Cinayet mahallinde bayram

Burada yaşayan Ermenilerin akrabaları geldiklerinde, geride bıraktıklarının yerlerinde yeller estiklerini görmüş. Uzun zamandır gelemediğim, bayramlaşmaya diye geldiğim köyün adeta bir cinayet mahalli olduğu gerçeğiyle yüzleştim.

Abone ol

Sultan Eylem Keleş

Komşu komşu hu / Oğlun geldi mi? / Geldi / Ne getirdi? / İncik boncuk / Kime kime? / Sana bana / Başka kime? / Kara kediye / Kara kedi nerde? / Ağaca çıktı / Ağaç nerde? / Balta kesti / Balta nerde? / Suya düştü / Su nerde? / İnek içti / İnek nerde? / Dağa kaçtı / Dağ nerde? / Yandı bitti kül oldu…

Çocukluğumu yâd ettim bugün fakat hayırla değil. Bu tekerlemeyi de çocukluğumdan hatırlıyorum. Bugün izini sürdüğüm sorulara verilen yanıtlarla, aklıma düştü.

-Teşbihte hata olmaz-

Eski adıyla Armutak, şimdiki adıyla Karacasu köyüne geldim. Divriği'ye bağlı bu köy, ananem Zalhe ve rahmetli dedem Aziz'in köyü. Çoğunlukla Türklerin yaşadığı köyde, bir Kürt olarak bizim sülale yaşadığı için dedem 'Kürt Aziz' olarak bilinirdi. Köylülerin unuttuğu, unutturduğu bir gerçek ise; burada vaktiyle Ermenilerin de yaşadığıydı.

Bayram için geldiğim köyde çocukluğumu yad edip parçaları birleştirince, soruların peşine düştüm; "Ermeniler nerede?", "Neden gittiler?", "Nasıl gittiler?"

Çocukken toz attıra attıra koştuğum, oyun oynadığım, oyuncak kamyonuma toprak doldurmak için eşelediğim yollardan kemikler, kafa tasları çıkardı. Şimdi öğrendim ki, onlar Ermenilere aitmiş. Altımıza leğenleri alıp yukarıdan aşağı kaydığımız tepenin ismi, 'mezarlık tepesi' imiş ve orada Ermenilerin mezarları varmış. Dışarıdan bakıldığında mezarlık olduğuna ilişkin hiçbir emare yok. Mezarlık olduğu bilgisi sadece köylülerin toplumsal hafızasında saklı. O tepenin tam karşısına, düzlüğe de kendi mezarlıklarını yapmışlar; etrafı çevrili, görkemli, en azından mezar taşlarının olduğu bir mezarlık. Diğer yanda da kimsesizler mezarlığı kadar bile olamayan toprak altında binlerce mezar, isimsiz ve hikâyesiz... İnsandışılaştırmanın bir yöntemi olarak. Defalarca kez kazılmış mezarlar, çıkarılan zümrütler ve değerli eşyalar... Zulmün özgül ağırlığı altında hikayeler çok benzer.

.

Köy meydanında, önünde saklambaç oynadığım yerin bir kilise olduğunu öğrendim. Şu an yıkılmış, harabe ve kullanılamaz halde. İçerisine saman çuvallarını doldurmuşlar. Birkaç dekoratif işlemeyi ve haç işaretlerini görmesem buranın bir kilise olduğuna asla inanmazdım. Son olarak da zamana karşı koyabilmiş, yıkılmamış ama harabeye dönmüş birkaç mimari yapı, evler...

Evlerle ilgili teyzem şu yorumu yapıyor: "Evlerinin iki kapısı vardı, ön ve arka kapısı... Kelle koltukta yaşayıp tedbir almışlar herhalde" İki kapıyı gerçekten bu nedenle mi yapmışlar bilemiyorum, uzmanlık alanım değil. Bildiğim şey; Hrant Dink'in anlattığı "Ferman'da derman kalmamış" hikayesindeki hissiyatın burada da hasıl olduğu. Sürekli bir sürgün ve yersiz yurtsuzluk hali, hep gidecek olma üzerine kurulu planlar ya da plansızlıklar...

Köylünün tanıklığına başvurayım dedim, kapısını çaldığım farklı hikayeler anlatıyor... Ermenilerin yaşadığına, hangi evin Ermeni evi olduğuna, Ermenilerin ne kadar çalışkan ve el işlerinde usta olduğuna dair çeşitli bilgiler aktarılırken, Ermenilerin 'nasıl ve ne zaman yok olduğu'na dair sorular genelde ya yanıtsız bırakılıyor ya geçiştiriliyordu. Yer yarılmış da yerin içine girmişlerdi sanki. 'Dağ nerede?' tekerlemesinin içine düşmüştüm. 'Askerler yaptı' ya da 'hükümet işidir' diyen de devamını getirmiyordu. Ananem Zalhe'nin anlattığına göre köyün aşağısında derin dere dedikleri yerde, erkekleri ağaçlara asarak idam etmişler. O ağaçlarda hala idam iplerinin izi olduğunu rivayet ediyor. Ananem kız çocuklarının kendilerini korumak için dereye atladıklarını anlatırken duraksıyor, 'ah' çekiyor. Dili varmıyor anlatmaya.

Burada yaşayan Ermenilerin akrabaları geldiklerinde, geride bıraktıklarının yerlerinde yeller estiklerini görmüş. Uzun zamandır gelemediğim, bayramlaşmaya diye geldiğim köyün adeta bir cinayet mahalli olduğu gerçeğiyle yüzleştim. Herkese iyi bayramlar ama benim "Merdivenleri üçer beşer çıkmanın sevinci yok içimde."