Tamamen baskıcı ve antidemokratik politikalarla giderek mutlaklaşan siyasi iktidarı eleştirmek uzun süredir imkansızlaştığı kadar bir şekilde anlamsızlaşmaya da başladı. Ne muhalefetin ne sivil toplumun neredeyse hiçbir şekilde etki edemediği mevcut mutlak iktidar gücü karşısında eleştirinin hükmü de uzun süredir kalmamış görünüyor. Binlerce defa farklı şekil ve yöntemlerle dile getirilen eleştiri ve protestoların ulaştığı veya etkilediği bir kitle görünmediği gibi etkilediği bir iktidar odağı da bulunmuyor. Ülkeyi ve bölgeyi dini-milliyetçi projeleri çerçevesinde şekillendirmeye çalışan iktidarın bunu engellemeye dönük iç ve dış odakları zayıflatıp önemsizleştirmek dışında bir derdi yok. Erdoğan ve çevresi haricinde bir aktöre yer vermeyen medya, yer verdiğinde itibarsızlaştırmaya veya daha da zayıflamasını sağlayacak ölçüde hedef haline getirmeye odaklanmış durumda. Böyle bir medya/kültür ortamında eleştirel sözün bir karşılığı da olmuyor.
Muhalefet muhalefet olma görevini yerine getiremediği için iktidarın bu ölçüde güçlendiği iddiasının son seçimlerle bir geçerliliğinin kalmadığı da görüldü. En az 10 kenti yıkılmış, onbinlerce insanını kaybetmiş, siyasi, sosyal ve ekonomik anlamda enkaza dönüşmüş ülkede neredeyse hiçbir şey yapmadan yeniden seçim kazanan AKP-MHP bloğunun zaferinin seçimden aylar sonra da rasyonel, gerçekten ikna edici bir analizine ulaşabilmiş değiliz. Bu analiz yapılamayınca geriye söz söylemesi daha kolay olan muhalefet ve özneleri kalıyor.
Ülkenin mevcut halinin sorumlusu elbette muhalefet değil, özellikle son seçim kampanyasında bir imkânı zorlayan Kılıçdaroğlu hiç değil. Ancak sağ ve sol muhalefetin iktidarın yıkıcı gücü karşısında yakın tarihte örneği az görülür düzeyde ürkekleşip silikleştiği de bir gerçek. Özellikle CHP’de temel hak ve hürriyetleri savunmak dahi büyük bir cesaret örneği olarak görülür hale gelmişti. Kendi milletvekilini savunmak konusunda bile uzun süre tereddüt eden, iktidarın şiddeti ve dikkatini üzerine çekmemeye çalışan, bir nevi muhalefet etmeye korkan bir muhalefet yarattı AKP. AKP’den kopan DEVA ve Gelecek partileri dahi eski partileri ve başkanlarından her an fırça yiyecekmiş gibi tedirgin, mümkünse güvenli suları terk etmemeye çalışan bir siyaset yürütüyor. Elbette bu silik siyaset son seçimde karşılık bulamadığı gibi mevcut siyasi atmosferde de kendini var edemiyor.
Özgür Özel ve dolayısıyla Ekrem İmamoğlu CHP’sinin Kemal Kılıçdaroğlu’nun bilerek veya çekindiği için yapamadığı muhalefeti sergileyip sergileyemeyeceği ise yeni yönetimdeki dengelere göre şekilleneceğe benziyor. İmamoğlu karşılaştığı onca engellemeye, açık saldırılara rağmen kimi zaman dönemin İçişleri Bakanı’na, sık sık da Cumhurbaşkanı'na iyi görünme veya buralarla iletişim/ilişki kurma çabasından vazgeçmedi. Kendisini açıkça siyasetten silme çabaları karşısında dahi muhalif değil dengeli bir tavır sergilemeye, iktidarı üzmemeye gayret etti. Bu tutumu tamamen kişisel bir siyaset yapma şeklinden kaynaklanıyor olabileceği gibi eski CHP yönetiminin tercihlerinin sonucu da olabilir. Belki de İmamoğlu’nun gerçek tutumunu yeni dönemde görebileceğiz.
Özgür Özel’in ise grup başkanvekilliği döneminde birçok CHP’liye göre daha net ve cesur çıkışları oldu. Bu çıkışları ve muhalefeti yeni parti yönetiminde ne ölçüde ileriye taşıyabileceğini kestirmek de güç. Özellikle İyi Parti’yle hayli yakın görünen İmamoğlu’nun gerçek bir sosyal demokrat partiden beklenen siyasete ne ölçüde müsaade tanıyacağı da bir başka belirsizlik.
Yeni CHP’nin kendisinden beklenen sol-sosyal demokrat bir muhalefet ve politika üretip üretemeyeceğinin en önemli göstergesi ise malum olduğu üzere Kürt meselesi olacak. Hükümetin Türkiye’de ve dışarıda izlediği Kürt siyasetine karşı CHP’nin takınacağı tavır partinin değişip değişmediğinin veya yıllardır süregelen ürkekliğinden kurtulup kurtulmayacağının belirleyicisi olacak.
Hakkaniyetli bir muhalefetin bu topraklarda kendini var edebilmesinin güçlük ve riskleri ortada. Ancak muhalefet bu riski göze alamadığı sürece kendisinden kat be kat cüretkar iktidar karşısında varlık göstermesi neredeyse imkansız olacak. Özgür Özel’in (ve İmamoğlu’nun) dolayısıyla önündeki en temel sınav muhalefetin geneline sinmiş ve yıllara yayılmış ürkekliği üzerinden atması olacak.