Taliban’ın 20 yıl sonra ilkinden daha fazla moral üstünlük ve kabul edilmişlikle iktidara dönmesinin cihadi selefi dünyada yarattığı elektriklenmeyi görmezden gelebilirsiniz! Çünkü küresel ağalar ve bölgesel ortakları, Taliban’la ilgili kötü sözden sakınıyor. Tandem düzeniyle Afganistan’la epey zamandır iştigal eden İngilizler ve Amerikalılar “İyi Huylu Taliban” hikâyesine sayfalar ayırıyor.
İşgalle geçen son 20 yıl değil, Afganistan’a el attıkları 1978’den bu yana tam olarak 43 yıllık kirli müdahaleler silsilesi hezimetle sonuçlandı. Bunun etkilerini hafifletmek ve rezaletleri gizlemek için belki “Ilımlı Taliban” imgesi günü kurtarır. Taliban’ın çok kötüden daha az kötüye doğru evrimleşmiş hali onlara top çevirme alanı açıyor. ABD’nin hasımları da farklı değil; onlar da müstakbel Afgan yönetimiyle çalışmak için Taliban’ın “20 yılda değiştim” sözünü ve ikili görüşmelerde verdiği güvenceleri esas alıyor. Ulusal çıkarlar böyle buyuruyor.
Kuşkusuz Taliban’ın geçiş döneminde mutabakat aradığını söylemesi, Talibanvari örgütler için kuluçka işlevi gören iç savaş senaryolarının bertaraf edilmesi bakımından önemsiz değil. Pençşir Vadisi’nde babasının izlerini takip etmeye çalışan Ahmed Mesud’un yazacağı hikâyeyi bir kenarda tutarak bunu söylüyorum.
Taliban’ın uluslararası meşruiyet ve tanınma için kendini tuttuğu ya da olduğundan farklı davrandığı da aşikâr. Ve pek çok taraf köprüyü geçtikten sonra ne olacağına şimdiden kafa yormak istemiyor. Dünden farklı ne olabilir? Mesela Taliban’ın dönüşü ile cihatçı alem arasındaki etkileşim bize ne diyor?
***
AfPak coğrafyası ile Suriye gibi sıcak çatışma bölgelerindeki kıpraşma dikkate değer. Taliban vilayetleri zorlanmadan ele geçirirken yaptığı ilk iş Bagram ve Pul-e-Çarkhi hapishanelerine tıkılmış El Kaide ve Tehrik-e Taliban Pakistan (TTP) üyelerini bırakmak oldu.
TTP lideri Nur Veli Mehsud, “Bu mübarek zafer üzerine TTP mücahitleri adına müminlerin emiri Hibatullah Ahundzade'yi tebrik etmek istiyorum” mesajı yayımladı. Mehsud, Ahundzade'ye biatını da tazeliyordu. Biat sahnelerinin pek çok yerde tekrarlandığını görüyoruz.
TTP’nin iki numaralı kurucu ismi Mevlevi Fakir Muhammed hapishaneden salındıktan sonra Kunar’da taraftarlarına seslenirken zaferden dolayı Allah’a hamdediyor, mücahitlerin yaşadığı problemlerin sona erdiğini söylüyordu. El Kaide lideri Eymen el Zevahiri’ye yakınlığıyla bilinen Muhammed ayrıca “Dünya çapındaki bütün mücahitlerin birleşme zamanı” mesajı veriyordu. Pakistan elleriyle yarattığı canavarın kendisine nasıl bir şiddetle döneceğine kafa yorabilir. Ki bunu bertaraf etmek için TTP liderleriyle temasa geçtiği de söyleniyor. Pakistan’ın en büyük İslamcı partisi Cemiyet Ulema-e İslam da Taliban’ın Kabil’e girmesini tarihi zaferi olarak selamlıyordu. Pakistan, ABD ve Suudi Arabistan’la birlikte mücahit gruplar ve daha sonra Taliban’ın mimarı olsa da daha çok “Birleşik Peştun” projesini öldürmek için Afganistan’ı felce uğratacak Peştun vekilleri tercih ediyordu. Taliban’ın iktidarını perçinlemesiyle güç kazanacak TTP de Pakistan için daha fazla bumerang çağrışımı yapıyor. Tabi İslamcıların gündemi sınırın iki yakasında da aynı: Ne kadar mümkünse o kadar koyusundan şeriat devleti. Pakistan siyasetinde epeyce Usame bin Ladin sever olduğunu da not edelim. Taliban’ın Güney Asya merkezli Leşker-e Cangvi, Sipah-e Sahabe Pakistan, Ceyş-e Muhammed, Leşker-e-Tayyibe, Hareket’ül Cihad-e İslami ve Hareket’ül Mücahidin gibi örgütlerle de içli dışlı.
