Çin-ABD rekabeti ve Kuzey Kore tehdidi
Çin’in Kuzey Kore üzerindeki nüfuzu sanıldığı kadar güçlü değil. Kuzey Kore’nin kontrolsüz bir şekilde silahlanması, nükleer denemeler ve füze atışları yapması Çin’i de çok rahatsız ediyor, ama bu konuda pek bir şey yapamıyor. Çin, Kuzey Kore yüzünden kendisini ABD ile karşı karşıya getirecek, sonunun nereye varacağı belli olmayan kontrolsüz bir krizin çıkmasını istemiyor.
Joe Biden 20 Ocak’ta yemin ederek görevine başladı. Yemin töreninden benim aklımda en çok “kölelerden gelen sıska siyah kız” Amanda Gorman’ın beden dilini kullanarak okuduğu buram buram eşitlik, adalet ve demokrasi özlemi kokan “The Hill We Climb” (Tırmandığımız Tepe) şiiri kaldı. Biden’ın öncelikleri, ekibi, ilk gün imzaladığı kararnameler hakkında çok şey yazıldı. Uzmanlar Biden’ın enerjisini daha çok iç sorunlara harcamak zorunda kalacağı konusunda mutabıklar. Biden’ın önünde Covid-19 salgınıyla mücadele etmek, bölünmüş Amerikan toplumunu birleştirmek, ekonomik ve sosyal eşitsizliklere çözüm bulmak, demokrasiyi yeniden rayına oturtmak gibi umman meseleler var.
Uzmanlar Biden için şu anda yegâne dış politika önceliğinin Çin olduğunu söylüyorlar. Bizim bu uzman görüşlerine naçizane katkımız, Çin’le beraber Kuzey Kore’nin de Biden yönetiminin dış politika öncelikleri arasında yer aldığına dikkat çekmek olsun. ABD’ye yönelik doğrudan tehdit ve meydan okumalar buradan geliyor. Obama yönetiminden beri Asya-Pasifik bölgesi, ABD dış politikasının öncelik verdiği coğrafyayı oluşturuyor. İran nükleer anlaşması, iklim değişikliği ile mücadele, NATO’da ABD’nin önderlik rolünü yeniden üstlenmesi, AB ile bozulan ilişkilerin tamir edilmesi, uluslararası kurumlara işlerlik kazandırılması, Rusya’nın önüne set çekilmesi, uluslararası terörle mücadele, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ABD’in global çıkarları bakımından çok önemli olmakla beraber, Çin ve Kuzey Kore kadar yakıcı ve ABD üzerinde doğrudan etkileri olan meseleler değiller.
Kuzey Kore ABD’yi nükleer saldırıyla açık açık tehdit eden dünya üzerindeki yegâne düşman ülke. Kuzey Kore’nin Washington ve New York’u vurabileceğini iddia ettiği karadan ve denizden atılan uzun menzilli balistik füzeleri Biden yönetiminin başını hayli ağrıtacak. Bugüne kadar hiçbir ABD yönetimi Kuzey Kore tehdidini etkisizleştirecek bir çözüm bulamadı. Trump’ın kurumları dışarıda bırakarak Kim Jong Un’u doğrudan muhatap alan girişimleri işe yaramadı. Kuzey Kore konusunda ABD’nin Çin’in desteğine ihtiyacı var. Ancak mesele o kadar kolay değil. Birincisi, Çin’in Kuzey Kore üzerindeki nüfuzu sanıldığı kadar güçlü değil. Kuzey Kore’nin kontrolsüz bir şekilde silahlanması, nükleer denemeler ve füze atışları yapması Çin’i de çok rahatsız ediyor, ama bu konuda pek bir şey yapamıyor. Çin, Kuzey Kore yüzünden kendisini ABD ile karşı karşıya getirecek, sonunun nereye varacağı belli olmayan kontrolsüz bir krizin çıkmasını istemiyor. Ancak Çin, Kore yarımadasında ABD’nin elini güçlendirecek bir çözüme de yanaşmaz. Bu da ikinci sorun. ABD ile Çin’in Kuzey Kore konusunda işbirliği ve diyalog içinde hareket etmekten ve sürece her iki Kore’yi, Japonya’yı ve muhtemelen Rusya’yı da dahil etmekten başka çareleri yok. Bu daha önce Altı Taraflı Görüşmeler (Six Party Talks) sürecinde denendi ama başarılı olunamadı. Bu konuda ABD tarafından ön alınması, ilk adımların Çin’le birlikte atılması gerekiyor. Bakalım Biden yönetimi dış politikada bu mahareti gösterebilecek mi? Kuzey Kore tehdidi her hal ve kârda Biden için çok öncelikli ve acil bir konu.
