CHP'li Yücel: Yapıcıoğlu bu hadsiz açıklamaları Erdoğan'ın bilgisi olmadan yapamaz

CHP Sözcüsü Deniz Yücel “HÜDA PAR Genel Başkanı'nın yaptığı hadsiz, küstahça, meydan okuyan açıklamalarına en üst perdeden tepkiler geldi. Erdoğan açıklama yapmaya mecbur kaldı” dedi.

Abone ol

DUVAR - CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa'nın ilk 4 maddesiyle ilgili, “Cumhur İttifakı'nın böyle bir sıkıntısı yoktur" açıklamalarına ilişkin; "14 Mayıs seçimlerinde TBMM'ye taşıdıkları Gaffar Okan'ın katillerinin avukatlığını yapan, 2014 yılında Hizbullah'ın sözcülüğünü yaparak ‘Hizbullah canlı ve silahlıdır’ diye demeç veren HÜDA PAR Genel Başkanı'nın yaptığı hadsiz, küstahça, meydan okuyan açıklamalarına toplumun geniş bir kesiminden en üst perdeden, en sert şekilde tepkiler geldi. Bu tepkiler geldikten sonra Sayın Erdoğan, böyle bir açıklama yapma yoluna gitti. Meclis’e kendi taşıdıkları üç beş oy uğruna ittifak yaptıkları bu hadsiz açıklamaları, AKP'nin ve onların bilgisi olmadan yapmaları mümkün değil. En sert ve en ağır şekilde tepkiyi gördüler ve Sayın Erdoğan da böyle bir açıklama yapmaya mecbur kaldı” dedi.

CHP Parti Sözcüsü Deniz Yücel, MYK toplantısı devam ederken toplantının gündemine ilişkin basın açıklaması yaptı. Yücel’in açıklamaları şöyle:

'PARTİ PROGRAMIMIZ ÜLKEMİZİ NASIL REFAHA ÇIKARACAĞIMIZIN YOL HARİTASI OLACAKTIR'

MYK toplantımız halen devam ediyor. Bugünkü toplantımızda, az sonra değineceğim ülke gündemine ilişkin başlıkların dışında, parti programımızın hazırlıklarıyla ilgili de görüşmeler yaptık. Parti programımız, iktidara geldiğimizde 22 yıllık tahribatın ülkeyi sürüklediği karanlık tablodan ülkemizi nasıl refaha çıkaracağımızın yol haritası olacaktır. Bu nedenle üzerinde titizlikle çalışıyoruz. Parti programımız sadece CHP üyeleri için değil, bütün Türkiye için büyük bir önem taşıyor. Çünkü bugün, parti programını hazırlayan kadrolar, yarın hükümet programını hazırlayacaklar. Hükümet programını hazırlayacağımız günlerin ilk adımlarını atmanın bilinciyle büyük gururla çalışmalarımızı sürdürüyoruz.

'BU SARAY ÜÇ EMEKLİNİN MAAŞINI BİR DAKİKADA HARCAYAN BİR KARA DELİK'

Büyük bir toplumsal bunalım yaşıyoruz. Ülke gündeminde sürekli toplumun ahlaki değerlerine ve vicdanına dokunan konular var. Bunun yanı sıra, artık kronikleşen ekonomik buhran işçisinden emeklisine, memurundan esnafına, çiftçisinden dar ve orta gelirlisine kadar herkesi çaresiz bırakmış durumda. Toplumda büyük bir mutsuzluk ve umutsuzluk hali mevcut.  