***
Taliban hapishanelerde sadece IŞİD’lileri tuttu. Hatta Kabil yakınlarındaki Pul-e-Çarkhi’de ABD, müttefikleri ve Afganistan’ın komşularına mesaj olsun diye IŞİD’in liderlerinden Ebu Ömer Horasani’yi infaz etti. IŞİD ile El Kaide çizgisi 7-8 yıldır çatışma halinde. Taliban da pek çok selefi cihadi grubun refleksine uygun olarak El Kaide’yi değil El Kaide’nin mutandı IŞİD’i kendi hakimiyetine tehdit olarak görüyor. İşte Taliban’a dışardan kredi açılacak hesap burasıdır; “IŞİD’i bastıracak güç”.
IŞİD de bu konsepte uygun tepki veriyor. Örgütün El Neb’e (Al Naba) adlı haftalık dergisi Taliban’ı aşağılayan bir yazı yayımladı. Taliban’ın Afganistan’ı cihat yoluyla kazanmadığını, zaferin Amerikalılar tarafından gümüş tepside sunulduğunu yazdı. “Taliban liderleri, Müslümanların meskenlerini bombalamak için Amerikan uçaklarının havalandığı El Udeyd Üssü’ne ev sahipliği yapan Katar’da otelden Afganistan'ın kurtarıldığını duyurdu… İslam hukukunu uygulamaktan çok uzak olan bu 'yeni Taliban', İhvan modelinin başarısızlığından sonra Haçlıların İslam Devleti'ne karşı savaşında sadece yeni bir araçtır. Gerçekte olan, tıraş olmuş bir tağutun sakallı biriyle değiştirilmesinden başka bir şey değildir” denildi.
Taliban da dünyadan El Kaide’yle bağlarına değil IŞİD’e karşı düşmanca pozisyonuna odaklanmasını bekliyor. IŞİD Taliban’ı tavizkâr ve bidatler (dine sonradan girmiş ritüeller-gelenekler) karşısında esnek olmakla suçluyor.
***
Etkileşimin görüldüğü bir diğer yer Suriye’de cihatçıların yığıldığı İdlib. Heyet Tahrir el Şam’la (HTŞ) birlikte birkaç selefi cihatçı grup Taliban’ı kutladı. Sokakta tatlı da dağıttılar. HTŞ, Taliban’ın zaferi gibi bir zaferi ve şeriatın hükmünü Suriye için de istediklerini açıkladı. HTŞ’nin akıl hocalarından Ebu Mariye el Kahtani mesajında “Taliban’ın zaferi Müslümanlar için, Sünniler için, mazlumlar için bir zaferdir” diyor. Daha da ilginci Kahtani mücahitleri HTŞ, Taliban, Pakistan ve Türkiye arasında bir İslami eksen kurulması için oluşan fırsatları değerlendirmeye davet ediyor. Bu dörtlüyü, “sapmış Arap rejimlerinin aksine, İslami siyaset ve cihadı hak ettiği yere koyacak yegane aktörler” olarak tanımlıyor. Örgütün bir diğer etkili ismi Ebu el Fath el Fergali de zafere sebat ederek ulaşan Taliban’ın İslam ümmeti için büyük bir ders olduğunu belirtiyor.
