Yakın zamana kadar bölgesel çevre kirliliğine ve küresel ısınmaya neden olmakla suçlanan Çin son zamanlarda çevre dostu teknolojilerin üretiminde bir numaralı ülke haline geldi. Şimdi de bu teknolojilerin finansal değerinin artması için çaba gösteriyor. 2 Eylül’de Kuşak ve Yol ülkelerinde karbon salimini azaltmanın yöntemleri üzerine yayınlanan rapor Türkiye’nin de yatırım ve çevre politikalarını doğrudan şekillendirecek uzun vadeli bir sürecin başlangıcına işaret ediyor. Bu iki bölümlük yazıda Çin’in çevre dostu teknolojileri kullanma ve kullanımını yaygınlaştırma beyanının ne kadar gerçekçi olduğunu ve Türkiye’nin Çin’in bu yatırım önerisine ne kadar sıcak bakacağını konunun uzmanların görüşlerini de alarak tartışacağız.
Çin, geriden gelen kalkınma sürecini hızlandırmak için çevreyi hiçe saydığı bir büyüme, kentleşme, sanayileşme dönemi geçirdi. Bu dönemde gelen eleştirileri, uluslararası normları geriden gelen ülkeleri engellemek için eğip bükmekle eleştirdi.
Çin’in bu tavrının değişmesi iki aşamalı bir süreçte oldu. 2000’lere geldiğimizde, ülke içindeki çevre protestoları, her ne kadar büyük ölçüde NİMBY (benim arka bahçeme değil) türünde olsalar da, sayıca hükümeti endişelendirici boyutlardaydı. Çin bu süreçten belediyelere çevre koruma görevi yükleyerek ve çevreci STK’ları ‘ehlileştirerek’ çıktı. Örneğin, zamanla çevre koruma deyince kamu ya da özel sanayi kurumlarını hedef almak yerine bireysel olarak yaşam tarzını değiştirerek katkıda bulunabileceği bir süreç anlaşılmaya başlandı.
STK’larla belediyelerin uyumlulaşma sürecinde devlet çevre korumayı özel sektöre ve STK'lara devretti. Belediyelerden alınan projeler proje danışmanlığı, çevre temizliği teknolojisi satan firmalar bir yan sanayi yarattı. Bunun sonunda hem ülkede çevre kirliliği görece azaldı hem de devletin üzerinden bir yük kalkmış oldu.
Şimdi Çin’in çevreyle dansının üçüncü bir aşamaya geldiğini görüyoruz. Çin sadece evinin önünü temizleyen bir aktörden, iklim değişikliği gibi konularda aktif sorumluluk alan bir uluslararası aktöre dönüşmekte. 2013 yılında başlattığı bölgesel bütünleşme hamlesi olan Kuşak ve Yol Projesi'nin çoğunluğunu ulaşım ve enerji yatırımları oluşturuyor. Bu yatırımlar küresel ısınmayı hızlandıracak ölçüde karbon salınımı yüksek projeler olduğu için Çin uzun zamandır çevre uzmanları tarafından eleştiriliyordu. Çin zaman içerisinde hem yerli hem de Kuşak ve Yol Projesi'ndeki amaçlarını yeşil ekonomiyle uyumlulaştıracak adımlar attı.
Bu dönüşümün siyasi saikleri de var elbette, dünyanın birinci ekonomisi, Kuşak ve Yol Projesi ile uluslararası etkisini arttırmaya çalışıyor. Bunu yaparken sadece ekonomik ve askeri güç ile olmayacağını, bir değerler bütünü de sunması gerektiğinin farkında. Hele, Trump Amerika’sı ülkenin geleneksel olarak temsil etme iddiasında olduğu değerler sistemini bütünüyle bir kenara bırakmışken. Çin’in Paris İklim Anlaşması’nın koruyucu hamisi kesilmesi ne kadar şaşırtıcıysa, Amerika’nın da anlaşmadan çekilmesi o kadar şaşırtıcı. En azından ülkenin solcuları için çileden çıkarıcı. Siyaseten şirazelerin yerinden oynadığı bir dönemden geçiyoruz velhasıl.
Siyasi amaçların yanı sıra, ekonomik hedefler de var. Çin iklim değişikliğine karşı mücadelenin ön saflarına kendisini sadece cevre dostu değerler için atmış değil. Bir yandan söylemsel düzeyde bir meşruiyet kazanırken bir yandan da yeşil teknolojilerin bir numaralı üreticisi haline gelmiş durumda. Yeşil teknoloji dediğimiz rüzgar enerjisi, elektrikli araçlar, atık geri dönüşümü, nehir ve denizlerin temizlenmesi için yöntemleri içeren yeşil teknoloji pazarında Çin’in payı ABD ve AB’nin yatırımlarının toplamından fazla. Akçeli işler bunlar velhasıl.