Bakın, Cumhurbaşkanlığı sarayının sadece ağustos ayında yaptığı harcama, 1 milyar 798 milyon 969 bin lira. Cumhurbaşkanlığının bir aylık harcaması, 900 bin öğrencinin KYK kredisine denk. Cumhurbaşkanlığı bir günde 58 milyon 31 bin lira, bir saatte 2 milyon 417 bin lira, bir dakikada 40 bin 299 lira harcadı. Bu saray üç emeklinin maaşını, bir dakikada harcayan bir kara delik. AKP iktidarı emeklilerle dalga geçmenin ötesinde, artık emeklilerden vazgeçmiş durumda. Emeklilerin aylık 12 bin 500 TL ile geçinmesini beklemek, emeklilere ‘siz yaşamayın’ demek.

'BİLAL'E ANLATIR GİBİ' CÜMLESİNİN ÖZNESİ OLAN BİR ADAM AHKAM KESEMEZ'

Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, şimdi de oğul Bilal Erdoğan çıkmış, ekonomiyle ilgili akıl veriyor. Neymiş efendim, EYT felaketmiş. Neymiş efendim, kandırılmışmış. Neymiş efendim, siyasetin popülizme zorlamasıymış. Bana bak, Bilal Erdoğan, bu işler seni aşar. EYT dediğin şey emektir, alın teridir, hak ve hayat mücadelesidir. Sen, Cumhurbaşkanının oğlu olmak dışında hiçbir vasfı olmayan bir adamsın. Gemiciklerle anılan, paraları sıfırlamakla anılan, ‘Bilal’e anlatır gibi’ cümlesinin öznesi olan bir adam, binlerce emekçinin hak mücadelesiyle, alın teriyle ilgili ahkam kesemez. Sana bir şey söyleyeyim: Felaket nedir biliyor musun? Felaket olan EYT değil, felaket olan AKP iktidarının ta kendisidir. İnsanda birazcık utanma olur.

'BAKAN BEY HAYAT PAHALILIĞI İLE TANIŞMIŞ, GÜNAYDIN'

Utanma demişken Bilal Erdoğan kadar ekonomiden anlamasa da Mehmet Şimşek de bazı değerlendirmelerde bulunmuş. Markete gitmiş, hayat pahalılığıyla tanışmış. Vatandaş dert yanınca Türkiye'nin en büyük sorununun geçim sıkıntısı olduğunu anlamış. Ne diyelim, günaydın. Sorunu, göreve geldikten bir yıl sonra teşhis etmiş. Fiyatlar artıyormuş ama yavaş artıyormuş. Bu hiç kimsenin fark edemediği, müthiş tespitleri nedeniyle kendisini tebrik ediyoruz. Bunları söylerken biraz olsun utandı mı, bunu da merak ediyoruz. Ekonomistler ciddi bir devalüasyon riskinden söz ediyor, döviz krizi endişesini dile getiriyor. Kira sorunu büyüyor. İşsizlik artıyor. Asgari ücret, yoksulluk ücretine dönüşmüş durumda. Emekli feryat ediyor. Bakan Bey daha markete yeni gitmiş, çarşı pazardaki durumu daha yeni görmüş. Vallahi bravo.

'ERKEN SEÇİMDEN KORKUYORLAR'

Hal böyleyken AKP Sözcüsü Ömer Çelik, ‘Erken seçim olmayacak, seçim zamanında yapılacak’ diyor. Çok ama çok yanılıyor çünkü halk geçinemiyor. Bu halk, bir üç buçuk sene daha bu ağır ekonomik koşullara dayanamaz. Geçim olmazsa seçim olur. Erken seçimden korkuyorlar çünkü Erdoğan'ın kazanamayacağını biliyorlar. Erken seçim istemiyorlar çünkü sokağa bile çıkamıyorlar. Erken seçimden çekiniyorlar çünkü söyleyecek sözleri, yapacak icraatları yok. Emeklinin tepkisinden, öğrencilerin feryadından, kadınların eleştirilerinden rahatsızlık duyuyorlar. Artık AKP'nin masallarını dinleyecek bir kitle yok. Bu ülkede artık yeni sayfalar açılacak. Türkiye’de değişim başladı, bunun önünde kimse duramaz.

