Çin Komünist Partisi’nin yüzüncü yılı ve Xi Jinping liderliği

Xi Jinping’in ÇKP’yi ve ülkeyi kadife eldiven içinde demir yumrukla yönettiği söylenebilir. Xi, Mao’dan bu yana Çin’de iktidara gelmiş en güçlü lider kabul ediliyor.

Abone ol

1 Temmuz, Çin Komünist Partisi’nin (ÇKP) yüzüncü kuruluş yıldönümüydü. Bu önemli gün Pekin’de haftalar öncesinden özenle hazırlanan askeri geçit törenleriyle ve renkli kitlesel gösterilerle kutlandı. Tiananmen meydanının üzerinden geçen savaş uçakları havada “100” şeklinde bir formasyon oluşturarak izleyenlerin gururunu okşadılar, Çin Hava Kuvvetleri'nin gücünü dosta düşmana gösterdiler.

Xİ JİNPİNG BATI'YI UYARDI

Çin Komünist Partisi Merkez Komitesi Genel Sekreteri ve Cumhurbaşkanı Xi Jinping yaptığı bir saatlik konuşmada ülkenin bugünkü seviyesine partinin önderliği sayesinde ulaşıldığını, ÇKP’nin Çin’in özelliklerine göre adapte edilmiş sosyalizm yoluyla ülkeyi ilerletmeye devam edeceğini vurguladı. Xi Jinping konuşmasında ülkenin karşı karşıya olduğu dış meydan okumalara da sert ifadelerle atıf yaparak, kimsenin Çin’i tehdit etmesine, baskı yapmasına, boyunduruk altına almaya teşebbüs etmesine izin vermeyeceklerini, bunu yapmaya kalkışanların başlarını Çin halkının çelikten duvarına çarpacaklarını söyledi. Bu sözler, son zamanlarda ABD’nin başını çektiği Çin karşıtı Batılı kamptan gelen salvolara karşı üst perdeden verilen kararlı bir cevaptı. G7, NATO ve AB zirvelerinde alınan kararlara karşı Çin daha ilk günden tepki göstermiş, batılı ülkelere gereken uyarıları yapmıştı. Bu kez çok daha sert bir uyarı ÇKP’nin 100. yıl törenleri vesilesiyle bizzat Çin’in en yüce liderinden geliyordu.

Mart ayında Gazete Duvar’da yayınlanan iki bölümlük yazımız, okuyanlar hatırlayacaktır, “ABD ile Çin arasında kılıçlar çekildi” başlığını taşıyor. Çin ve ABD üst düzey yetkilileri arasında Biden yönetiminin işbaşına gelmesinden sonra ilk kez Alaska’da gerçekleşen buluşma, taraflar arasında medyanın önünde cereyan eden bir söz düellosu ile başlamıştı. Bu görüşmede Çin’in en üst dış politika temsilcisi ÇKP Merkez Komitesi üyesi Yang Jiechi ABD Dışişleri Bakanı Blinken’a ve Ulusal Güvenlik Danışmanı Sullivan’a “Çin’e tepeden baktığınız günler geride kaldı, bizimle artık eskiden olduğu gibi güçlü bir konumdan konuşamazsınız” mealinde ders verir bir uyarıda bulunmuştu.

Çin’in ABD’yi alttan almaya niyetinin olmadığı, Xi Jinping’in konuşmasından bir kez daha anlaşıldı.

 

ÇKP KÖYLÜLERE ÖNDERLİK YAPTI

Çin Komünist Partisi Mao tarafından 1921 yılında kurulduğunda Batı'daki komünist partilerinden farklı olarak, ülkenin gelişme düzeyinden dolayı sanayi işçilerinden ziyade küçük burjuvalara, yoksul kasabalılara ve köylü kitlelerine dayanıyordu. ÇKP ülkenin yönetimini elinde tutan Kuomintang’a karşı büyük kayıplara uğrayınca, kurtuluşu “Uzun Yürüyüş” adı verilen bir çekilme hareketiyle güçlerini ülkenin dağlık kuzey batı bölgesinde toplamakta aradı. ÇKP’nin kentlerden kırsala çekilmesi, partinin geniş köylü kitleleriyle kaynaşmasına olanak sağladı. Gücünü toparlayarak kırlardan kentleri kuşatma stratejisi izleyen ÇKP 1949 yılında halk savaşıyla iktidara geldiğinde Çin, kendini besleyemeyecek kadar yoksul bir tarım ülkesiydi.

