CHP’den HDP’ye giden oylar ya da dayanışma ağı

HDP ile CHP, üst düzeyde bir ittifak, dayanışma ağı için, bilebildiğimiz kadarıyla bir anlaşma içinde değillerdi. Ama iki partinin tabanı kendiliğinden bir dayanışma ağı örgütledi seçim öncesi.

Abone ol

Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, seçimlerin ardından yaptığı açıklamada, “Selahattin Demirtaş’la HDP’nin aldığı oy arasındaki farka baktığınızda 3 puan civarında. CHP’nin bir önceki seçimle bu seçim arasındaki oya baktığınızda 3 puan civarında. Bu oy nereye gitti? Çok net bir şekilde gözüküyor ki bu oy HDP’ye gitti. HDP’nin barajı aşması CHP’li seçmenlerin, CHP yönetiminin veya CHP’nin etkin isimlerinin, CHP adına kamuoyu etkileyicilerinin etkisiyle oraya akan oylardır” dedi.

Rakamlarla aram hiç iyi olmadı. Ama bu 3 puanın kaç bin oya tekabül ettiğine bir şekilde bakılabilir, hesaplanabilir elbette. Ama bu, sonunda bir rakam olacağı için, hiç bakmak istemiyorum. İstatistikçiler, siyasetçiler bakabilir, rakamlar üzerinden hesap yapmaya ve buna göre değerlendirme yaparak sonuçlar çıkarmaya ihtiyaçları vardır.

Bozdağ’ın söylediklerinde bir gerçeklik payı olduğunu söyleyeceğim. Çünkü seçim öncesi gittiğim Hatay ve Antep’te edindiğim izlenim bu yöndeydi. Hatta Urfa’da bir taksici, MHP’li olduğunu ve bu seçimde HDP’ye oy vereceğini söylemişti de şaşırtmıştı beni. Bunun için iki gerekçesi vardı: Birincisi, MHP’nin AK Parti ile ittifak yapmasını doğru bulmadığı içindi. İkincisi, HDP’nin uğradığı haksızlıklar ve Urfa’da çalınan oylarına duyduğu tepkiydi.

MHP’li taksicinin HDP’ye oy vereceğini söylemesi şaşırtıcıydı. Partisinin ittifak yapmasına itiraz etmesi anlaşılabilirdi. Ama asıl şaşırtıcı olan, parti tutan birinin, uğradığı haksızlıkları sıraladığı rakip partiye oy vereceğini söylemesiydi. Taksicinin aldığı kararda, stratejik taktikten ziyade, bir vicdan muhasebesinin devreye girdiği hissediliyordu ve bu çok değerliydi.

Taksicinin bana yalan söylüyor olabileceğini düşündüm elbette. Adam Urfa Suruç’luydu, Kürt’tü. Eşi ve çocukları, dediğine göre AK Parti’ye oy verecekti. Beni HDP seçim bürosuna götürdüğünü anlayınca, “Burada ne işin var” demişti. Gazeteci olduğumu o zaman söylemiştim. Gazeteci olduğumu öğrenince daha çok konuşmak istemişti ama yol bitmişti. Gazeteciye yalan söyleyebilirdi adam ama yoldan aldığı bir yolcuya neden yalan söylesin?

Urfa’da CHP’lilerle konuşma fırsatı bulamamıştım. Ama Hatay ve Antep’te çok sayıda CHP’li ile konuşma imkanı bulmuştum. Hatay’da yaşlı bir CHP’li ile tanışmıştım mesela. Çocuklarının HDP’ye oy vereceğini söylemişti. Çocuklarının da HDP’ye oy vermek için iki nedeni vardı: Birincisi, HDP 1. sıra milletvekili adayı Barış Atay’dı. İkincisi, HDP’nin barajı geçmesi gerektiği yönündeki kanılarıydı. HDP barajı geçerse, Meclis’te çoğunluk muhalefette olacaktı ve bu da mevcut iktidarın istediği gibi at koşturamaması anlamına gelecekti.

HDP’nin bir oy potansiyeli vardı Hatay’da ama bir türlü milletvekili çıkarma şansını yakalayamıyorlardı. Hatay’da konuştuğum HDP’li yöneticiler bu kez bir milletvekili çıkaracaklarından emindi. Çünkü hem sol, sosyalist çevrelerden oy alacaklardı hem de bazı CHP’lilerden. Edindikleri izlenim ya da bilgi bu yöndeydi. Bu nedenle hedefleri ikinci bir milletvekili çıkarmaktı.