'SEN BERKİN ELVAN'IN ANNESİNİ YUHALATTIĞINI NE ÇABUK UNUTTUN'

Bu ülkeyi çocuklar için güvenli bir yer haline getiremediğimiz her günü sorgulamamız gerekiyor. Sekiz yaşındaki Narin’i toprağın altına gönderen bu organize kötülükle hukuk önünde hesaplaşmadan yeni Narinlerin ortaya çıkmasını engelleyemeyiz. Bunun için de etkin bir soruşturma, bağımsız ve tarafsız bir yargılama yapılması gerekiyor. Ama bizde ne oluyor? Daha Narin kızımız bulunmamışken bir AKP Milletvekili çıkıyor, ‘Bildiğim her şeyi söyleyemem. Aile, dostum’ diyebiliyor. Bunun üzerine gerçekleri saklayan bu kişiye bir kişi de çıkıp ‘Sen ne biliyorsun da anlatmıyorsun’ diyemiyor. Erdoğan diyor ki ‘Bir çocuğun naaşı üzerinden siyaset yürütülmez.’ Evet, çok doğru, bir çocuğun naaşı üzerinden siyaset yürütülmez de sen Berkin Elvan’ın annesini seçim meydanlarında yuhalattığını ne çabuk unuttun Sayın Erdoğan? Adalet Bakanı, ‘Galip Ensarioğlu'na bildikleri soruldu mu’ sorusuna, ‘Galip Bey bu konuda ne demek istediğini basın mensuplarına açıkladı, burada dosyanın gizliliğine vurgu yaptı’ diyor. Soruşturmanın gizliliği devam ederken televizyonlarda çarşaf çarşaf ifadelerin yayınlandığını bilmediğimizi zannediyor herhalde. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı ise 19 gün boyunca ortada yoktu. Kendisine hiçbir şey sorulamadı. Çünkü sekiz yaşında bir çocuğun can verdiği, iki yaşında bir bebeğin istismara uğradığı günlerde kendileri Bodrum’da tatildeydi. 

'EĞER GERÇEK SORUMLULULAR HESAP VERMEZLERSE BAŞKA NARİNLER DE OLACAK'

Narin kızımızın naaşının bulunmasının ardından yayın yasağı kaldırıldı ama soruşturmanın gizliliğinin devam ettiği unutuldu ya da unutturuldu. Cumhuriyet Savcılığı tarafından yürütülen bütün soruşturmalar kural olarak üçüncü kişiler açısından gizlidir. Soruşturmanın tarafları açısından da hakim kararıyla gizliliğe karar verilebilir. Ancak ortada hukuken açıklanamayan bir durum var. Mesela, delil toplama aşamasında çok ciddi zafiyetler var. Jandarma, adeta halkın beyanı üzerinden bir soruşturma yürütüyor. Yönlendirmelerle delil topluyor. Arama çalışmalarını yine köyde yaşayan ve bu cinayetin şüphelilerinin yönlendirmeleri doğrultusunda yapıyor. Soruşturmadaki belgelerin, ifade tutanaklarının, delillerin yayınlanması ne yazık ki bazı delillerin karartılmasına, şüphelilerin ifadelerini organize etmelerine neden oldu. Tüm bunlar da etkin bir soruşturma yapılmasını engelledi. Biz CHP olarak çocuklarımızın geleceğinin güvencede olabilmesi için bu dosyayı sonuna kadar takip edeceğiz. Bu dosyanın unutturulmasına izin vermeyeceğiz. Çünkü biliyoruz ve uyarıyoruz: Eğer gerçek sorumlular hukuk karşısında hesap vermezlerse başka Narinler de olacak.