Yeşil yatırım aynı zamanda kendi finansal pazarını da yaratmış durumda. Yeşil senetler en yüksek geri dönüşü olanlar arasında. Çin şimdi de bu küresel yeşil finansman alanına el atmış durumda. Çin, yeşil borsanın özel yatırımcıyı çevre dostu teknolojilere yatırım yapmaya teşvik edeceğini iddia ediyor ama KTH Royal Institute of Technology öğretim üyesi, sürdürülebilir iş modelleri konusunda uzman Emrah Karakaya’ya görüşünü sorduğumda, çevreyi koruma ve ekonomik büyüme amaçlarının birbiri ile çatışabileceğini hatırlattı. Karakaya’ya göre, bu yatırımlar gerçekleşse bile yatırımların gerçekleştiği alanların sürdürülebilirliğe katkısının sadece artı yönleri değil eksi yönleri de göz önünde bulundurulmalı. Yeşil diye adlandırılan teknolojilerin tedarik zinciri ve yarattığı yan sektörler göz önüne alınınca, küresel ısınma sürecini yavaşlatmak yerine hızlandırmaya sebep olan istenmeyen sonuçların ortaya çıkması ihtimali de var.
Bir diğer deyişle, yeşil yatırımın esas gayesi finans dünyası için yeni yatırım alanları açmak olabilir. Örneğin, iki gün önce Çin Merkez Bankası, yeşil tahvillerin fonlayabileceği teknolojiler arasında ‘temiz kömür’ü de koymayı düşündüklerini açıkladı. Tahmin edebileceğiniz gibi, çevre kuruluşları bunun halihazırda yeni birikmekte olan çevreci sermayeyi amacından saptıracağını söylüyor ama diğer tüm konularda Xi’yle anlaşamayan Trump da tehlikesiz kömür enerjisi kavramına gönül vermiş durumda.
Yine de, dış yatırımlarının çoğu kömür madenleri olan Çin, şimdi bu yatırımı yaptığı ülkelere karbon salınımını önleyici teknolojileri satacak ve ihracatlarına çevreci olma şartı ekleyecek. Kuşak ve Yol Projesi'nin yıllık zirvesi öncesinde iki önemli gelişme yaşandı. Birincisi, Çin bankalarından İCBC’nin Singapur merkezi Nisan 2019’da geliri Kuşak ve Yol ülkelerinde kullanılmak üzere 2 milyar dolarlık ilk ‘yeşil tahvil’ini piyasaya sürdü. İkincisi, Kuşak ve Yol ülkelerinde yabancı yatırımcılar tarafından sağlanacak yeşil teknolojiye nasıl bakıldığını ölçen bir anketti. Örneğin bu ankette, Türkiye kamuoyunun yeşil teknolojilerin yerli üretim olmasındansa yabancı sermaye olmasını daha güvenilir bulduğu ortaya çıktı.
Bunu takiben, Çin kamu politikalarına doğrudan etkisi bilinen Tsinghua Üniversitesi, 2 Eylül’de “Kuşak ve Yol Ülkelerini Karbonsuzlaştırmak” başlığını taşıyan bir rapor yayınladı. New York’taki İklim Değişikliği Zirvesi’ne haftalar kala yayınlanan bu rapor Kuşak ve Yol ülkelerinde karbon salınımını azaltıp bir ‘yeşil finansman şeridi’ oluşturmanın somut adımlarını anlatıyor ve BM gibi uluslararası kuruluşlardan özel şirketlere kadar potansiyel paydaşlara ve ortaklara çağrı yapıyor.
Bu raporun ne kadar değeri var diye sorulabilir tabii. Özellikle bir İngiliz çevre danışmanlık kuruluşu ve Amerikalı bir filantropi kuruluşu tarafından destekleniyor olması uluslararası çevrenin Çin’i baskı altına alma çabası gibi görünebilir. Bana kalırsa, bu Çin’in yakında atacağı somut bir adımın işareti. Bu raporu, Kuşak ve Yol Zirvesi'nin kapanışındaki yuvarlak masa toplantısının ana temasının da sürüdürebilirlik ve yeşil yatırımlar olmasıyla birlikte düşünmek gerek. Ayrıca raporu yayınlayan ortak kurumların Çin’in ve Kuşak ve Yol ülkelerinin karar alma süreçlerindeki etkisine de bakmak gerekiyor.
Tsinghua Üniversitesi, başkent Pekin’de ve ülkenin en önemli teknik üniversitelerinden ama kamu yönetimi ve siyasi iktisat alanında da sözleri geçiyor. Özellikle Xi Jinping döneminde karar alma mekanizmalarına doğrudan etkisi olan bir kurum çünkü Xi Jinping’in mezun olduğu okul.
Raporun destekçi kuruluşlarından biri olan Vivid Economics Türkiye’nin Çevre Bakanlığı ile çalışıyor. Buradan bu aracı kurumların iki taraflı bir diplomasi yürüttüğü sonucunu çıkartabiliriz. Türkiye, Çin’le birlikte bu kurumun politika danışmanlığı yaptığı üç ülkeden ikisi (diğer ülkeler Güney Kore, Meksika, Brezilya, Avustralya gibi yine Çin’le derin ekonomik bağları olan ama coğrafi olarak Kuşak ve Yol Projesi'nin içinde olmayan ülkeler). Bu bilgiden yola çıkarak, Kuşak ve Yol projesi dahilindeki yatırımlardan faydalanmak isteyen Türkiye’nin yeşil yatırıma, başka yatırımların garantisini de alarak muhtemelen, sıcak bakacağını düşünebiliriz. Türkiye’nin cevre dostu teknolojiler ve yeşil yatırım konularına yaklaşımını yazının devamında ele alacağız.