Taliban’ın dönüşünü selamlayan çok sayıda başka İslamcı örgüt var. Kimileri meseleye Amerikan emperyalizmin yenilgiyi ve işgalin sona ermesi olarak bakıyor. Fakat özellikle İhvan’la özdeş siyasal İslamcıların Taliban sevinçleri dikkat çekici. Mesela Hamas Siyasi Büro Şefi İsmail Heniye, Doha’da olası müstakbel Afgan lideri Molla Abdulgani Berader’le ilk pozu veren isimdi.
Hamas liderlerinden Musa Ebu Marzuk da uzlaşmacı Filistinlileri Taliban’dan ders almaya çağırıyordu: “Uzlaşmayı reddederek ABD ve ajanlarına karşı çıktılar; demokrasi ve seçimler gibi sloganlara aldanmadılar. Bu, bütün mazlum halklar için bir ibrettir."
Doha merkezli ve İhvan bağlantılı Uluslararası Müslüman Alimler Birliği’nin liderleri mesajlarında Taliban’ı tebrik edip bunun İslam ümmeti için başka zaferlere ve Mescid-i Aksa’nın kurtuluşuna vesile olmasını diledi. El Cezire zaten Taliban’ın sesi gibi yayın yapıyor. Muhabirleri coşku patlaması yaşıyor.
Kuveyt’te İhvan bağlantılı eski vekil Velid el Tabatabai gibi isimler de Taliban’ın terör örgütü değil ulusal dini hareket olduğu görüşünü paylaştı. Molla Berader, Haniye’nin yanında Filistin topraklarına özgürlük dilerken bir diğer Taliban yetkilisi İsrailli bir kanalda şirinlik yapıyordu.
Tepkiler İslamcılığın cihatçısından siyasalcısına kadar farklı tonları arasındaki sınırların geçişkenliğini de ortaya koyuyor.
***
Tabii özellikle batı dünyası El Kaide’yi merak ediyor. Taliban sayesinde El Kaide’nin çok deneyimli kadroları hapisten kurtuldu. Farklı milletlerden insanlar. El Kaide 2001 sonrası Afganistan’da üslerini kaybettikten sonra stratejini değiştirdi. Batıyı hedef alan saldırıları durdurup küresel cihat ağını yerel ağlarla etkileşime soktu. Bir nevi farklı ülkelerde yerelleşme olgusu yaşandı. Afganistan’daki değişimle birlikte El Kaide tekrar küresel ağını, sınırları aşan saldırılar için kullandığı döneme geri döner mi? Kimse bunun olmayacağının garantisini veremez. Şimdilik Taliban’ın El Kaide’ye sırtını döneceğine, El Kaide’nin de Taliban’ı zora sokacağına dair bir bilgi yok. Bireysel tepkiler hariç El Kaide liderliğinin Taliban’ın zaferiyle ilgili sessizliği de ‘stratejik suskunluk’ gibi duruyor. 2001 öncesi ve sonrasında Taliban-El Kaide ilişkilerinde değişimler yaşandı. Başlangıçta iki örgüt arasında ideolojik uyumsuzluk vardı. Medrese kökenli Taliban gelenekçiydi. Fakat ilişkileri geliştiren şey, Usame bin Ladin hayattayken El Kaide’nin Körfez’in parasıyla Taliban’ı finanse ediyor olmasıydı. Buna evlilikler yoluyla akrabalık bağları da eklendi. Taliban devrildikten bir süre sonra işgal güçlerine karşı gerilla savaşına döndüğünde özellikle El Kaide’nin tecrübesinden yararlandı. İki örgüt daha da iç içe geçti. Daha da önemlisi El Kaide, Afganistan’ı aşıp Af-Pak coğrafyasında ağlarını geliştirdi; Güney Asya’da yerel örgütlere nüfuz etti. TTP’de de El Kaide’nin etkili olduğu söyleniyor. Bu süreçleri yakından takip edenler de Taliban ile El Kaide arasında kopuş ihtimalini gerçekçi bulmuyor. Doha Anlaşması’ndan beri Taliban’ı dikizleyenler El Kaide’ye mesafe koyacağına dair izlenim alamadı. Geçenlerde yayınlanan BM raporuna göre El Kaide Afganistan’ın 15 vilayetinde varlık gösteriyor, üç vilayette de Taliban’ın desteğinden yararlanıyor.
