Çin-ABD ilişkileri Trump döneminde heyecanlı dönemeçler yaşadı. İlk başlarda Trump Xi’yle olumlu ilişkiler kurduysa da son yıllarda ticaret savaşı, casusluk iddiaları, uluslararası örgütlerdeki çekişmeler ve son olarak salgın, ilişkileri gergin bir noktaya taşıdı. Bunun yanında, Xinjiang’daki güvenlikçi politikalara karşı güçlü bir lobinin de Amerika’da olması da ilişkileri soğuklaştıran unsurlardan biri.
Çin-ABD arasındaki kamuoyu savaşları bahar döneminde kızışmıştı. Çin’de “savaşçı Kurt diplomasisi” denilen agresif söylemler kullanma stratejisi resmi kanallardan olmasa da gazeteciler, emekli ve güncel diplomatlar aracılığıyla yürütüldü; pandemi, iklim, ticari ilişkiler konularında ABD’yi açıktan suçlar bir tavır izlendi. Bir Çin Büyükelçisi'nin salgına yol açan virüs için ABD’yi suçlaması, o zamana kadar Trump’ı dengesiz Çin siyaseti için suçlayan Biden’ı da Çin aleyhine döndürdü. Bu yüzden Çin için ABD seçimleri kritik önem taşıyor. Seçimlerin sonucu belli olmadığı için Çin de iki taraftan birine karşı açık bir tavır sergilemiyor. Örneğin, Çin Dışişleri “savaşçı kurtları”nı geri çekti ve kamuoyu savaşlarını yatıştırdı.
Daha önce Çin’le yapıcı ilişkiler kurma geçmişi olan Biden’ın (Obama döneminde) seçilmesinin Çin için daha iyi olacağı elbette kulislerde en çok konuşulan seçenek. Biden, Amerikan kamuoyundaki Çin karşıtlığını düşünerek, “Çin yanlısı” görünmemek için Çin’e karşı sert bir tavır sergiliyor. Kaydadeğer olansa, yabancı ülkelerin eleştirilerine karşı çok hassas olan Çin, Biden’a şu aşamada karşı ses çıkarmıyor. Çin çok Biden’cı gözükmemek için de küçük manevralar yapıyor. Örneğin, geçen hafta Çin Büyükelçisi Brookings Enstitüsü’nün bir etkinliğinde hükümetin devamlılığına hazır olduklarını açıkladı.
Çin kamuoyu da Trump ve Biden arasında bölünmüş durumda. Trump zamanında ilişkilerin kötüye gitmesinden dolayı negatif bir eğilim söz konusu ama aynı zamanda Çinlilerin güçlü, karizmatik lider sevdikleri de bir gerçek. Örneğin Çin’de Putin çok popülerdir. Bu yüzden Trump sert çıkışları, içeriğiyle değil ama tarzıyla beğeniliyor. Bir grup milliyetçi de, -eğer Trump iddia ettiği gibi seçim sonuçlarını kabul etmezse- ABD’de oluşacak kriz ortamından istifa ederek, "Çin Tayvan’ı (yeniden) topraklarına katmalı" diyor. Ama Çin kamuoyunun esas gözlemlediği seçimli bir rejimin nasıl olduğu, bütün tartışmalar "seçimli bir sistem daha kurumsal ve istikrarlı mıdır" sorusuna bağlanıyor. Kamuoyu tavrı anlamında bir diğer ilginç konu da, Amerika’daki Çin diasporası içinde Cumhuriyetçilerin ağırlığı. Seçim yoklamalarında tüm Asya diasporaları arasında neredeyse bir tek Çinliler arasında Cumhuriyetçiler Demokratları geçiyor. “Trump için Çinliler” kampanyasına ironik olarak, Çin’den kaçıp ABD’ye iltica etmiş liberal muhalifler liderlik ediyor.
SEÇİM SONUÇLARINA GÖRE SENARYOLAR
Trump yeniden kazanırsa, Çin’le ilişkilerin kötüleşeceği ve beklenmedik iniş çıkışlar olacağı kesin. Örneğin, ticaret savaşlarının bu kadar uzamasının sorumlusu ABD. Eğer Biden seçilirse, ticaret savaşında normalleşme bekleyebiliriz. Ama gerek teknoloji hırsızlığı, gerek Xinjiang gibi konularda Biden da Çin’e baskı uygulayacak gibi görünüyor. Gerçi, Obama dönemi de Çin açısından toz pembe bir dönem değildi. Çin’in Asya’daki hareket alanını kısıtlamak için Asya Pivotu politikasını başlattı. Çok da başarılı olmadı ama Trump’ın Hint-Pasifik politikasının öncülü sayılır. Ama, Çin’in Biden’dan beklediği, en azından, ‘makul’ bir düşman.
Öte yandan, Çin’in uluslararası örgütlerdeki etkinliği Trump devam ederse artmaya devam eder. Biden’sa ABD’yi yeniden uluslararası sistemin yapıcı bir parçası haline getirecektir. Yani, Çin için ideal bir aday yok. Trump kazanırsa ikili ilişkiler kötüleşmeye devam edecek ama Çin, ABD küresel siyasetten çekildikçe uluslararası örgütleri kendi istediği gibi biçimlendirme konusunda rahat edecek. Eğer Biden kazanırsa, ikili ilişkiler ve ticaret savaşları ve Tayvan gibi konularda normalleşme yaşanacak ama Çin’in bölünmüşlüğünden faydalandığı Batı bloku yeniden konsolidasyon sürecine girecek.
Örneğin, Türkiye de son zamanlarda Çin-ABD çekişmesininden faydalanıyor. Bir yandan Erdoğan-Trump ikili ilişkileri liderlik düzeyinde iyi giderken, örneğin yolsuzluk davalarında köşeye sıkışınca ilişkiler bozuluyor. O durumda da, hükümet yüzünü Çin’e dönüyor. Kuşak ve Yol Girişimi’nin bir parçası olma çabaları devam ediyor. Ama örneğin, son zamanlarda aldığı finansal yardımlar biraz da bu güç boşluğunun bir ürünü. Biden’ın gelmesi hem bu güç boşluğunun doldurulması hem de Türkiye’ye karşı kendi içinde tutarlı bir politika izlenmesi anlamına gelirse, Türkiye’nin Çin’le yakınlaşması devam edebilir.