ÇKP BAŞTAN İTİBAREN MAO ÖNDERLİĞİNDE BÜYÜK DEVLET ANLAYIŞIYLA DAVRANDI

Buna rağmen ÇKP liderliği daha ilk günden büyük devlet anlayışıyla hareket etti. İktidara gelmesinin üzerinden henüz bir yıl geçmişken ABD’nin Kuzey Kore rejimini yıkmasına izin vermeyerek, Kore Savaşına müdahale etmesi, Mao liderliğindeki ÇKP liderliğinin stratejik vizyonla hareket edebildiğinin en önemli kanıtı sayılmalıdır. Elinde savaşacak doğru dürüst silah bulunmayan yüzbinleri, gönüllü halk ordusu adı altında nükleer silahlara sahip ABD güçlerinin üzerine, Yalu nehrini aşarak saldırtan Mao önderliğindeki ÇKP, savaşın kaderini değiştirdi. BM komutası altında Çin sınırına doğru ilerleyen Türk Tugayı, Çin saldırısıyla ilk karşılaşan birliklerden biridir. Çin sınırının çok yakınlarındaki Kunuri’de Türk askerleri kayıplar vererek Çin kuşatmasını yarmış ve geri çekilmeyi başarabilmiştir. 38. paralel üzerinde bulunan bugünkü Kuzey-Güney Kore ateşkes hattı, büyük askeri kayıplar pahasına gerçekleşen Çin gönüllü harekatının ve ABD ile komşu olmak istemeyen ÇKP’nin stratejik kararlılığının sonucudur. Kore’nin bölünmüşlüğü, Koreliler faktörü bir an unutulursa, ancak Çin izin verdiğinde sona erecektir.

Mao dönemi ÇKP bakımından içeride ve dışarıda ideolojik mücadelelerle geçti. Ülke içinde sosyalist ideolojinin kök salması için gerçekleştirilen kültür devrimi ve Sovyet hegemonyasına karşı verilen ideolojik-siyasi mücadele sosyalist kampta derin çatlakların oluşmasına yol açtığı gibi, Çin halkına refah yerine yoksulluk ve acı getirmekten başka sonuç doğurmadı. Buna rağmen Kore Savaşında olduğu gibi Sovyet siyasetinde de Çin çok açık mesajlar verdi: “Çin tarih sahnesine iddialı bir aktör olarak geri dönme kararlılığındadır. Çin’in emperyalist devletlerin elinde acılar çektiği utanç yüzyılı sona ermiş ve bir daha yaşanmayacaktır. Çin’in kimseden ders almaya ihtiyacı yoktur, Çin kendi yolunu kendisi bulacaktır. Bu yol, Marksist-Leninist ideolojiyi Çin’in koşullarına göre Mao Zedung düşüncesiyle harmanlayan ÇKP tarafından çizilmektedir, Moskova veya başkaları tarafından değil”.

Çin’in ülke çıkarlarını ön planda tutan bu anlayışı, ne Mao döneminde, ne ondan sonra gelen cüce Deng döneminde, ne de şimdiki Xi Jinping döneminde hiç değişmedi.

DENG XİAOPİNG’İN SOSYALİST PAZAR EKONOMİSİ

1978’de Deng Xiaoping liderliğinde ÇKP tarafından önemli bir stratejik hamle yapılarak, pazar ekonomisi uygulamaları başlatılarak tarım toplumundan sanayi toplumuna geçişin temelleri atıldı. ÇKP’nin sosyalist yönetim anlayışı ve ideolojisi korunurken pazar ekonomisine geçilmesi, bugün de devam eden ciddi bir çelişki oluşturuyor. Deng bu durumu “kedinin beyaz veya siyah olması önemli değil, fare tutması önemlidir” şeklindeki meşhur sözleriyle açıklamaya çalışmıştı. Deng’le başlayan pazar ekonomisi uygulamaları, ülkenin 40 yıl içinde yoksulluğu geride bırakarak hızla sanayileşmesini ve refah seviyesini yükseltmesini sağladı. Geçen yıl ülkede mutlak yoksulluğun sona erdiği açıklandı. Ülkede kişi başı ulusal gelir, 10 bin dolara yaklaştı.