***
ABD, Şubat 2020’da Taliban’la el sıkışırken Afganistan’daki El Kaide ve türevlerine dokunmayacaklarını öngörmüyor muydu? Ki Taliban sözcüsü Zabihullah Mücahid’e göre Doha Anlaşması El Kaide’yle bağları koparma koşulunu değil Afganistan’ın ABD ve müttefiklerine yönelik saldırılar için kullanılmasına izin verilmemesi taahhüdünü içeriyor.
Ayrıca şöyle bir durum daha var: Taliban değişti de El Kaide değişmedi mi? Yukarıda değindiğim gibi El Kaide uzun süredir Batı’yı tehdit etmek yerine İslam dünyasındaki çatışma bölgelerinde ayağına yer açıyor. İdlib cebindeki El Kaidecilerin faaliyetlerini Suriye ile sınırlandırması bunun tipik örneği. Bu açıdan ABD'nin El Kaide ile ilgili tehdit algısı da değişmiş olabilir. İdlib’deki grupları dert edinmemeleri bunun göstergesi. Küresel cihat yerine kendini çatışma bölgeleri ile sınırlandıran bir El Kaide, Taliban’ı da fazla zora sokmadan Afganistan’da varlığını sürdürebilir. El Kaide’nin gardını düşürdüğü yerlerde cihatçı dalgada sörf yapma sırası IŞİD’e geçmişti. IŞİD’in Irak ve Suriye’deki saha hakimiyetini kaybetmesi bu dalgayı kırdı ama cihadi alemdeki dağınıklık IŞİD için hala imkanlar sunuyor.
***
Cihatçılara karşı izlenecek politika açısından Taliban’ın yekpare olmaması da ayrı bir konu. Dünya, IŞİD’in “Molla Bradley” diyerek “Amerikan mamulü” imasında bulunduğu Molla Berader’in resmettiği müzakere ve işbirliğine açık Taliban portresini izlerken Taliban’ın bileşenleri arasında yer alan ve sahada şiddetiyle nam salan Hakkani Ağı şimdilik kendini ele vermemeye çalışıyor. Akundzade’nin yardımcısı konumundaki Hakkani lideri Siracuddin Hakkani acaba Afganistan’ı nerde görmek istiyor? Radikal kanatların siyaset üstündeki etkisi şimdilik konuşulmuyor.
El Kaide ve Pakistan-Hindistan bağlantılı yapılar dışında Afganistan’da varlığını sürdüren Özbekistan İslami Hareketi, İmam Buhari Ketibeleri ve Doğu Türkistan İslam Partisi’ne ne olacak? Taliban bu örgütlerin komşuları tehdit etmeyeceği güvencesine ne kadar bağlı kalacak? Taliban geçmişten ders aldığı sözünde ciddiyse en gerçekçi beklenti şu olur: Kendi iktidarına karşı savaş açmadıkları ve komşu ülkelerin öfkesini çekecek eylemlere kalkışmadıkları sürece bu örgütlere dokunmayabilir. “Yani uslu durun ve müminlerin emirinin himayesinden faydalanın” diyebilir. Maslahat maslahattır.
