin Venezuela ekonomisindeki rolünü de bir diğer önemli etken. Kıtanın en büyük devletleri Arjantin ve Brezilya’daki solcu, Venezuela dostu yönetimlerin yerini neoliberal hükümetlere bırakması ülkenin kıtadan dışlanmasına sebep oldu. Zira Amerika Devletleri Organizasyonu, (OAC) Arjantin ve Brezilya’daki değişimlerin yerleşmesinin ardından Venezuela’yı ‘insan haklarını ihlal ettiği’ gerekçesiyle üyelikten çıkardı.
‘OTORİTER REJİM’, ‘DARBECİLERE’ KARŞI
Maduro’nun durumu toparlama hareketleri ise muhalefetin eline ‘otoriter rejim’ kozu olarak geri döndü. Orta sınıfta kazandıkları desteği iyice yitiren PSUV, ordudan ve iktidardan aldıkları güç ile Bolivarcı Venezuela’yı ayakta tutmaya çalışıyor. Maduro’nun hareketleri bu kriz döneminde Chavez’in 2002’de kendisine yapılan askeri darbe sonrasında yaptıkları eylemleri anımsatır cinsten. ABD’li şirket General Motors’un mallarına el koyulması gibi radikal iktisadi kararların onaylanmasına rağmen Maduro, idari kararlarda daha temkinli davranıyor. Öyle ki Anayasa Mahkemesi'nin neoliberal ABD yanlısı Accion Democratica gibi statüko partilerinin çoğunluğunu oluşturan parlamentonun yetkilerini kendinde toplaması kararını Maduro doğru bulmadı, karar geri çekildi.
Ancak bu durum muhalefetin ateşini söndürmedi. 2002’deki darbede askerler Chavez’i kaçırdığında iki günlüğüne seçim yapmadan saraya başkan atayan aynı muhalefet, Chavez’in Hollywood filmlerini andıran dönüşünden sonra dahi müzakereye yanaşmadı. O günler, ülkenin bugününe son derece benzeyen zamanlardı, bu nedenle Maduro yönetimi tarafından da ‘darbe girişimi’ tanımlaması yapılıyor. Bolivarcılar da –her ne kadar batı medyasında gözükmese de- neoliberal muhalefet de kendi yürüyüşlerini, gösterilerini düzenliyor, kutuplaşma derinleşiyor. Ancak durumu sadece bu benzerliklere odaklanıp okumak sağlıklı bir gözlem olmaz.
Bolivarcı yönetim rancho'ların desteğini hâlâ kaybetmiş değil, bunca yıldan sonra da kolay kolay kaybetmeyecek gibi görünüyor. Ancak ülkenin iktisadi sıkıntıyı asker ve idari güçle çözebilmesi gerçekçi bir ihtimal de değil. 2000’lerin başında nasıl dış ve iç politikadan petrol fiyatlarına kadar rüzgar tam anlamıyla Bolivarcılardan yana esiyorsa öyle görünüyor ki bugün de tam tersi yönden esiyor.