Antep’te ise yıllardır tanıdığım CHP’lilerle seçimleri konuşmak üzere görüştüm. Sloganları belliydi, “Bir oy HDP’ye bir oy İnce’ye”. Antep’te konuştuğum CHP’lilerin gerekçesi de netti: Meclis çoğunluğunu AK Parti’ye kaptırmamak.

Sonra ne oldu? Konuştuğum CHP’liler sözlerinde durup HDP’ye oy verdi mi, bilemiyorum elbette. Ama onların kararlı halleri, HDP ile birlikte kazanabilme ihtimali nedeniyle duydukları heyecan hâlâ gözümün önündedir.

HDP’ye oy vereceğini dile getiren CHP’lilerin HDP’lilerden bir beklentisi de vardı elbette. Cumhurbaşkanlığı seçimi 2. tura kalacak olursa, HDP’lilerin Muharrem İnce’yi tercih etmesini arzu ediyorlardı. Olağanüstü bir gelişme yaşanmasa HDP’lilerin İnce’yi destekleyeceğine kuşku yoktu. Bunu, İnce’nin düzenlediği mitinglere HDP’lilerin yoğun katılımı gösteriyordu.

HDP ile CHP, üst düzeyde bir ittifak, dayanışma ağı için, bilebildiğimiz kadarıyla bir anlaşma içinde değillerdi. Ama iki partinin tabanı kendiliğinden bir dayanışma ağı örgütledi seçim öncesi.

CHP’li Vedat Demir’i hatırlayacağız herhalde. Hani, Büyükada’da, HDP’nin seçim standına saldıran ırkçı gruba engel olmak isterken bıçaklanan genç. İki kez ameliyat olmuş, uzun süre yoğun bakımda kalmıştı. CHP’li bir genç, HDP için bıçaklanmıştı.

Bir grup genç, İstanbul’dan kalkıp Urfa Suruç’a gelmişti seçim günü. Sandıkların güvenliğini sağlamak, oyların çalınmasının önüne geçmek için. Suruç, seçim öncesi 4 kişinin hayatını kaybettiği olay nedeniyle diken üstündeydi. Gençler dayak yediler Suruç’ta. Tedavi olup ifadelerini verdikten sonra sandıkların başına geri döndüler.

Seçimler bitti. Şimdi her parti aldığı sonucun muhasebesini yapacaktır. Bundan sonraki yol haritasını çıkaracaktır.

Ama bu arada tabanda oluşturulan dayanışma ağını parti yöneticileri akıllarından çıkarmaması gerekiyor. Toplumsal barışın önünü açacak olan gelişmelerden biri de bu kendiliğinden oluşan dayanışma ağı olacaktır. Güçlü muhalefet edebilmenin olanağı, İstanbul’dan Suruç’a gelen samimi, kararlı ve takdire şayan dayanışma duygusudur.

Öyle görünüyor ki iktidar ve iktidara yakın medya, seçimlerin hemen ertesinde bu dayanışma duygusunu dağıtmaya çalışıyor. Yerel seçimlere kadar bu duyguyu bitirmek için bütün olanaklarını kullanacaklarına da kuşku yok.

Bu durumda dayanışmanın devam edebilmesi için muhalefet partilerine, liderlerine çok iş düşüyor. Örneğin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce, seçimden önce tutuklu rakibi Selahattin Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmişti. Recep Tayyip Erdoğan’ın yüklenmesine rağmen İnce’nin bu ziyaretin arkasında durması HDP tabanında sempatiyle karşılanmıştı. Aynı zamanda CHP tabanı da bu ziyaretin arkasında durmuştu. Ancak İnce’nin seçimden bir gün sonra kameraların karşısına çıkıp, Demirtaş’la ilgili soruya mealen “Ben kimse için özgürlük istemedim” cevabını vermesi, onun samimiyetine gölge düşürür nitelikteydi.

Muhalefetin yerel seçimlere kadar iktidarın ağır baskısı altında olacağını belirtmek için müneccim olmaya gerek yok. Tabanda başlayan dayanışmayı örgütleyerek hayatın her alanına yaymak, muhalefetin yerel seçimlerden güçlü çıkmasını sağlayacak en önemli güç olarak görünüyor.