Çılgın Projelerin Ötesinde: Hane TOKİ içinde, TOKİ hane içinde
Havva Ezgi Doğru’nun Çılgın Projelerin Ötesinde: TOKİ, Devlet ve Sermaye çalışması İletişim Yayınları tarafından yayımlandı. Doğru, devletin büründüğü otoriter rolü TOKİ üzerinden kavramsallaştırıyor.
Büşra Uyar
“...Evleri kullanılamaz hale gelen vatandaşlarımız için TOKİ tarafından yirmi yıl ödemeli, çok cüzi faizlerle yirmi yıl ödemeli, istedikleri şekilde evleri tekrar yapılacak. Yani ben şunu söylüyorum, çok eski evi olan vatandaşlar, yani bunu söylemek biraz doğru değil ama, ‘Keşke benim evim yansaydı’ diyecekler diye düşünüyorum. Onlara teselli, devletin teselli hibesi çok fazla...”
Ülkenin özellikle kıyı bölgelerinde yoğunlaşan ve pek çok alanda patlak veren orman yangınlarında, yangınlar henüz kontrol altına alınamamışken duyduk bu cümleleri AK Partili Gündoğmuş Belediye Başkanı Mehmet Özeren’den. Bütün bir ekosistemle beraber evini henüz kaybetmiş insanlara bunların söylenmesi tüyler ürperticiydi ve korkunç bir öfkeyi de tetikliyordu elbet. TOKİ, henüz hiçbir canlı için can güvenliği sağlanamamışken devletin teselli hibesini yirmi yıllık cüzi faizlerle organize ediyor, “mağdurlar” için yapılacak yeni evlerin projelerini hızlıca paylaşıma sokabiliyordu.
Bir soru: Hep mi böyleydi?
Yirmi yıla yakın süredir bu soruyu sormadığımız tek bir gün yok belki de. Dolayısıyla, TOKİ için de bu soruyu sormak elzem. 1984 yılında hayatımıza giren Toplu Konut ve Kamu Ortaklığı İdaresi Başkanlığı, şehirlerin mizansenini, dokularını tamamen değiştirir ve çalışan sınıfın içine bir otorite figürü olarak nüfuz ederken, bir yandan da bizlere “başımızı sokacağımız” bir çatı sağlamaktan ziyade sektörün hakimi olmaya çalışıyordu. Eh, oluyordu da. Devletin şefkatli eli gibi mi bize uzanıyordu, yoksa bu el ürküten bir merhametsizlikle bize parmak mı sallıyordu? TOKİ neydi, neye dönüşüyordu?
İletişim Yayınları’ndan çıkan 'Çılgın Projelerin Ötesinde: TOKİ, Devlet ve Sermaye', iktidarın iç mimarisini, şehirlerin ve ekonomi politiğin değişen, giriftleşen mizansenini incelemek için muazzam bir çalışma olarak buluşuyor okurla. İktidarı, neoliberal siyasette sermaye çatışmalarını, konut meselesinin ekonomi politiğini anlamlandırabilmek için Havva Ezgi Doğru’nun çalışması çok kapsamlı ve ufuk açıcı.
Havva Ezgi Doğru, bugünün Türkiyesi’nde devletin büründüğü otoriter rolü TOKİ üzerinden kavramsallaştırıyor. Doğru, beş bölümde kurguladığı çalışmasının ilk bölümünde, Post-Washington Uzlaşısı’nın geç kapitalistleşen ülkeler için yarattığı yeni kalkınma paradigmasında, devletin asıl vazifesini tartışıyor. Aslında ilk bölüm bir bakıma, devletin en karakteristik özelliği olan otoriterliğini daha da perçinleyerek TOKİ’yi nasıl en güçlü baskı unsurlarından biri haline getirdiğini inceliyor. İkinci bölüm ise geç kapitalistleşen ülkelerde konutun metalaşmasındaki devamlılığı yahut aksaklıkları inceliyor. Bu zorlu iki bölümü, mülakatlarla örülen diğer bölümleri kuran iki ana parça olarak düşünmek mümkün.
Bir dönemin Kemalettin Tuğcu okurları, evinin manzarası gereği gettoyu tanıyanları ya da o gettonun mensupları biliyordu ki, bir zamanlar başka bir yapılanma mümkündü. İsminin anlamını eksiksiz karşılayacak şekilde, bir gecede ortaya çıkıveren gecekondular ya da adeta şipşak efektiyle hayrete düşüren yap-sat evler... TOKİ, yüzlerce yasa sayesinde bu melez yapılanmaların üzerinde, adeta bir Tanrı gibi süzülmeye başlarken -ya da onların üzerine çökerken-, aslında farklı bir tarza sahip değildi. Kitabın diğer bölümleri aslında tam da TOKİ’nin nasıl bir tarza sahip olduğunu açıklıyor okuruna. Zira bir zamanlar evinin yıkılmaması için buldozerlerin önünde kendini paralayan aileler, mahalleliler -ana akım medyaya bakarsak- artık azaldı. Ancak şimdi de birkaç ay ödeme programını aksatınca -bunu karşılayamayacak kadar fakir olunca- derhal evinden edilen devlet müşterileri var. Öyle ki bu vatandaş&müşterilerin yoksulluklarına, evsizliklerine getirebilecekleri tek çözüm TOKİ içinde ve yalnız TOKİ için.
İşte tam da tüm bunları bilirken, Doğru’nun çalışmasını okumak çok mühim: Hegemonik devlet piramidinin en üst noktasına kurulmak yerine neden çalışan, muhtaç halkının hanesine, iç mimarisine siner? İnsanın ve hatta yaşamın en zengin, kurucu imgesi hane neden devletin elinde bir en mühim hak, sosyal kalkınma şartı olmaktan ziyade; tüm piyasayı kontrol altına alan bir organizmaya dönüşür? Doğru’nun çalışması muazzam bir ekonomi politik panoraması sağlayarak bu soruları cevaplıyor bizler için.
Bir hane yalnızca bir hane değildir. İlk sorduğumuz soruyu soralım: Hep mi böyleydi? Evet. Peki devlet basit haneler üzerinden bir siyaset geliştirerek, hane sahiplerini cüzi faizlerle tüketilen müşterilere çevirebilir mi? Bu da evet. Havva Ezgi Doğru, yirmi yılı aşkın süredir sorular sorduğumuz iktidara, her saniye değişen mizansene dair yoğun bir çalışma sunuyor bizlere. Evet, hanelere bakmanın, orada iktidarı görmenin, devletin teselli hibesini asla akıldan çıkarmamanın bir başka düşünsel yolu bu.