Cihan Tuğal anlattı: Trump seçilirse ne olur, Harris seçilirse ne olur?

ABD seçimlerinin olası sonuçlarını değerlendiren Prof. Cihan Tuğal, "Harris başkanlığı, Türkiye sınırları içinde Erdoğan’ın Kürtlere her istediğini yapmasına göz yumacaktır" dedi.

Abone ol

DUVAR - ABD'de düzenlenecek başkanlık seçimlerine sayılı günler kala, Cumhuriyetçi Parti'nin adayı Donald Trump ile Demokrat Parti'nin adayı Kamala Harris'in destek oranları başa baş seyrediyor. Adaylar aradaki farkı kapatmak için çekişmeli eyaletlerde seçim kampanyalarına yoğunlaşırken, tüm dünya 5 Kasım'da düzenlenecek seçime giden süreci yakından takip ediyor. 

Bir tarafta göç karşıtı ve ırkçı açıklamalarını şiddetlendiren Trump, diğer tarafta ise istifa eden Joe Biden'dan bayrağı devralan Harris var. Gazze'ye saldırılarını sürdüren İsrail'e verdiği destekle bilinen Washington yönetimindeki koltuk değişikliğinin bölgeyi nasıl etkileyeceği merak konusu. Peki, ABD'deki seçimler Türkiye ile ilişkileri değiştirecek mi?

Kaliforniya Üniversitesi (Berkeley) Sosyoloji Bölümü’nden Prof. Cihan Tuğal, ABD seçimlerini ve olası sonuçlarını değerlendirdi...

'TRUMP ATEŞKESE YÖNELİK BİR ADIM ATAMAZ'

ABD seçimlerinin sonucu, Orta Doğu'daki mevcut durum üzerinde önemli bir etkiye sahip olacak. Kendisini, "İsrail’e en yakın ABD Başkanı" olarak tanıtan Trump, daha önce yaptığı açıklamalarda birçok kez "Ben başkan olsaydım 7 Ekim saldırısı hiç gerçekleşmezdi" dedi. Sizce bunun bir gerçeklik payı var mı?

Bu tamamen gerçek dışı bir açıklama. Başkanlığı sırasında şu andaki durumun zeminini hazırlayan bizzat Trump’ın kendisi. Trump, kadim ABD siyasetinden saparak, büyükelçiliği Kudüs’e taşıdı. Amerika’nın o ana kadar ya göz yumduğu ya el altından desteklediği Batı Şeria’daki yasa dışı yerleşimleri açıktan destekledi. İsrail'de Likud liderliğindeki aşırı sağcı ittifakın iyice otoriterleşmesine çanak tuttu. 7 Ekim saldırısının temelinde, en az Hamas’ın eğilimleri kadar, İsrail’in artan saldırganlığı var. Trump, 2020’den sonra tekrar başkan olsaydı, iki tarafın da keskinleşmesini hızlandıracaktı. Şu anda 42 bin küsur olan resmi ölüm rakamı, belki de yüzbinlerce olacaktı.

İsrail'in saldırılarını sürdürdüğü Gazze'de ABD seçimlerine kadar bir ateşkes beklenmiyordu. Bölgede ateşkes ihtimalini ele alırsak, sizce Harris mi yoksa Trump mı bu anlaşmayı sağlayabilir?

İsrail yönetimi, özellikle de koalisyon ortaklarından Likud’un daha da sağına düşen partiler, ateşkes istemiyor. Şimdiye kadar dolaylı yollardan belirttikleri niyetlerini, geçtiğimiz haftalarda açıktan vurgulamaya başladılar. Gazze’yi illegal yerleşimlere açmak istiyorlar, bu da savaşı şiddetlendirmeden olacak bir şey değil. Ateşkes sağlansa bile geçici olacaktır. Trump zaten ateşkese yönelik bir adım atamaz. Sertliği artırmanın Filistinlileri yıldıracağını düşünüyor. Bu isabetsiz düşünce (kendi hareketlerinin sonuçlarını umursamaması kadar) ne tarihle, ne de süregiden gelişmelerle ilgilenmemesinden kaynaklanıyor.

Daha önce yaptığı açıklamalarda İsrail'e silah ambargosu ihtimalini reddeden Kamala Harris'in seçilmesi halinde Washington'ın siyasi nüfuzunu Tel Aviv yönetimi üzerinde kullanmasını olası görüyor musunuz?