'BAK YUSUF TEKİN, BUNUN ADI DARBE GİRİŞİMİDİR'

Kurduğu her cümlede gerici zihniyetini ilan eden, attığı her adımda laik, demokratik ve çağdaş Türkiye Cumhuriyeti’ne duyduğu nefretini ayan beyan ifşa eden ve maalesef Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) başında olan bir kişi var. Türkiye’de eğitimde sessiz bir devrim gerçekleştirdiğini söylemiş. Bu ifade küstahça, pişkince ve şuursuzca söylenmiş bir itiraftır. Pırıl pırıl çocuklarımızı imzaladığı protokollerle cemaat ve tarikatların kucağına iten, tüm okullarımıza adeta medrese müfredatını sokan bu zatın her hamlesi bir gericilik örneğidir, her hamlesi Milli Eğitime ihanettir. Yusuf Tekin’in başında olduğu MEB’de öğretmene atama yok ama ‘foncu’ diyerek hakaret etmek var. Öğretmen maaşlarında eşitlik yok ama protesto hakkını kullanan öğretmeni yerlerde sürüklemek var. Bilimin esamesi yok ama Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli saçmalığıyla çocuklarımızı laik, çağdaş ve bilimin ışığındaki eğitimden uzaklaştırmak var. ÇEDES denilen ucube projelerle körpe yavrularımızı tabut başında ağlatmak var. Bana bak Yusuf Tekin, bunun adı sessiz devrim değildir; bunun adı olsa olsa çağdaş ve laik Türk Milli Eğitim sistemine darbe girişimidir. Ama hiç heveslenme, o darbe girişimin asla ve asla başarıya ulaşmayacak.

'EBEVEYNLERE, ‘ÇOCUĞUNU CEMAATE TESLİM EDECEKSİN' DENİLİYOR'

Milli Eğitim sistemimizdeki bir garabetten daha bahsedeceğim. Geçtiğimiz günlerde, Taşımalı Eğitim Yönetmeliği’nde yapılan bir değişiklikle taşımalı eğitimin kapsamı 50 kilometreden 30 kilometreye düşürüldü. Tasarruf adı altında çocuklarımızın eğitim hakkı ellerinden alınıyor. Birçok veli, çocuğunu okula göndermemeyi düşünüyor. Neden mi? Çünkü AKP iktidarının yıllardır besleyip palazlandırdığını tarikat ve cemaatlerin yurtlardaki baskıları biliyorlar. Bu değişiklik ebeveynlere, ‘Çocuğunu okutursan cemaate teslim edeceksin. Etmezsen de okutamayacaksın’ seçimini dayatıyor. Çok yakın geçmişte tarikat ve cemaat yurtlarında çocuklarımızın yaşadıklarını hepimiz biliyoruz. Yeri okul olan ama bu kaygılarla okula gönderilmeyen çocuklarımız ne yapacak? Ya gidip çalışacak ya da evlendirilecek. Bakın, buradan AKP iktidarının uyarıyoruz: Bu yaptığınız çocuk işçi sayını arttırır, erken yaşta evliliğin önünü açar, çocuklarımızın geleceğinin tarikatların, cemaatlerin elinde yok olmasına neden olur.

'TÜRKİYE'Yİ SİZİN ÇAĞDIŞI KARANLIĞINIZDAN KURTARACAĞIZ'