Çinlilerin ulusal geliri bizi geçti. Çin şu anda ABD’den sonra dünyanın nominal değerler bakımından en büyük ikinci ekonomisi. Önümüzdeki 10 yıl içinde dünyanın en büyük ekonomisi haline gelecek. Bundan sonraki hedef Çin’in yüksek teknoloji üretip ihracat eden bir ekonomi haline gelmesi ve orta gelir seviyesi tuzağından çıkılması.

Xİ JİNPİNG MAO’DAN SONRAKİ EN GÜÇLÜ ÇİN LİDERİ

Deng reformlarından sonra Çin artık sosyalist bir ülke sayılamaz. Çin, ÇKP’nin ideolojik ve siyasi önderliği altında Çin’e özgü “sosyalist pazar ekonomisiyle” yönetiliyor. Dolayısıyla hiçbir kalıba uymuyor. Ülkede refah seviyesi yükselirken, yolsuzluk, rüşvet ve siyasi yozlaşma gibi kronik sorunlar da hızla artmaya başladı. 2012 yılında ÇKP genel sekreterliğe yükselen Xi Jinping bu nedenle öncelikle ÇKP içindeki yozlaşmayla mücadele etti.

Partinin üst düzey kadroları içinde önemli bir temizlik yapıldı.

Xi Jinping’in ÇKP’yi ve ülkeyi kadife eldiven içinde demir yumrukla yönettiği söylenebilir. Xi’nin yönetimi altında ÇKP her zamankinden daha fazla merkeziyetçi hale geldi. Yerel parti kurullarının yetkileri azaltılırken merkez komitesinin ve genel sekreterin gücü arttı. Xi ayrıca ÇKP’de kural olan genel sekreterin iki dönem görevde kalma ilkesini uygulanmadan kaldırarak kendisine süresiz iktidar yolunu açtı. Sekiz yıllık görev süresi bu yıl dolacak olan Xi’nin daha ne kadar iktidarda kalacağı Batılı uzmanların kafalarını oldukça meşgul ediyor. Xi, Mao’dan bu yana Çin’de iktidara gelmiş en güçlü lider kabul ediliyor. Mao gibi, kendine ait “Xi Jinping Düşüncesi”ni ÇKP ideolojisine dahil ettiren ve sadece Mao’nun kullandığı “halkın önderi” gibi unvanları kullanmaya başlayan Xi’nin de Mao gibi ömür boyu iktidarda kalması teorik bakımdan mümkün.

Xİ DÖNEMİNDE ÇİN BEKLENENİN ÜSTÜNDE GÜÇLENDİ

Bu takdirde, Xi’nin önünde bir 15 yıl daha iktidar dönemi bulunduğu tahmin edilebilir. Bu olasılık Batılı uzmanları hayli düşündürüyor. Zira, sekiz yıllık iktidarı döneminde ülkesine önemli sıçramalar yaptıran Xi, sözkonusu 15 yılı çok daha iyi değerlendirip Çin’i hızla ABD’nin karşısına başa çıkamayacağı bir rakip haline getirebilir. Geçtiğimiz sekiz yılda Xi Jinping idaresi altında Çin, Batı Pasifik’te gücünü iyice arttırdı. Doğu Çin Denizi’nde ADİZ (Hava Savunma Kimlik Bildirim Bölgesi) ilan ederek, Güney Çin Denizi’nin büyük bölümünde gayrı hukuki egemenlik hakları öne sürerek, bu denizde kayalık ve sığlıklar üzerinde tek taraflı askeri tahkimatlar yaparak, Tayvan üzerindeki baskıyı arttırarak, Batı Pasifik’te hâkim güç haline geldi. İleriki yıllarda çok daha gelişmiş silah sistemlerine sahip olacak daha agresif ve kararlı bir Çin’e karşı bu bölgede ve dünyanın başka yerlerinde ABD’nin ve müttefiklerinin nükleer savaşı göze almadıkça yapabilecekleri şeyler oldukça sınırlı.

