Başlıktaki soruya gelmeden önce başka bir soruyla başlamak gerek. CHP en son ne zaman kıyamet koparmıştı? Hatırlamaya çalışıyorum, ama aklıma pek bir şey gelmiyor. Evet, hakkını yememek lazım. 25 gün süren Adalet Yürüyüşü’nde Kemal Kılıçdaroğlu, içimizde her şeye rağmen bir şeylerin değişebileceğine, CHP’nin rejimin işlemeyen konvansiyonel araçları ve tıkanmış kurumları karşısında, gerçek bir muhalefet sergileyebileceğine dair bir ümit ışığı yakmıştı. Gerçi bu ışığın yarattığı derin sulardan nihayet çıkıp gün yüzüne kavuşabileceğimiz hissi, yürüyüşün toplumun tüm muhalif kesimlerini bir araya getirebilecek ve belki süregiden hukuksuzluğa dur diyebilmek için iyi bir fırsat olabilecekken Edirne’de değil de Silivri’de kelimenin tam anlamıyla sonlanması, hiç olmamışçasına, ya da görev tamamlanmış ve başarıya ulaşmış hissiyle sönümlenip gitmesiyle yarım kaldı. Yürüyüş CHP milletvekili Enis Berberoğlu’nun haksız tutukluluğuna bir son verilmesini hedefliyordu. Berberoğlu’nun durumunda bir değişiklik olmadı. Hatta üzerinden seçim geçip yeniden milletvekili seçildiğinde de, ne Berberoğlu için değişen bir şey oldu, ne de CHP tutsak milletvekili için başka bir adım atmış görünüyor. Ama 68 yaşındaki Kemal Kılıçdaroğlu, hantal bir parti olduğu bilinen CHP’nin bile, bıçak kemiğe dayandığında bir kenarda oturmayıp harekete geçebileceğini göstermişti bir kere...
Belki de bu yüzden, her yeni siyasal kriz anında Kılıçdaroğlu’nun ağzından “Doğru bulmuyorum”, “Böyle bir şey olabilir mi?” dışında dökülecek kelimeleri nafile bekler olduk. Nafile, çünkü kalıcı bir rejim değişikliğine mal olacak Anayasa değişikliklerinin bir paket halinde referanduma götürüldüğü 16 Nisan öncesinde mesela, kurallarını iktidarın ve ortağının koyduğu bu oyunu oynamaya herkesten hevesli görünen de aynı CHP’ydi. Cumhurbaşkanlığı seçimi ve milletvekili genel seçimleri erkene alındığında, bu baskın seçimin meşruiyetini sorgulayarak, hatta bu seçime girmeyerek oyunu bozabilecekken hodri meydan diyen de… Elbette, bir siyasal partinin seçimlere girmemek gibi radikal bir adım atması için daha az muhafazakâr bir siyaset tasavvuruna ve bunun mümkün olduğuna inanması gerekir. Yüzde 20-25 aralığına sıkışmış ve aslında bunu değiştirmek için giderek daha muhafazakâr ve milliyetçi bir çizgiye kaymaktan (MHP’den ve bir miktar da AKP’den oy devşirme stratejisi gütmekten) başka bir şey yapmayan bir partiden muktedirin demokrasi oyununda figüran olmayı reddetmesini beklemek pek de gerçekçi değildi. Sonuçta tüm planlarını 24 Haziran’da yapılacak Cumhurbaşkanlığı seçiminin ikinci tura kalması üzerine yapan, bu olmasa bile mecliste Meral Akşener’in partisi ile oluşturduğu Millet İttifakı'nın çoğunluğu kazanıp Erdoğan’ı zora düşüreceğini varsayan bir partiden söz ediyoruz.
Seçimin beklediği gibi sonuçlanmamasının ardından, CHP’de yaşananlar bir B planının asla söz konusu olmadığını gösteriyor en iyi senaryoda. Kötü senaryoyu ise CHP seçmenini üzmeyi göze alarak söylemek zorundayım: Bu rejim değişikliği ile parlamentonun işlevsiz kılınması (dolayısıyla CHP milletvekillerinin parlamentoda işgal ettikleri sandalyelerin bir anlam taşımaması) ve aynı rejim değişikliğinin olağan bir sonucu olarak OHAL’in kaldırılmasının ardından çıkarılan kanun ve kararnamelerle en temel hak ve özgürlüklerin şimdilik üç yıllığına askıya alınması, CHP’yi pek de etkilemiş görünmüyor. Üzerinden bunca ay geçmiş olmasına rağmen, hâlâ ne Kemal Kılıçdaroğlu ya da Muharrem İnce yerine Bülent Tezcan ve arkadaşlarının ekranlara çıkıp açıklama yaptığı seçim gecesinde ne yaşandığını tam olarak öğrenebildik, ne de CHP’nin bundan sonrası için ne planladığını… Evet, yerel seçimlerde büyükşehirleri kesin alacaklarını söylüyorlar. Ama 16 Nisan öncesinde “hayır”ın kesin olarak kazanacağını, 24 Haziran öncesinde ise Erdoğan’ın ve AKP’nin kesin olarak kaybedeceğini söylemişlerdi. Soru şu: Seçim gecesi Bülent Tezcan ve Tuncay Özkan’a mecbur bırakılan seçmen bir kez daha buna neden inansın?