Geçen haftaki yazımızda Uygurların maruz kaldığı insan hakları ihlallerine dikkat çekmiştik. Biden’ın yemin töreninden bir gün önce, görevden ayrılmakta olan Dışişleri Bakanı Pompeo bir son dakika golü atarak, Çin’i Uygurlara karşı soykırım yapmakla suçladı. Çin misilleme olarak Pompeo, Başkanın Ulusal Güvenlik Danışmanı Robert O’Brien, BM Daimi Temsilcisi Kelly Craft ve yönetimde eskiden görev almış John Bolton ve Steve Bannon’un da aralarında bulunduğu Trump’ın yakın çevresinden otuz civarında üst düzey yetkiliye Çin’e karşı düşmanca tutumları nedeniyle seyahat yasağı ve iş yapma kısıtlaması getirdi. Bu yaptırımlar sembolik değerde de olsa aynı zamanda Biden yönetimine de mesaj içermeleri sebebiyle Washington’da dikkatle not edilmiş olmalı. Biden tarafından Dışişleri Bakanlığına atanan Anthony Bliken, Senato Komisyonundaki atama onay görüşmelerinde bir soruya cevaben kendisinin de Pompeo gibi düşündüğünü, Çin’in Uygurlara karşı soykırım suçu işlediğini belirtti. Blinken’in sözleri kişisel olarak algılanamaz. Biden yönetimi demokrasi ve insan hakları kapsamında Çin’in Uygurlara muamelesini, Tibet ve Hong Kong meseleleriyle beraber gündemin üstlerinde tutacak. Bakalım soykırım terime alerjisi bilinen Ankara’nın tutumu ne olacak? Bu konuda manevra alanının daraldığı kesin.
Bu bahsi kapatmadan önce Jack Ma’nın geçtiğimiz çarşamba günü sanal ortamda kendini nihayet gösterdiğini belirtelim. Alibaba’nın hisseleri Jack Ma’nın ortaya çıkmasıyla beraber yüzde sekiz buçukluk ani bir sıçrama kaydetti. Ancak Jack Ma ekim ayından beri nerede olduğunu, ne yaptığını açıklamadı. Evvelce de belirttiğimiz gibi Ma’nın kaybolmasının üstündeki sis perdesi belki hiç kalkmayacak.
Biden’ın göreve gelmesinden hemen sonra Tayvan’a yakın semalarda hava ısınmaya başladı. Çin savaş uçaklarının Tayvan’a yakın deniz sahalarının üzerinde alışılmışın ötesinde gövde gösterisi yapması, Biden yönetiminin test edilmesi olarak algılandı. Çin’e mesafeli duran Bayan Tsai Ing Wen’in geçen yıl büyük oy farkıyla ikinci kez Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra Çin’in Tayvan’a karşı tutum ve söylemi eskiye nazaran çok daha sertleşmişti. Xi Jinping Tayvan’ı “anavatan”la birleşmeye davet ederken, bu konuda gerekirse askeri seçeneğin de masada olduğunu belirtmesi ipleri oldukça germişti. Tsai Ing Wen ise, Hong Kong ve Macau’daki olumsuz gidişata işaret ederek “Çin Cumhuriyeti”nin kıt’a Çin’inden ayrı bir devlet olarak varlığını sürdürmeye kararlı olduğunu, Çin’in birleşme çağrılarının inandırıcı olması için önce demokratik sicilini düzetmesi gerektiğini belirtmesi Pekin’de büyük bir öfke doğurmuştu.
Trump yönetiminin Çin’in sert muhalefetine rağmen Tayvan’a gelişmiş silah sistemleri içeren büyük miktarda askeri malzeme satışına onay vermesi siyasi krizi iyice alevlendirmişti. Biden göreve başlar başlamaz Çin’in Tayvan üzerindeki askeri baskıyı arttırması, yeni yönetimin kararlılığını test etmek amacını taşımış olabilir. Amaç her ne olursa olsun, bu durum iki büyük nükleer devletin askeri bakımdan karşı karşıya gelme riskini arttırdı.
