Cinedergi editörü Serdar Akbıyık: Popüler sinemanın aşağılanması ikiyüzlülük

Cinedergi'den Serdar Akbıyık’la, Türkiye dergiciliğinde gelenek mefhumunu ve yazar- editör ilişkisini konuştuk. Akbıyık, "dergiyi kurarken olabildiği kadar popüler sinema üzerine yayın yapmak istedim. Amerikan sinemasıyla yetişmiş, sinema zevkini orada edinmiş bir toplumun ürettiği insanların sinema üzerine yazı yazmak gerektiği zaman popüler sinemadan kaçınmasını ve aşağılamasını bir ikiyüzlülük olarak tanımlıyorum. Bizim dergimiz asla bu ikiyüzlülüğe düşmeden sinemayı ne sadece sanat ne de sadece eğlence olarak görmeyerek bir çizgi tutturmuştur. Tabii olabildiği kadar özgür bir yapı da oluşturmak dikkat ettiğimiz bir husustur" dedi.

Abone ol

DUVAR - Cinedergi’nin kurucu editörlerinden Serdar Akbıyık’la, on senedir üretiminin içinde olduğu dergiyi, Türkiye dergiciliğinde gelenek mefhumunu ve yazar- editör ilişkisini konuştuk. Konu Cinedergi’nin felsefi anlayışına geldiğinde Akbıyık, “Türkiye'de sinema, sanat, edebiyat hepsinde geçerli bir problem vardır. Bunların hepsinin entelektüel kesimi toplumun geneline yaklaşmayı avam görür ve daha seçkinci bir tavır sergiler ama topluma ulaşamamaktan da şikâyet eder” diyerek düşüncelerini özetlerken, popüler olanın aşağılanmasından yakınıyor.

Serdar Akbıyık

İlk olarak, sinemayı konu edinen herhangi bir yazı kaleme alan bir yazar, derginize nasıl ulaşıyor?

Dergimizde hem mailimiz hem de telefon numaramız mevcut. Bunun dışında Facebook ve Twitter sayfalarımızdan da okuyucularımızla iletişim halindeyiz.

Cinedergi varoluş ve biçimleniş durumunu hangi felsefi temel üzerine şekillendirir? Düşünsel sürecinizin altyapısını hangi sözlerle anlatırsınız?

Cinedergi 2008 yılında kuruldu. Geçen 10 yıl içinde sinema basınında ve hatta genel olarak toplumumuzda büyük değişiklikler olduğunu söylemek mümkün değil. Daha kötüye bile gittiği gerçek. O dönemde de sinema dergileri zorla çıkıyor ve kapanıyordu. Okuyucu sinema dergilerinin yaşayabileceği kadar ilgi göstermiyor ama okumak istediği zaman da ortada dergi bulamıyordu. Yani birbirini tetikleyen bir durum vardı. Biz üç arkadaş çeşitli yayınlarda sinema yazarlığı yapıyor, istediğimiz kadar okuyucuya ulaşamıyorduk. Benim dergicilik ve gazetecilik geçmişim, diğer arkadaşların emekleri sayesinde bedavaya ulaşılabilecek bir dergi çıkarmak aklımıza geldi ve bunu başardık. Felsefemize gelince bu biraz uzun bir konu ama kısaca özetlersem Türkiye'de sinema, sanat, edebiyat hepsinde geçerli bir problem vardır. Bunların hepsinin entelektüel kesimi toplumun geneline yaklaşmayı avam görür ve daha seçkinci bir tavır sergiler ama topluma ulaşamamaktan da şikayet eder. Bakın şu an piyasadaki sinema dergilerine hatta internet sitelerine çoğu hala aynı tutumu sergilemektedir. Popüler olmayı aşağılarlar ama ilgisizlikten yakınırlar. Diğer kurucu arkadaşlarımın da bana benzer düşündüğüne inanıyorum.

Yine de kendi adıma söylersem bu dergiyi kurarken olabildiği kadar popüler sinema üzerine yayın yapmak istedim. Amerikan sinemasıyla yetişmiş, sinema zevkini orada edinmiş bir toplumun ürettiği insanların sinema üzerine yazı yazmak gerektiği zaman popüler sinemadan kaçınmasını ve aşağılamasını bir ikiyüzlülük olarak tanımlıyorum. Bizim dergimiz asla bu ikiyüzlülüğe düşmeden sinemayı ne sadece sanat ne de sadece eğlence olarak görmeyerek bir çizgi tutturmuştur. Tabii olabildiği kadar özgür bir yapı da oluşturmak dikkat ettiğimiz bir husustur.

Dergicilikte editör-yazar ilişkisini nasıl yorumlarsınız? İlk kez bir dergiye yazı gönderen bir yazarın editörle ilişkisi, ona bakış açısı ne oluyor?

Bence en önemlisi de genç yazarlara kapımızı hep açık tutmamızdır. Şu an piyasada tanınan Kaan Karsan, Utku Ögetürk, Melis Zararsız gibi genç kalemler, Kerem Akça, Ali Ulvi Uyanık, Tuğçe Madayanti gibi tecrübeli kalemler, Seray Şahiner, Meltem Yılmaz, Şenay Tanrıvermiş gibi yazarlar geçmişte dergimizde kalem oynatmışlardır. Alper Turgut, Murat Tolga Şen, Banu Bozdemir, Fırat Sayıcı onların yanında Murat Kızılca, Egemen Tokatlıoğlu, Halil İbrahim Sağlam, Haktan Kaan İçel, Duygu Kocabaylıoğlu, Didem Peker Başaran, Başak Bıçak, Masis Üşenmez, Onur Kırşavoğlu, Semra Güzel Korver, Pınar Karahan, Nergiz Karadaş, Gizem Merve Kaboğlu halihazırda dergimizde yazmaktadır. Bütün bu isimlerle en baştan bugüne kadar ben editör olarak çalıştım. Karşımdaki ister tecrübeli bir kalem olsun ister ilk yazısını gönderip yüreği heyecandan pırpır eden yeni bir isim olsun hepsine aynı şekilde davranmışımdır. Yazılarının sorumluluğu onlara aittir ve kendi renklerinin yazılarından belli olması en büyük ümidimdir. Sonuçta bu dergi ilk olarak sesini duyuramayanların ikinci olarak da sinema aşıklarının tümünün dergisidir.

