Seçim kutlamalarına kan bulaştı. Toplumdaki kutuplaşma da öyle
bir noktada ki, saldırı haberleri bile hangi tarafın hedef
alındığına bağlı olarak medyada haber oluyor ya da olamıyor.
İktidar medyasının seçim sonrasında görmezden geldiği kanlı
olayların başında Ordu Gülyalı’da AKP’lilerin kutlama
konvoyundakilerle tartışan İYİ Partili Erhan Kurt’un kalbinden
bıçaklanıp öldürülmesi olayı geliyor. Bu haber internet sitelerinin
yanı sıra Cumhuriyet, Hürriyet, Karar ve
Milliyet’te yayımlandı. Ama Akşam, Sabah, Türkiye,
Yeni Şafak, Yeni Akit, Milat gibi iktidar gazeteleri, faili
AKP’li olan bu cinayeti tek satır haber yapmadı.
Aynı şekilde Giresun’da CHP’nin
Bulancak ilçe binasına taşlı saldırı düzenlenmesi de
Cumhuriyet ve Karar dışında medya kuruluşunda
haber olamadı.
İktidar medyası, Üsküdar’da kaçak kafe sahiplerinin, yıkım için
gelen ekipteki İBB İmar Müdürü Ramazan Gülten’i dövmesinde ve
AKP’lilerin İBB Meclis oturumu sonrasında Medyascope
muhabiri Ali Macit’i darp etmesinde de haber değeri görmedi.
Bu kadar vahim olayları yayımlamayan iktidar medyası, Manisa
Turgutlu’da İYİ Parti İlçe Başkanı’nın “Katiller kazandı”
paylaşımına ve İzmir’de CHP üyesi bir kadının AKP’ye oy verenlerin
listesini hazırladıkları yolundaki sözlerine geniş yer ayırdı.
Buna karşılık “İzmir’deki kutlamada atılan taşlar, genç kızı
başından yaraladı” (Sabah), “Lüleburgaz’da AK Parti
binasına taşlı saldırı” (Akşam) haberleri de muhalif
medyada görülemedi. Kaş’ta oy kullanmayan bir kişinin dövülmesi ve
Sultangazi’de bir fırıncının Erdoğan’ı destekleyen bir gence
hakaret ettiği iddiası da muhalif medyada haber yapılmadı.
İktidar ve muhalif medyada ortak verilen haberler, seçim gecesi
Trabzon’da havaya açılan ateş sonucu dört kişinin yaralanması ve
kendini vuran bir kişinin ölümüydü. Bu kadarla kalmamalı, medya
nereden gelirse gelsin bütün şiddet olaylarına aynı refleksle
karşılık vermeliydi. Özellikle de iktidar medyasının cinayetleri,
darp olaylarını bile aktarmayıp, sadece AKP’lilere yönelik hakaret
benzeri olayları haber yapması toplumsal barış açısından endişe
verici.
MUHALİF MEDYA DA YENİLENMELİ
Umarım iki seçim akşamında muhalif televizyonların ekranlarında
sonuçları yorumlamaya çalışan gazeteciler, ekran başına geçip
kendilerini seyrederler.
Çoğunun o akşamki televizyonculuk performanslarından memnun
kalmayacaklarına, dersler çıkaracaklarına eminim. O akşamların
heyecanı, duygusal travması içinde söylenmiş öyle sözler var ki,
sakin gözle izlendiğinde gazetecilik çizgisinin çoğu kez aşıldığı
anlaşılır.
İki seçim akşamında da o ekranlardaki gazeteciler sonucu
kabullenmek istemiyor, serinkanlı analizler yapmak yerine temelsiz
gerekçeler yaratmaya çalışıyor; hatta kimileri de heyecanla “Hattı
müdafaa yok. Sathı müdafaa var. Teslim olmak yok” gibi “savaş” ve
“mücadele” benzetmeleri yapıyordu. Ajansların, YSK’nın ve CHP’nin
verileri ile de yetinmeyip sandık başlarından gelen imzalı
tutanaklardaki sonuçlarla inanılmaz bir veri karmaşası da
yaratıldı. Sonucun açığa çıktığı saatlerde bile hâlâ Erdoğan’ın
“havlu attığı” söylenebiliyordu.
Sonucun kabullenilememesinin asıl nedeni, Kılıçdaroğlu’nun
kazanacağına ilişkin beklentinin büyüklüğü ve angaje olunmasıydı.