İşte tam bu soru üzerine düşünüp duruyordum ki, CHP’de bir kıpırdanma olmasın mı? Her yıl değişen eğitim sistemi, sınavlar, çalınan sorular, CHP’nin seçmen tabanının önemli bir kısmını oluşturan Alevilere dayatılan zorunlu din dersi uygulaması, hurafelerle doldurulan ders kitapları, imam hatip liselerine mecbur bırakılan gençler, 70 bin tutuklu öğrenci ve üniversitelerin içini boşaltan tasfiyeler karşısında muhalefetin dozunu “doğru bulmuyorum” seviyelerinde tutan parti yönetiminden nihayet karma eğitimin kaldırılması ihtimali karşısında “sert” bir açıklama geldi. CHP Genel Başkan Yardımcısı Yıldırım Kaya, “karma eğitimi kaldırırsanız kıyameti koparırız” deyiverdi. Bu durumda “adalet arayışından Silivri yakınlarında vazgeçen partinin de bir kırmızı çizgisi varmış, nihayet harekete geçecekler, bir şeyler yapacaklar” diyerek sevinmeli miyiz? Olabilir. Belki iktidar da CHP’nin bu sert çıkışından etkilenerek “karma eğitimi kaldırmak gibi bir planımız yok”, açıklamasında bulunmuştur. Ama yine de insan merak ediyor. Acaba AKP’nin gerçekten böyle bir planı olsaydı, CHP ne yapacaktı? Mesela sistematik olarak yaptığı gibi bir kez daha “Anayasa Mahkemesine” mi başvuracaktı? Bu mudur?
Neyse, sanırım bir kez daha yaşayıp göreceğiz. Ama olup bitenden anlaşıldığı kadarıyla, anamuhalefet öncelikle parti içi tartışmalara son verme kararlılığında. Sayın Kılıçdaroğlu, bunu çözebilmek için iki önemli koşul ileri sürdü geçenlerde. Önce, parti içi muhalefete seslenerek felsefi derinlik göstermelerini talep etti: “Bana bir felsefi derinlik gösterebilirseniz ben bırakın kurultay yapmayı vallahi yarın sabah giderim.” dedi. Ardından partide devrim yapmak isteyenleri aidatlarını düzenli ödemeye davet etti. İnsanın zihni yanılsamalara da, çağrışımlara da açık. Önce bir Zaytung haberi sandım. Sonra baktım, CHP’nin kuruluş yıl dönümünde genel merkezde bir araya gelen il başkanlarına hitaben söylemiş bunları. Yanılsama değil, gerçek. İşte bunun üzerine aklıma geçenlerde aidatı toplayamayan apartman yöneticisinin asansöre şifre koydurup bu şifreyi de sadece apartman aidatını düzenli ödeyenlere verdiği geldi. Sanırım yeni Türkiye’nin düzeni böyle işleyecek. CHP bir kez daha, bu sefer yerel seçimlere hazırlanırken Mansur Yavaş, Ekmeleddin İhsanoğlu ittifaklarına benzer ittifaklarla milliyetçi-muhafazakâr seçmenin oyunu kazanmaya çabalayacak. Kılıçdaroğlu, birkaç kez daha kameraların görebileceği yerde yaptığı bozkurt işaretiyle milliyetçi seçmene selam gönderecek. Seküler yaşam tarzı talebinde olanların ağzına “kıyameti koparırız” açıklamalarıyla bir parmak bal çalınacak; partide ve CHP’nin güttüğü siyasette değişim isteyenlerden ise felsefi derinlik ve aidatını düzenli ödemesi beklenecek. Peki, CHP yerel seçimlerde büyükşehirleri alır mı gerçekten dersiniz? Olursa olur, olmazsa, 2023’te genel seçim, bilemedin 2024’te yerel seçim var…