'DOLAR BİZİ ETKİLEMİYOR'

Geçen seneki üretiminiz nasıldı? Ekonomik krizin yaptırımı oldu mu? Krizin sürekliliğinden ve üretiminizin niteliğini etkilediğinden bahsetmek mümkün mü?

Bizim bedava ulaşılabilir olmamızın bir nedeni var. Ben bu derginin mizanpajından, yazılarının toplanmasından, hosting masraflarının ödenmesine kadar tek başına işleri halleden birisiyim. Gerisi de zaten bir kazanç elde etmeden bize yazı veren yazarlarımızın emeği. Yani sadece sinema sevgisi bu dergiyi çıkarıyor. Eh bu sevginin dolarla bir karşılığı olmadığı için doların veya ekonominin ne durumda olduğu bizi ilgilendirmiyor, etkilemiyor.

Sosyal medyanın okur ile iletişimde dergiciliğe ne gibi katkıları oldu? İnternetin üretim ve tüketim bağlamında edebiyata etkisi sizce nedir?

Sosyal medyanın okur ile iletişim açısından etkisi büyük. Hatta bence pozitif etkisinin asıl buradan kaynaklandığını düşünüyorum. Bunun dışında işin ciddiyetini bozduğunu, güvenilirliği zedelediğini, kurumsal ve profesyonel düşünceyi yok ettiğini de düşünüyorum. Yani yararları ve zararları var.

'İŞİN ÇIVIĞINI ÇIKARMADILAR'

İçinde bulunduğumuz yıllar itibariyle portal ve dergi sayısının artması durumunu nasıl yorumlarsınız? 70’li ve 80’li yıllara nazaran, niceliğin ve niteliğin –olumlu ya da olumsuz- değiştiğini söylemek mümkün mü?

Şu an bizde yazan birçok yazar bu mesleğe internetteki yazılarıyla başladılar. Ama internetin abur cubur malzemesi olmayı reddedip 10 yıldır yazmaya devam etmektedirler. Yani bir heves olarak başlayıp işin cıvığını çıkarmadılar. Sonuçta internet ne suçlu ne suçsuz önemli olan internette yazan insanın kişiliği. Ciddiyetini koruyan kalemler çok önemli yazarlar haline gelebiliyorlar.

Yazın dünyasının özellikle Gezi Ayaklanması ile beraber insanların politikleşmesi sonrası, talep görmesinin dergiciliğe olan etkisi nedir sizce? Bu durum üretiminizi nasıl etkiledi?

Gezi sonuçta sulandırılmış, dünyaya örnek olacak bir devrimin başlangıcı olabilecekken kendi kendini kirleten ve bu ülkenin kısır çekişmelerine kurban olan bir dönem bence. Tabii yeni bir nefes olmuştur ama devamlılığı gelmemiş bir nefes.

Yazın dünyasını biçimsel ve içeriksel olarak şekillendiren ilk ortamın dergiler olduğu düşünüldüğünde, yazarın yazdıklarını ilk olarak dergilerde görmesinin etkisiyle, dergilerin yazara vaat ettiği şeylerden en önemlisinin özgüven olduğunu söylemek mümkün mü? Dergiler, yazara ne vaat eder? Ya da karşıtını da sormak mümkün: Yazar, dergilere ne vaat eder?

Sizin de dediğiniz gibi her şeyden önce bir dergiye ilkyazınızı gönderdiğinizde onlardan alacağınız dönüş sizin özgüveninizi yerine getiren ve daha aç bir şekilde yazılar yazmanıza sebep olan çok önemli bir süreç. Ben de aynı yollardan geçtim. Varlık dergisinde ilk şiirim yayınlandığında hissettiklerim gazetede çıkan ilk haberimi görmekle aynıydı. Çok önemli bir süreç.

Türkiye’de dergi mefhumunun önemli bir gelenek olduğunu söylemek mümkün. Geçmişten bu yana, pek çok yazar bir araya gelerek ortak üretim yapmış, dergiler çıkarmıştır. Kendinizi yakın bulduğunuz bir gelenek oldu mu? 200 sene sonra bugünlerden bahsedildiğinde, üretiminizin hayatla olan ilişkisinin nasıl tanımlanmasını istersiniz?

Açıkçası yaşadığımız ortam dışında bir dünya olduğunu hissettiren ve bu anlamda bana iştah veren her türlü geleneği önemsemişimdir. Cinedergi macerasının yıllar sonra nasıl hatırlanacağını bilemem, böyle bir isteğin hayalini de kuramam. Ama en büyük beklentim bu derginin o yıllarda da çıkıyor olması ve çalışamayacak bir duruma geldiğimde başka bir sinema sevdalısının bu bayrağı devralması. Eğer böyle biri çıkarsa, iyice yaşlandığımda bu derginin bütün haklarını bedelsiz olarak ona devredeceğim. Çünkü bu derginin ruhuna uyan şey bu.

Buradan ulaşabilirsiniz