ABD’nin Çin’le çatışma riski Güney Çin Denizi’nde daha da yüksek. Bu denizde Çin, bazı tarihi haritaları gerekçe göstererek Vietnam, Malezya, Endonezya, Brunei ve Filipinler tarafından ilan edilmiş Münhasır Ekonomik Bölgeler, ortak balıkçılık sahaları ve uluslararası ticaret yolları üzerinde egemenlik hakkı ilan ederek, kayalıklar ve sığlıklar üzerinde askeri tahkimat ve uçak pistleri inşa ediyor. Filipinler’in BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ne dayanarak Lahey Daimi Hakemlik Mahkemesi’nden Çin aleyhine karar çıkarması işe yaramadı. Çin bu kararı tanımadığını açıkladı. Çin deniz kuvvetleri bölgeye giren balıkçı teknelerini müsadere ediyor, balıkçıları tutukluyor. Geçmişte Vietnam donanmasıyla Çin donanması arasında küçük çaplı çatışmalar yaşandı. Bu deniz aynı zamanda dünyanın en büyük ticaret yollarından biri. Global ticaretin üçte biri Güney Çin Denizi’nden geçiyor. Bu ticaretin büyük bölümü Çin’e ait. Çin’in enerji ithalatının yüzde sekseni ve dış ticaretinin yüzde kırkı Güney Çin Denizi’nden geçiyor. Ancak ABD bu önemli stratejik bölgeyi Çin’e terk etmek istemiyor. Açık denizlerde geçiş serbestliğini sağlamak ve Çin’den rahatsızlık duyan bölge ülkelerine destek olmak amacıyla FONOPs (Seyrüsefer Özgürlüğü Operasyonları) adını verdiği bir dizi askeri devriye faaliyeti yürütüyor. ABD ve Çin donanmalarına ait savaş gemileri ve uçaklar Güney Çin Denizi’nde tehlikeli bir şekilde karşı karşıya gelebiliyorlar. ABD’nin aldığı askeri önlemler Çin’in kararlı şekilde sürdürdüğü yayılma politikalarını bugüne kadar durdurabilmiş değil. Çin’den, Güney Çin Denizi’nde elde ettiği mevzileri daha da güçlendirecek için yeni hamleler gelmesi beklenmeli. Biden yönetiminin Çin’i durdurmak için elinde çok az seçenek var. AGİT tarzı kapsayıcı bir güvenlik ve işbirliği örgütünün Asya-Pasifik bölgesinde bulunmaması büyük bir eksiklik.
Doğu Çin Denizi’nde Çin’in yakın zamanda ilan ettiği Hava Savunma Kimlik Bildirim Sahası (ADIZ) bir başka askeri çatışma nedeni. ICAO çerçevesinde hava trafiğini teknik olarak düzenleme hizmeti olan FIR hattından farklı olarak, tek taraflı bir askeri güvenlik uygulaması olan ADIZ çerçevesinde Çin Japonya’ya ait, ancak kendisinin de hak iddia ettiği Senkaku (Çince ismi Diaoyu) adacıkları üzerindeki hava sahasını da kontrol etme iddiasında. Japonya ve müttefiki ABD, Çin’in ilan ettiği ADIZ’i tanımadıklarını vurgulamak amacıyla bölgede düzenli askeri uçuşlar yapıyorlar. Bu durum bölgede çatışma riskini beraberinde getiriyor.
Yukarıdakiler, Biden yönetimini bekleyen Pasifik bölgesinde Çin’le ABD silahlı kuvvetleri arasında çatışma riskleri ve askeri rekabet alanlarının bir bölümü.
Daha önceki yazılarımızda da belirttiğimiz gibi, Çin ve ABD hayatın her alanında yoğunluğu giderek artan bir rekabet içindeler. Bu çerçevede insan hakları ve demokrasi alanında Çin üzerindeki ABD baskısının artması beklenmelidir. Bu iki dünya gücü uzaydan yeni teknolojilere, 5G iletişiminden büyük veri toplamaya, uluslararası ticaretten dış yatırımlara, elektronik bankacılıktan uluslararası mali işlemlerde kullanılacak para birimine kadar birçok alanda rekabet içindeler. İki büyük devlet arasındaki rekabet evrensel kurallara ve uluslararası hukuka uygun olarak gerçekleşirse dünyamız daha iyi bir yer haline gelebilir.
*Emekli Büyükelçi