ÇİN ULUSLARARASI EKONOMİDE BATI SİSTEMİNE RAKİP YENİ BİR DÜZEN OLUŞTURMAYA BAŞLADI

Çin, Xi Jinping döneminde “Kuşak ve Yol” (BRI), “Asya Altyapı ve Yatırım Bankası” (AIIB) ve “Bölgesel Kapsamlı Ekonomik Ortaklık” (RCEP) serbest ticaret bölgesi girişimleriyle ekonomik alanda da Batı karşısında hayli mesafe aldı. Bu girişimlere karşı Batı'da ve bazı kalkınmakta olan ülkelerde tereddütler belirmiş olsa da, sözkonusu girişimler dolar hakimiyetindeki dünya ekonomik sistemine karşı şimdiye kadar ortaya konan en önemli meydan okumalar.

Sözkonusu üç girişim de, yerel para birimleri ve Çin Yuan’ı üzerinden işlem yapıyor. Çin en son İran'la 25 yıllık 400 milyar dolar kapsamında işbirliği anlaşmaları imzalayarak Orta Doğu’da da iddiasını ortaya koydu. Batı ve ABD, ancak Biden yönetime geldikten sonra karşı hamle yapmaya karar verebildi. Haziran ayındaki zirvelerde, altyapı projeleri için uygun kredi sağlanması için kurulan uluslararası fonun yeterli olup olmayacağı kuşkulu. ABD’nin ve AB’nin Çin gibi gelişmekte olan ülkelerde ikili kredi musluklarını açabileceği de düşük bir olasılık. Buna karşı Çin’in özellikle uluslararası bankacılık sisteminin dışına çıkma hamleleri sona erecek gibi gözükmüyor. Çin dijital ödeme platformlarını herkesten önce kullanmaya başladı. Bu platformlar ABD kontrolündeki SWIFT sisteminin dışında parasal transaksiyonlara olanak tanıdığı için Çin’i cezbediyor.

Çin ABD’yi ve Batı'yı miadı dolan, yıkılmakta olan bir sistem olarak, kendini ise yükselen dünya gücü ve geleceğin temsilcisi olarak görüyor. Xi Jinping yönetimindeki ÇKP’nin stratejik sabırla hareket ederek, şartların olgunlaşmasını beklediği söylenebilir. Ancak bunun için orta gelir seviyesi tuzağından çıkması gerekiyor.

ÇİN’İN ORTA GELİR SEVİYESİ TUZAĞINDAN ÇIKABİLMESİ İÇİN DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI SİCİLİNİ DÜZELTMESİ GEREKİYOR

Çin’in orta gelir seviyesini aşma konusundaki en önemli handikapları demokrasi ve insan hakları sorunları ve nüfusunun hızla yaşlanmasına bağlı olarak karşı karşıya olduğu demografik ve ekonomik sorunlar. 40 yıl önce Çin dışa açılır ve pazar ekonomisi kurallarını kabul ederken, gelişen refahla beraber halkın talepleri doğrultusunda içeride siyasi sistemin liberalleşeceğini umanlar çoktu. Tiananmen katliamı bu konudaki umutları çok erken bir aşamada söndürmüş olsa da, Batı'da yine de bu konudaki beklentiler sona ermedi. Obama yönetimi Çin’in yükselmesini bir sorun olduğunu kabul etmekle beraber, Çin’i uluslararası sistem içinde tutma ve işbirliği yoluyla onu kazanma düşüncesini hiç terk etmedi. Oysa Tiananmen katliamı ÇKP’nin insan hakları ve demokrasi alanında esnekliğinin bulunmadığını, iç politikada liberalleşmeye izin vermeyeceğini çok açık şekilde ortaya koymuştu.