Anketler, sosyal medya ve CHP yönetimi aylar öncesinden sanal bir
ortam yaratmıştı. CHP seçimin ilk turda kazanılacağına öyle
inanmıştı ki, seçim sonrasında iktidara gelince yapılacaklara seçim
kampanyasından daha fazla odaklanmıştı.
Düşünün altı partinin temsilcileri, ihtişamlı bir törenle
açıklanan 244 sayfalık “Mutabakat Metni” üzerinde günlerce çalıştı.
Muhalif medya ise seçim kazanmadan, hatta aday üzerinde bile
anlaşmadan “Hükümet Programı” hazırlamanın anlamsızlığını
sorgulamak bir yana alkış tuttu. Metnin içeriğine ilişkin cılız
eleştiriler yöneltildi sadece.
Çünkü muhalif medya da yaratılan sanal ortamdan azade
tutamıyordu kendini. İşin içinde bir de demokrasi mücadelesi olunca
mesafeli davranmaktan, anketlere temkinli yaklaşmaktan, her
söyleneni sorgulamaktan ve en önemlisi de eleştirmekten
vazgeçilmişti.
Muhalif TV kanallarında her akşam
saatlerce konuşup duran gazeteci, siyasetçi ve uzmanlar da Erdoğan
ve AKP iktidarının kaybetmesinin mutlak olduğu havasını
besliyorlardı. “Yankı odası”nın parçasıydı hepsi. Gazeteciler,
haber ve bilgi aktaran, analiz yapan kişiler olmaktan çok
“yorumcular” haline gelmişlerdi. Haber programlarında yorum,
haberin önüne geçmişti. Analizler, ek bilgiler değil doğrudan
kişisel görüşlerini dile getiriyordu sunucular.
Hal böyle olunca seçim akşamlarında ekranlarda konuşan
gazetecilerin farklı davranmaları beklenemezdi. Angaje gazetecilik
savunma refleksi göstermiş, düş kırıklığı dışa vurmuştu.
Şimdi seçimler bitti; yeni bir dönem başladı. CHP, YSP ve
muhalefet partileri gibi muhalif medyanın, özellikle TV’lerin
yenilenmesi gerek. Hiçbir şey olmamış gibi aynen sürdürülemez.
Yenilenmeye ekranlardaki “konuşan kafalar”ı uzmanlık düzeyine
indirip, bilgiyi, haberi, araştırmayı çoğaltarak başlayabiliriz.
Habire konuşan gazetecileri ve haber bülteni sunucularını kendi
seslerinin büyüsünden kurtarmak bile önemli bir adım olur.
ERDOĞAN POSTERİ CEZASI
O fırıncıya uygulanan cezadan ne kadar da mutlu olmuşlardı öyle?
“O fırına Erdoğan’ın posterini astılar” (Yeni
Şafak), “O ahlaksızın fırını mühürlendi” (Yeni Akit),
“Küfürbazın fırını mühürlendi” (Milat), “Halk düşmanı
fırıncı (Akşam), “Ak Partiliye ekmek satmam’ diyen
fırıncının ruhsatı iptal” (Sabah) başlıkları dışa
vuruyordu sevinçlerini.
Halbuki gazetecilik kaygısıyla hareket eden bir kişinin önüne
böyle bir haber geldiğinde hemen “masumiyet ilkesi”ni anımsaması
gerekir. Yargı kararı ile kesinleşmedikçe, hiç kimsenin suçlu ilan
edilemeyeceğini öngören bu ilkeyi her gazeteci bilir.
Fakat bu olayda K.Y. adlı fırıncı “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı
desteklediği için 16 yaşındaki Musab Bin Umeyir Aksoy’a hakaret
edip kovmak” ile suçlandığı için gözaltına alınmıştı, henüz ortada
bir yargı kararı yoktu. Sultangazi Belediyesi zabıtaları, yargıyı
beklemeden hemen cezasını kesmiş, ruhsatını iptal etmiş, fırını
kapatmış, fırının camına da Erdoğan posteri asmışlardı! Tabii
iktidar medyasındaki kampanyanın ardından da tutuklandı
fırıncı.
İktidar medyası, hukukta böyle bir ceza mı var diye sormuyor.
Suçlu olduğu kesinleşmeden yargısız ceza nasıl verilir diye sormak
yerine belediyenin yaptığına alkış tutuyor. O fırıncı böyle bir
davranışta bulunduysa kesinlikle yanlış yapmıştır; kınanması,
cezalandırılması gerekir. Ama bunu yargı yapmalı. Aksi halde medya
yargısız cezalandırmayı kendine hak gören “imtiyazlı” yeni bir
grubun doğmasına katkıda bulunmuş olur; bu tip infazların
yaygınlaşmasına kapı açar.