Bu konuda umutlu olanlar var ama bu umut tamamen çıkarımlardan, duyumlardan, varsayımlardan kaynaklanıyor. Harris’in herhangi bir sözünden ya da vaadinden değil. Harris, şimdiye kadar Filistin konusuna girmemek için elinden geleni yaptı. Yine de rota değişikliği bekleyenler neye güveniyor o halde? Her şeyden önce, Harris’in İsrail hususunda Biden gibi ideolojik bir yaklaşımı olmamasına. Biden’ın, Amerika’nın bölgedeki askeri ve ekonomik çıkarları kadar, kendi Katoliklik yorumu yüzünden de İsrail’e koşulsuz destek verdiği biliniyor. Harris’in böyle bir duygusal yatırımı yok. Fakat yine de, bölgede Amerika’nın karakolu işlevini gören İsrail’e sert bir tavır takınmasını beklemek yanlış olur. Elbette katliamların yavaşlaması konusunda Biden’dan bir parça farklı bir perspektifi olabilir. Ancak bu, bölgedeki militarizasyonu durduracağı anlamına gelmez.

'ABD BAŞ EMPERYALİST OLABİLİR AMA TEK EMPERYALİST DEĞİL'

The Wall Street Journal'ın geçtiğimiz günlerde yaptığı ankette, katılımcılar Kamala Harris'in mi, Donald Trump'ın mı çatışmaları daha iyi ele alabileceği konusunda görüş bildirdi. Seçmenlerin yüzde 50'si Trump'ın Rusya-Ukrayna savaşını daha iyi ele alacağını ve daha büyük bir avantaja sahip olacağını belirtti. Bu anket sonuçlarını nasıl değerlendirirsiniz?

Trump’ın en büyük vaatlerinden biri, Ukrayna’ya verilen desteğin durması ya da azalması. Savaşın tamamen Ukrayna tarafından ya da Amerika’nın Ukrayna’yı kışkırtmasından kaynaklandığını düşünenler için, bu vaat savaşın bitebileceği anlamına geliyor. Bu da Putin’in saldırganlığını, Rus emperyalizmini tamamen görmezden gelmekten kaynaklanıyor. Şu tam anlaşılmıyor maalesef: Amerika baş emperyalist olabilir ama tek emperyalist değil.

Prof. Cihan Tuğal

Aslında bu sorunuzu, ABD ve dünya dengelerine dair genel bir çerçeve önererek cevaplamak istiyorum. Özellikle de emperyal gerileyiş dönemlerinde, alternatif emperyalist projelerin önemi ve etkisi artar. Amerikan emperyalizminin gerileyişi, Rus emperyal emellerine alan açıyor. Trump’ın başkan olması, çelişkili şekilde, hem ABD’nin saldırganlığını artış, hem de emperyal gerileyişinde bir şiddetlenme anlamına gelecek. Hep 'içe kapanma', savaşların azalması gibi sözlerle destek toplayan Trump, barışa en büyük tehdit. Bu Demokratlar’ın barış istediği anlamına gelmiyor. Biden ve Obama dönemlerinde Trump dönemine göre daha fazla savaş olduğu doğru örneğin. Demokratların çoğu da, Cumhuriyetçiler’in arasında Trumpçı olmayanlar da, emperyal gerileyişe savaşkan cevaplar üretiyorlar. Bunu, mümkün olduğu ölçüde Avrupa’yı ve uluslararası hukuku da yanlarına alarak yapmaya çalışıyorlar. Ancak Trump’ın hukuksuz davranışları, dünya çapında hukuksuzluğu körüklüyor. Trump hakikaten daha az savaş istiyor olabilir ama hareketleri, Amerika’yı daha fazla savaşa zorlayacak.

Başka bir deyişle, ABD tam da gerilediği için saldırganlaşacak. Trump’ın başkan olmasının dünyaya vereceği genel mesaj, emperyal maceracılığın hoş karşılanacağı. Putin de buradan gereken dersi çıkarıp, ona göre hareket edecektir.

Trump, geçtiğimiz günlerde yaptığı bir açıklamada da Putin'e "Vladimir, eğer Ukrayna'nın peşine düşersen sizi vuracağım. Biz dostuz, yapmak istemiyorum fakat başka çarem yok" dediğini söylemişti. 

Burada Trump’ın başka bir özelliğine geliyoruz: Aşırı tutarsızlığı. Elbette siyasetçilerin verdikleri birçok sözü tutmama, ilkelerinden sık sık sapma gibi genel bir eğilimleri vardır ancak Trump’ta bu eğilimin çok uç bir halini görüyoruz. Herhangi bir ideolojiye, ilkeler bütününe sahip değil. Cumhuriyetçi Parti de, kurumlarının aşınmışlığından dolayı, kendisini belirli bir çizgide tutabilecek kapasiteye sahip değil.

Bu bahsettiğiniz tehdit mesela, şimdiye kadar Rusya ve Putin hakkında söylediklerinin çoğuyla çelişiyor. Hangisi gerçek Trump? Gerçek Trump yok. Hevesleri, amaçları her gün değişen biri bu. Korkutucu olan da bu zaten.

Peki, Moskova-Kiev tarafında önümüzdeki süreçte ateşkes sağlama ihtimaline Trump mı yoksa Harris mi daha yakın?

İkisi de yakın değil. Temsil ettikleri iki parti de savaş partisi. Önümüzdeki yıllarda savaşlar tüm dünyaya yayılacak. Hem Demokratlar hem Cumhuriyetçiler bu gidişatı destekliyor. İki partide de çatlak sesler var elbette ama bunlar Trump veya Harris’in çevresindeki insanlar değil.

'HARRIS BAŞKANLIĞI, TÜRKİYE SINIRLARI İÇİNDE ERDOĞAN'IN KÜRTLERE HER İSTEDİĞİNİ YAPMASINA GÖZ YUMACAKTIR'

Türkiye-ABD ilişkileri Kamala Harris ya da Donald Trump’ın olası başkanlığında nasıl şekillenebilir?

Harris başkanlığı, ABD’nin kadim politikalarının sürmesi demek. Yani, AK Parti çok çizgi dışına çıkmadığı sürece Harris idaresi tarafından desteklenecektir. Bunun somut olarak ne anlama geldiğine bakacak olursak: Harris başkanlığı, örneğin Türkiye sınırları dışında kalan Kürt bölgelerine askeri müdahale olduğu durumlarda homurdanacak, Türkiye sınırları içinde ise Erdoğan’ın Kürtlere her istediğini yapmasına göz yumacaktır. O homurdanma da her zaman somut yaptırımlara dönüşmeyecektir. Tabii böylesi bir temkinlilik, ancak Mehmet Şimşek politikaları devam ederse sürdürülecektir. Eğer Şimşek gider, daha ekonomik milliyetçi bir dönem başlarsa, Harris de Kürtlerle ilgili kartlarını başka şekilde oynar.

'TÜRKİYE'DE 'SARI REİS NE ZAMAN SEÇİLECEK' DİYE BEKLEYEN ÇOK'

Harris’in neler yapacağını kestirmek kolay, Trump ise Türkiye konusunda da bir bilinmezler yumağı. Bir taraftan,  Amerikan sağ çevrelerinde bir Erdoğan ve AK Parti hayranlığı var. Demokratik görünümlü koşullarda otokratik uygulamaların derinleşmesini, bunun liberal araçlarla yapılmasını senelerdir hayranlıkla izliyorlar. 'Derin devlet' söylemini Türkiye’den devşirdiler mesela. Türkiye’deki hükümet çevrelerindeki Trump hayranlığı da malumunuz. “Sarı reis ne zaman seçilecek” diye bekleyen çok. Ama diğer taraftan hem Trump’ta hem Amerikan sağında ciddi bir Müslüman düşmanlığı var. Brunson krizini hatırlayın. Erdoğan Amerika ile en zor dönemini Trump’ın başkanlığı sırasında yaşadı sonuçta. Kısacası: Trump başkanlığı, Erdoğancıların istediğine daha yakın bir dünya düzeni (ya da düzensizliği) getirecek olmasına rağmen, Amerika-Türkiye ilişkilerinin daha iyi gideceğini bekleyenler hüsrana uğrayabilir.

'ELON MUSK, KAPİTALİZMİN YOK EDİCİLİĞİNİN EN UÇ ÖRNEKLERİNDEN BİRİ'

Kampanya sürecinde Trump'a desteğini artıran hatta özetle Trump destekçilerine para veren Elon Musk'ın ABD siyaseti üzerinde ne tür bir etkisi var? Trump kazanırsa Elon Musk siyaseti nasıl etkileyecek?

Amerikan siyasi sistemi, milyarderlerin doğrudan etkisine çok açık bir sistem. Bu etki genelde lobiler ve düşünce kuruluşları aracılığıyla oluşturulsa bile, bireysel olarak milyarderlerin ağırlığı da sık sık görülüyor. 1980’lerden beri parti teşkilatlarının zayıflaması, siyasetçilerle bireysel sermayedarlar arasındaki bağların önemini iyice arttırdı.

Amerika’da 20'nci yüzyılda parti teşkilatlarının gayet örgütlü bir hal almasından önce de bu tür örnekler yaşanmış ama bunların hiç biri Musk düzeyinde değil. Mesela Musk doğrudan oy satın alma noktasına gelmiş durumda, belirttiğiniz gibi. Hukuku açıktan çiğniyor, hem de bağıra bağıra. Kapitalizmin sadece hukukla geliştiği gibi saçmalıklara elbette inanmamak lazım ama tarihte hukuksuzluk ya gizli şekilde ya da emperyal merkezden uzakta, sömürgelerde yaşanıyor en çok. Hukuksuzluğun en merkezde ve açık yaşanması, Amerika’nın düşüşünün başka bir veçhesi.