Obama’nın o dönemdeki yardımcısı Biden artık farklı düşünüyor. Çin’le müzakere değil, onu göğüslemek için kararlı şekilde yüzleşmek gerektiğine inanıyor.

Xi Jinping yönetimi altında özellikle Sincan ve Hong Kong’da ağır insan hakları ihlallerinin yapıldığı artık herkesçe kabul ediliyor. Yerel ve merkezi ÇKP yöneticileri her iki bölgedeki uygulamalar nedeniyle Batı'nın yaptırımlarına maruz kalıyorlar. Çinli yöneticilerin, ülkenin değerlerinin farklı olduğu, dışarıdan ülkenin iç işlerine karışılmasına izin verilmeyeceği yönünde yaptıkları açıklamalar, Çin’de demokratik dönüşüm umutlarını kırıyor. Böyle bir ülkeye dışarıdan ihtiyaç duyulan yüksek teknolojinin gelmesi çok zor.

İçerideki verimli insan kaynağı da motivasyonunu kaybediyor. Benzer şeyler eskiden Sovyetler Birliğinde, günümüzde ise, uzağa gitmeye gerek yok, Türkiye’de yaşanıyor.

ÇİN’İN DEMOGRAFİK SORUNLARI

Bir zamanlar kontrolsüz nüfus artışına karşı tek çocuk politikasını zecri yöntemlerle uygulamaya koyan Çin’de şu anda tam aksi bir durum var. Artan refah, şehirleşme ve zor hayat koşullarıyla beraber nüfus hızla yaşlanmaya başladı. Tek çocuk politikası 2016’dan itibaren terk edildi ve evli çiftlere iki çocuk yapma hakkı tanındı. Yetmeyince bu kez, 2019 yılında üç çocuğa izin verildi. Ama toplum mühendisliği demografinin dinamiklerini kontrol edemiyor. Bugünkü projeksiyonlarla Çin’de nüfus 2029’dan sonra duracak ve hızla gerilemeye başlayacak. Son 12 ayda ülkede doğumlar yüzde 15 azalmış bulunuyor. 2033 yılında ülke nüfusunun üçte birinin 60 yaşın üzerinde olacağı hesaplanıyor. Yüzyılın sonunda Çin nüfusunun bugünkü nüfusun ancak yarısı olacağı tahmin ediliyor. Bu demografik trendlerle Çin’in hızlı kalkınma hamlelerini sürdürmesi mümkün olmadığı gibi, sosyal güvenlik sistemini de ayakta tutması müşkül. Bu durumdan yegâne çıkış yolu yapay zekâ, robotik sistemler, biyomedikal mühendislik gibi yeni teknolojileri hızla hayata geçirerek sorunların üstesinden gelinmesi. Oysa ülkedeki demokrasi ve insan hakları uygulamaları böylesi teknolojik atılımların önünde ciddi engeller olarak duruyor.

ÇKP ÜLKENİN ÖNÜNÜ AÇMAK İÇİN DEMOKRASİ VE İNSAN HAKLARI SORUNLARINI HALLEDEBİLECEK Mİ?

Xi Jinping ve ÇKP merkez komitesi üyelerinin Çin’i dünyanın ileri teknoloji merkezi yapma kararları ülkenin insan hakları ve demokrasi siciliyle çelişiyor. Bu sorunlar giderilmeden Çin’in ileri ve gelişmiş bir toplum olması mümkün değil. Çin bugünkü haliyle en iyi ihtimalle, askeri gücünden korkulan zengin bir otoriter rejim olabilir, ama insanlık için bir cazibe merkezi olamaz. Ülkenin bağımsızlığını ve kalkınmasını sağlayan, halkını yoksulluktan kurtararak yüksek bir refah seviyesine ulaştıran ÇKP’nin çok partili sisteme izin vermesi ve temel hakların kullanılmasının önündeki engelleri kaldırması gerekiyor. Xi Jinping’in tutumu bu konuda umut vermiyor.

Değerler bakımından üstünlük hâlâ Batı'da.

*Emekli Büyükelçi