Dün Lübnan'da bir saldırı gerçekleşti. Saldırıda tek kurşun sıkılmadan 12 kişi öldü, 2 bin 800 kişi de yaralandı. Ağırlıklı kanaat, saldırıyı İsrail'in yaptığı görüşünde. Aynı anda yaklaşık 3 bin çağrı cihazını patlatan bir siber saldırı Hizbullah'ı felç etti. Savaş kavramı, bu saldırıyla başka bir boyuta taşındı. Adamlar tek tuşla tek mermi atmadan çağrı cihazlarını patlatarak 3 bin kişiye zarar veriyor, bizim akıl küpleri ‘Anayasa’nın dördüncü maddesi olsun mu, laiklik olsun mu, olmasın mı’ derdinde. Milli telefonumuz yok, milli yazılımımız yok. Bunları üretecek insan kaynağını yetiştirmekle yükümlü MEB ise çocuklarımızı tarikatlara, cemaatlere teslim etmiş; sınıfta kefen sarma, ağıt yakma eğitimi veriyor. Son yaşanan olaylara ve küresel gelişmelere baktığımızda açıkça görüyoruz ki artık teknolojik gelişmeleri takip etmek neredeyse bir varoluş mücadelesi haline geldi. 22 yıllık iktidar sarhoşluğundan bu küresel tehlikeyi göremeyen AKP iktidarına sesleniyoruz: Siz de yönetme biçiminiz de söylemleriniz de artık çağ dışı kaldı. Türkiye’yi sizin çağ dışı karanlığınızdan en kısa zamanda kurtaracağız.”

'ERDOĞAN AÇIKLAMA YAPMAYA MECBUR KALDI'

Yücel, açıklamasının ardından gazetecilerin sorularını yanıtladı. Yücel, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Anayasa’nın dördüncü maddesine ilişkin tartışmalar hakkında “Maksimalist söylemler tartışmalara ket vurur. Cumhur İttifakı’nın ilk dört maddeyle ilgili bir sıkıntısı yoktur” açıklamasını şöyle değerlendirdi:

“Sayın Erdoğan nabza göre şerbet vermeyi, gel gitler yaşamayı çok iyi yapıyor. Bunu da hepimiz yıllardır görüyoruz, yaşıyoruz. 14 Mayıs seçimlerinde TBMM'ye taşıdıkları Gaffar Okan'ın katillerin avukatlığını yapan, 2014 yılında Hizbullah'ın sözcülüğünü yaparak ‘Hizbullah canlı ve silahlıdır’ diye demeç veren HÜDA PAR Genel Başkanının yaptığı hadsiz, küstahça, meydan okuyan açıklamalarına toplumun geniş bir kesiminden en üst perdeden, en sert şekilde tepkiler geldi. Bu tepkiler geldikten sonra Sayın Erdoğan, böyle bir açıklama yapma yoluna gitti. Burada şunu ifade edeyim: Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin niteliklerini, bölünmez bütünlüğünü, bayrağımızı, dilimizi, İstiklal Marşımızı ve tabii ki Türkiye Cumhuriyeti'ni, Mustafa Kemal Atatürk'ün kurduğu Türkiye Cumhuriyeti'nde Cumhuriyeti laiklikten, laikliği Cumhuriyet'ten ayıramazsınız. Dolayısıyla laiklik ilkesini kimse tartışmaya açmaya kalkmasın. Meclis’e kendi taşıdıkları üç beş oy uğruna ittifak yaptıkları bu hadsiz açıklamaları, AKP'nin ve onların bilgisi olmadan yapmaları mümkün değil. En sert ve en ağır şekilde tepkiyi gördüler ve Sayın Erdoğan da böyle bir açıklama yapmaya mecbur kaldı."

Yücel, “Anayasa değişikliği çalışmasına CHP’nin kapısı açık olacak mı” sorusunu şöyle yanıtladı:

“Biz Anayasa’yı tanımayan, AYM kararlarını tanımayan, Anayasa’nın açık hükümlerini yok sayan bir anlayışla zaten Anayasa değişikliği için masaya oturmayız. Önce Anayasa’nın açık hükümlerini tanıyacaklar. Anayasa’nın 153’üncü maddesini, AYM kararlarını uygulayacaklar. Türkiye’de gerçekten bir şeyleri düzeltme, iyileştirme, demokratikleşme konusundaki samimi tavırlarını ve iradelerini gösterecekler ancak ve ancak o zaman anayasa konusunda masaya otururuz. Ancak böyle samimiyetsiz bir anlayışla CHP’nin anayasa tartışması söz konusu olamaz.”

(ANKA HABER AJANSI)