Kişisel olarak Musk’a dönecek olursak, kapitalizmin yok ediciliğinin en uç örneklerinden biri kendisi. Kolonyalist bir Güney Afrikalı aileden geliyor ve Apartheid zihniyetinin cisimleşmiş hali. Dünya üzerinde yaşayan insanların ezici çoğunluğuna duyduğu nefreti saklamaya gerek dahi görmüyor. Dünyanın dört köşesini koloniye çevirmesine rağmen gözü doymamış bir geleneğin sembolü Musk. Şimdi bir de uzayı kolonileştirmek için sağlıklı bir doğadan geriye ne kaldıysa onu yağmalamayı kışkırtıyor. Bu yağmanın önünde duran hükümetlere karşı açıktan askeri darbe çağrısı yapıyor. Trump’ın, kendisinden bile daha fanatik olan bu şahsa devlette üst düzey yetki vereceği söyleniyor. Böyle bir yetkisi olmadan bile dünyaya, insan türüne, diğer canlılara yeterince zarar vermiş bir kişi bu. Bir de Amerikan devletinin resmi yetkileri eline verilirse neler yapacağını siz düşünün.

'TRUMP HEM DUVARI TAMAMLAMAYI HEM DE MİLYONLARCA KİŞİYİ SINIR DIŞI ETMEYİ DENEYECEK'

Göç karşıtı açıklamalarını şiddetlendiren Trump, kampanya döneminde 'ABD tarihinin en büyük sınır dışı etme programını uygulamayı amaçladığını' dile getirdi. Harris ise başkan olması halinde, iki partili sınır güvenliği yasa tasarısını imzalayacağını söyledi. 

Trump göç konusunda nasıl bir politika izleyecek? Örneğin, önceki döneminde inşasına başladığı 'Meksika duvarı'nı tamamlar mı?

Evet, Trump hem duvarı tamamlamayı hem de milyonlarca kişiyi sınır dışı etmeyi deneyecek. Ancak ilk döneminde duvarın inşasını neden tamamlayamadığını hatırlamakta fayda var. Demokratlar tabii ki duvara kaynak aktarılmasını engellemek için ellerinden geleni yapmıştı. Fakat projeyi güdük bırakan asıl faktör, Cumhuriyetçi Parti’nin kendi içindeki direnişti. Mecliste ve senatoda birçok Cumhuriyetçi, Demokratlar’a katılıp Trump’ın en büyük hayalini sabote etti. Bir kısım Demokrat’ın derdi belki Amerika’nın liberal değerleriydi ama iki taraftan da daha çok politikacıyı asıl dertlendiren, bu duvarın ekonomiye vereceği zarardı.
Amerika’nın büyük bir kısmında en riskli, en 'pis' işleri yapanlar göçmenler ve azınlıklar. Göç hakikaten kesilirse, örneğin tarlalarda çalışacak insan sayısında çok büyük düşüş olacaktır. Gıdada yaşanacak fiyat patlamasını bir tarafa bırakın, masaya meyve, sebze nasıl gelecek bu durumda? Cumhuriyetçi (ve Demokrat) iş çevrelerinin ve ekonomistlerin bir kaygısı daha var: Milyonlarca kişi Amerika’dan atılırsa, ücretlerde ciddi artış yaşanacağından, emeğin güçleneceğinden korkuyorlar. İşte bu yüzden de Trump daha çok insanı sınır dışı ettikçe, meclis ve senatodaki direnç artacaktır. İşi hiç kolay olmayacak.

'HARRIS'İN GÖÇ KONUSUNDAKİ DOSYASI KARANLIK'

Başkan Yardımcısı olarak Joe Biden tarafından göç ve sınır güvenliğinden sorumlu kılınan Harris'in göç konusunda nasıl bir yol izlemesini öngörürsünüz?

Kamuoyundaki yanlış intibaya rağmen, Harris merkez sağa yakın bir başkan adayı. Göç konusunda da gayet şahin. Bu konudaki dosyası kabarık ve karanlık. Kendisini seven liberaller arasında, bazı göçmenlere karşı savaştığı erken dönem kariyerinin aksine, sonradan sola kaydığına dair bir inanç var, ki bunu destekleyen veriler yok değil. Ancak parti elitinin geri kalanıyla birlikte Harris de tekrar sağa kaymış durumda. Demokratlar, kazanmaları durumunda, siyasi ilticaya on yıllardır getirilmeyen kısıtlamalar getireceklerini söylüyorlar. Benim, bunu yapacaklarından şüphem yok. Daha şimdiden yabancı öğrencilerimizin gümrükte ciddi tacize uğradığı yönünde duyumlar alıyoruz. Kampüslerde Filistin taraftarı göstericilere yöneltilen muhafazakar ve liberal şiddet ve tehditler de, ilk elden göçmenleri ve azınlıkları hedef alıyor. Cumhuriyetçisiyle, Demokratıyla Amerikan devleti yeni bir döneme hazırlanıyor.