TEK CÜMLEYLE:
- Sözcü, Kozlu’da amfi tiyatronun basamaklarının farklı
renklere boyanmasını gökkuşağı renklerine benzeterek “AKP’li
belediye amfi tiyatroyu LGBTİ renklerine boyadı” diye nefret
söylemi içeren bir yaklaşımla haber yaptı.
- Sabah’ın magazin yazarı Mevlüt Tezel, Erdoğan’ın seçim
başarısını anlattığı “Turkuvaz medyanın hakkını teslim edelim”
başlıklı yazısında “Turkuvaz Medya'nın
'think tank'i (beyin takımı) ise dünya medya tarihine geçecek
habercilik refleksleri gösterdi” diye övündü.
- AA, DHA, Akşam, Dünya, Hürriyet, Karar, Milliyet, NTV,
Sözcü ve Yeni Şafak’ın, TOBB Başkanlığına yeniden
seçilmesiyle ilgili haberlerinde Rifat Hisarcıklıoğlu’nun 2001’den
beri bu görevde bulunduğu ve yedinci kez seçildiği bilgisi
eksikti.
- TGRT programcısı Cem Küçük, “Aynı babası gibi darbeci
kafaya sahip” diye suçladığı Çiğdem Toker ile Metin Toker arasında
soyadı benzerliği dışında bir akrabalık olmadığı ortaya çıktıktan
sonra özür dileyip programdaki sözlerini düzeltmediği gibi yanlışta
ısrar etti.
- Hürriyet yazarı Abdülkadir Selvi, İBB Başkanı Ekrem
İmamoğlu’na siyaset yasağı da içeren mahkeme kararının istinafta
onaylandığını yazdı ama bu bilginin İmamoğlu’nun avukatı tarafından
yalanlanmasına ertesi günkü yazısında yer vermedi.
- Türkiye gazetesi, ismini vermediği “eski bir HDP
milletvekili”ne dayanarak, “Yedili Masa’nın kazanması halinde
Demirtaş’ın cezaevinden salıverileceği, Kandil’de basın toplantısı
yapacağı ortaya çıktı” diye uçuk ve mesnetsiz bir haber
yayımladı.
- Konya’nın AKP’li belediye başkanı, aynı metni Yeni
Akit ve Yeni Şafak’ta “Bu bir ilandır” uyarısı da
koydurmadan tam sayfa örtülü reklam olarak yayımlattı.
- Akşam, Mahlagha Jaberi’nin, İran’daki idamları
protesto için Cannes’da idam urganlı elbise giymesi haberinde
modelin göğüs dekoltesini “Kırmızı halı stiline eleştiri” bandıyla
kapattı.
- Times gazetesinden Hannah Lucinda, Cumhurbaşkanı
Erdoğan’ın seçim gecesi yaptığı konuşmanın “muhalefete ve alçak dış
güçlere dair iğneleyici sözleri”nin Cumhurbaşkanlığı sitesine
konulan İngilizce metinde yer almadığını ifade etti.
- GP Genel Başkanı Davutoğlu’nun seçimlerle ilgili açıklaması
sosyal medyadan yayımlandı ama toplantıya gazeteci alınmayarak
benzersiz bir uygulamaya imza atılmış oldu.
- LİMAK, Camp Nou stadının yenilenme projesinin temel atma töreni
için Akşam, Ekonomim, Hürriyet, Posta, Sabah’tan
gazetecileri Barcelona’ya geziye götürdü.
- İHA’nın “2 çocuklu kadını kapı dışarı etti” haberinde
ev sahibinin görüşü alınmamış, kiracının iddiaları
doğrulanmamıştı.
- Türkiye’nin “UFO yokmuş” haberi yayımladığı gün
“UFO’lar gerçek” diye yazan Akşam, ertesi gün “Cisimler
hâlâ tanımlanamadı” haberiyle ilkini düzeltti.
- Erdoğan’ın Cumhurbaşkanlığı yemin törenlerinde TV muhabirleri
sık sık “girdi” sözcüğüyle yetinmek yerine “giriş yaptı” diye son
zamanlarda yaygınlaşan dil yanlışını tekrarladılar.
- Milletvekili olmasına rağmen tahliye edilmeyen Can Atalay
dışında 499 milletvekilinin TBMM’de yemin ettiği haberleri verildi
ama eski bakanlar da dahil olmak üzere toplam 19 milletvekili
törende yoktu.
ELEŞTİRİ, ŞİKÂYET
VE ÖNERİLERİNİZ
İÇİN: