Aydın Ilgaz, yayıncılıkta kırmadan dökmeden inşa edilen inada, çocukça bir saflığa, güleryüzlü mücadeleye denk düşüyordu. Onun yayıncılıktaki mücadele şeklinin maalesef bugün artık neslinin tükendiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu yüzden Aydın Ilgaz’a veda etmenin bambaşka bir hüznü daha var.
Zapt edilmiş bir hakkı ödemeye çalışmaktı Aydın Ilgaz’ınki. Rıfat Ilgaz’ın edebiyatının siyasi tarihin gölgesinde kalmasına izin vermemekti. Ağacını kendi dikip o ağacın gölgesinde babasına nefes aldırmaktı. Elbette, insanca yaşamı temsil eden tüm değerleri de edebiyatla yaşatacaktı o ağacın gölgesinde. Çınar Yayınları 1983 yılında bu niyetle kuruldu.
Edebiyat hayatına yasaklarla başlayan Rıfat Ilgaz için geçen yıllar da pek bir şey değiştirmemişti. 1940’ların yasaklı yazarı, 1980’in de yayımlanmaktan çekinilen yazarıydı. 12 Eylül’de Rıfat Ilgaz’ın tutuklanması, yayıncısının kitaplarını yayımlamaktan vazgeçmesine sebep olmuştu. Aydın Ilgaz o günleri şöyle anlatıyordu: “Ben o sırada bir havayolu şirketinde üst düzey bir görevde çalışıyordum. Babama ‘Gel bu işi beraber yapalım’ dedim. Başta ‘İşim gücüm var’ deyip karşı çıktı ama ben onun babam değil, Rıfat Ilgaz olarak Türkiye’de yasaklı kalmasından çok rahatsız oluyordum. O yüzden açılmıştı Çınar Yayınları, ticari amaçla değil. Yabancı olduk, zenci olduk çünkü biz. Başkaldırı gibi bir şeydi bu, başardık da.”
Aydın Ilgaz 90’ların başında babasının kitapları dışında kitaplar da yayımlamaya başladı. Yayıncılığımızın karıncası oldu ömrü boyunca. İki yıl Türkiye Yayıncılar Birliği Genel Sekreterliği yaptı. Cide’de Rıfat Ilgaz’ın doğduğu evin Kültür Sanatevi ve Müze olmasında, Kastamonu Üniversitesi Rıfat Ilgaz Meslek Yüksekokulu’nun açılmasında büyük emek harcadı. Cide Rıfat Ilgaz Sarı Yazma Kültür ve Sanat Festivali için çalışmaktan hiç vazgeçmedi. Tam yirmi yedi yıldır yapılıyor festival.
Onun yayıncılıktaki mücadele şeklinin maalesef bugün artık neslinin tükendiğini kolaylıkla söyleyebiliriz. Bu yüzden Aydın Ilgaz’a veda etmenin bambaşka bir hüznü daha var. Bazı insanların ölümü bizi sadece onlardan mahrum bırakmakla kalmaz, onların ömürlerinin işaret ettiği değerler sebebiyle hüznün yanında hüsranı da getirir. Aydın Ilgaz’ın bizi bırakması işte tam böyle bir şeye karşılık geliyor. Aydın Ilgaz, yayıncılıkta kırmadan dökmeden inşa edilen inada, çocukça bir saflığa, güleryüzlü mücadeleye denk düşüyordu. Hayatım boyunca çocuklara yazdım diyen Rıfat Ilgaz’a yaraşır bir anlayış...
Rıfat Ilgaz’ın yayımlanmayarak unutulup giden yazarlar arasına girmesine razı olmadı Aydın Ilgaz. O, yazıklanma ezberimizi tekrarlatmak yerine Rıfat Ilgaz’ı eserleriyle yaşatmayı seçti. Çınar Yayınları’nı kurarak babasının kitaplarını yayımlamamış olsaydı, Rıfat Ilgaz’ın birçok kitabı farklı farklı yayınevlerinde zamanla basılmaz hale gelecekti. Ya da şiirimizin en büyüklerinden Rıfat Ilgaz’ı sadece Hababam Sınıfı’yla anacaktık. Ülke insanlarının yaşamlarına büyüteç tuttuğu o müthiş romanları, belge niteliği taşıyan anıları, trajikomik halimizi anlatan mizah yazıları, çocuklara edebiyatı layık gören çocuk kitapları, toplumsal acıları açık ettiği şiirleri bugün okurla kolay kolay buluşmayacaktı.
Babası şair olanların, mizah dergilerinde yazı yazanların, nelerle karşılaşabileceğini henüz dört yaşındayken hapishane kapılarında öğrenen Aydın Ilgaz ömrünü bir ideale adadı. Son şiirinde, “Elim birine değsin,/Isıtayım üşüdüyse/Boşa gitmesin son sıcaklığım!” diyen Rıfat Ilgaz’ın son dileğini ömrü boyunca taşıdı. Hiçbir şeyin boşa gitmemesi için insanüstü bir çaba gösterdi.