Afganistan’da pazarlığa giren komşuların beklentisine uygun olarak Taliban ulusal kaygılara dönerse Asya kökenli örgütlerin kendi yollarında gitmesi ya da bazılarının yüzünü IŞİD’e dönmesi ihtimal dışı değil. IŞİD’in Afganistan ayağında Orta Asya devletlerinin yanı sıra Türkiye, Malezya, Endonezya, Cezayir, Tunus, Ürdün, Fransa ve Rusya’dan (Kafkasya) da cihatçılar olduğu biliniyor.
***
Bundan sonrası için Suriye ile bağlantılı bir senaryoyu da gündeme getirebiliriz. 2001’de Afganistan’da Taliban devrilince El Kaide, İran üzerinden Irak’a geçmişti. O yapı 2013’te IŞİD’e dönüşen Irak İslam Devleti’nin temelini atmıştı. Irak ve Suriye cepheleri birleşmişti. IŞİD’in Suriye kolu Nusra Cephesi merkezle bağını koparak kendi yoluna gitti ve bugünkü HTŞ’ye dönüştü. Afganistan Talibanlı günlerine döndüğüne göre bu akış da tersine işler mi? İdlib cephesi kapandığında bunların bir kısmı için Afganistan yeniden sığınak haline gelebilir. Özbekler, Tacikler ve Uygurlar da İdlib’de emircilik oynuyor. Bunlar Afganistan’da eğitim görmüş ve Taliban’la bağlantılı örgütler. HTŞ’den kopan radikal unsurların kurduğu Hurras el Din de İdlib’de. Son grup El Kaide’nin klasik çizgisine daha yakın ve Afganistan’la bağları var. Burada cihatçılar için Afganistan dışında başka bir alternatif daha öne çıkıyor. Pek çok cihatçı Arap Baharı’nda kendi ülkelerine dönmüştü. Arap Baharı kışa dönünce bu sefer cihatçılar için rahat dolaşacakları, mesken tutacakları ve iş yapacakları bir kapı açıldı: Erdoğan’ın Türkiye’si. Cihatçıların Türkiye’yi ekledikleri İslami eksen düşü boşuna değil. Zaten Suriye bağlantılılar için Türkiye arka kapı, geçiş güzergâhı ve lojistik destek hattı.
***
Velhasıl “Taliban 2.0” uluslararası meşruiyeti kazanmak ve bir daha kaybetmemek için pragmatik tercihlerini sürdürebilir. Bir taraftan ABD’nin vurulduğu Tanzanya, Kenya, Manhattan ve 11 Eylül senaryolarının tekrarlanmaması vaadine uyarken diğer taraftan cihatçı kümelenmelere güvenli sığınak sunmaya devam edebilir. Bu çift taraflı işleyen bir pragmatizme benziyor.
Cihatçı yelpazede kimlerin makul kimlerin düşman görüleceğine dair Suriye, Irak ve Libya sahnesinde ilginç pratikler oluştu. IŞİD gibi en şiddetlisi, öteki şeditleri makullaştırıyor. Suriye, Irak ve Libya’da El Kaide çizgisini korudukları halde kendilerini yeni duruma göre biraz güncelleyenler ya da törpüleyenler NATO kanadının gözünde ‘makul ortaklar’ oluveriyor. ABD, Suriye’deki operasyonları IŞİD’le sınırlayıp onun türevleriyle dolu İdlib’e dokunmadı; dahası buranın Türkiye tarafından koruma altına alınmasını destekledi. Ehlileşmiş Taliban ile İdlib’e hükmeden HTŞ lideri Ebu Muhammed el Colani’nin takım elbiseli değişim hikâyesi arasında mantıksal bağlar var.
Şu anda Taliban’ın diplomasiyi öğrenen kanadı konuşuyor. Hükümet kurulup dış ilişkiler sağlandıktan sonra radikaller de konuşacak. Kesin olan şey şu ki bu coğrafyada cihatçı potansiyel gerilemedi ve Afganistan coşkusu nedensiz değil.