Kongrede en çok merak edilen konulardan birisi küresel düzene ilişkin nasıl bir yol haritasının izleneceğiydi. Xi kongredeki konuşmasında “Çin dünya hegemonu olma derdinde değil, ancak bu kendi çıkarlarını bir kenara bırakacağı anlamına gelmiyor. ”dedi. Bu sözler özellikle Güney Çin Denizi’nde yaşanan toprak anlaşmazlığı konusunda Çin’in geri adım atmayacağına ve politikasına sürdüreceğine yoruldu. Benzer bir iddia Kuzey Kore için de söylenebilir.
18-25 Ekim tarihleri arasında dünyanın en büyük iktidar partisi olan Çin Komünist Partisi’nin 19'uncu kongresi gerçekleşti. Parti kongreleri SSCB deneyiminden bu yana kendini kapitalist düzene alternatif olarak tanımlayan örneklerden hatırlanacağı gibi hiçbir zaman basitçe iç politikaya dönük, yetki düzenleme ve politikaların belirlendiği bir alan olmadı.
Pekin’de gerçekleştirilen kongre de benzer bir nitelik taşıyor. Çin’in gelecek beş yılını ve vizyonunu aktaran bu toplantıda 21'inci yüzyıl sosyalizminin dünyaya vaatleri belirginleşti. Çin’in izinden gittiğimiz yazı dizimizde bu hafta Pekin’deki kongreyi, alınan kararları ve Çin’in vaatlerinin gerçekliğini ele alacağız.
SİYASAL DEĞİŞİM YOK: PARTİ KONGRESİ
Çin Komünist Partisi’nin 86 milyondan fazla üyesi bulunuyor. Üyelerin ulusal delegeleri ulusal delegelerin kongre delegelerini seçmesiyle Pekin’de aslında 2 bin 200 delege bir araya geldi. İlk olarak bir piramit biçimde örgütlenmiş hiyerarşiyle 25 kişilik politbüro üyeleri, ardından yedi kişilik politbüro daimi komitesi ve son olarak partinin lideri ve aslında tüm gücü elinde toplayan genel sekreter geçildi. Kongrede beklendiği gibi sürpriz yoktu ve halihazırdaki Genel Sekreter Xi Jinping beş yıllığına yeniden seçildi. Genel sekreterlik için iki dönem sınırı var. Yani 2022’de Xi Jingping'in koltuğunu devretmesi gerekiyor. Ancak manzara Xi’nin üçüncü hatta dördüncü dönemde de iktidarını koruyacağını gösteriyor. Zira Xi Jingping, Mao Zedung’dan sonra Çin’in en iyi ve kült lideri olarak görülüyor. Sadece Çin’de değil, küresel kamuoyu nezdinde de böyle. Henüz beş yıl olsa da Xi’nin belki iki dönemin de ötesinde koltuğunu koruması şaşırtıcı olmayacak. Peki Xi’nin yol haritasında neler var?
KÜRESEL DÜZENE DAİR TEMKİNLİ ÇIKIŞ
Kongrede en çok merak edilen konulardan birisi küresel düzene ilişkin nasıl bir yol haritasının izleneceğiydi. Öncelikle büyük bir atılım ve farklılığın ilan edilmediğini ve temkinli davranıldığını söylemek gerekiyor. Xi kongredeki konuşmasında “Çin dünya hegemonu olma derdinde değil, ancak bu kendi çıkarlarını bir kenara bırakacağı anlamına gelmiyor. ”dedi. Bu sözler özellikle Güney Çin Denizi’nde yaşanan toprak anlaşmazlığı konusunda Çin’in geri adım atmayacağına ve politikasına sürdüreceğine yoruldu. Benzer bir iddia Kuzey Kore için de söylenebilir.
Konuşmada dikkat çeken bir diğer unsur serbest ticaret ve küresel iklim değişikli için mücadele oldu. İklim değişikliği vurgusuyla bunu safsata olarak gören Trump yönetimine yanıt verildiği düşünülebilir. Serbest ticaret savunusu ve gümrük duvarları karşıtlığı Çin için hayati önemde. İhraç devi olması bunun ilk nedeni, yabancı yatırım ikincisi. Gelişmekte olan dünya ile bağların sıkılaştırılması serbest ticarete ve yatırıma dayanıyor. Çin halihazırda bunu Kuşak ve Yol Projesi’yle hayata geçirme gayretinde. Pakistan örneğinde olduğu gibi Çin 65 ülkeye yatırım yapmaya çalışıyor. Üstelik, Xi, kongrede “muhteşem Çin tarzı sosyalizmi” de örnek verdi, bir nevi çare bu modelde dedi. Peki Çin tarzı sosyalizm ne vaat ediyor?
EŞİTSİZLİKLE MALUL ÇİN TARZI MODERN SOSYALİZM
21'inci yüzyıl ekonomik düzenine dair literatür içerisinde en hararetli tartışmalar kapitalizmin farklı uygulamalarına ilişkin yürütülüyor. Sisteme hukuki ve sermaye düzenlemeleriyle bağlı olmak koşuluyla “her yiğidin yoğurt yiyişi ayrıdır” diyerek kapitalist uygulamalardaki ayrışmalar ve farklılıklar sadece işaretleniyor, tek tipleştirme dilinden kaçınılıyor. Çin’in modern sosyalizminin bu açıdan sistemde farklı bir kapitalist model olarak algılandığı söylenebilir. Dahası Çin modern sosyalizminin gücü, emek gücünün, kaynakların ve pazarın büyük olduğu bölgelere üretimin kaydırılmasına dayanan yeni kapitalist birikim rejimiyle yakından alakalı. Finansal varlıklar hâlâ Batı özellikle ABD ve İngiltere’de tutuluyorken değinilen sebeplerle Çin, büyük şirketlerin üretimi kaydırdıkları ana uğrak, bunun ekonomide karşılığı da var.
Çin 11,6 trilyon dolarlık Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH) ile dünyanın en büyük ikinci ekonomisi. Ülkenin ekonomik verilerine ışık tutulduğunda göz alıcı büyüme ekonomik yaşamda karşılık bulmuyor. Çin’de kişi başına düşen milli gelir 6900 dolar civarında. IMF 2017 Raporu'ndan Çin’in 2021’e kadar ortalama yüzde 6.4 büyümesi bekleniyor.
Çin ekonomisinin bel kemiğini oluşturan unsurların başında yabancı yatırım geliyor. Dünya Yabancı Yatırım Raporu 2017’ye göre Çin, ABD ve İngiltere’nin ardından en fazla yabancı yatırım çeken üçüncü ülke. Dahası Pekin, çok uluslu şirketlerle yapılan çalışmaya göre, 2017-2019 arasında en fazla yatırım yapılmak istenen ikinci ekonomiye ev sahipliği yapıyor. Gelen yatırımın yüzde 43’ünü üretim, yüzde 20’sini gayri menkul sektörü oluşturuyor. Yatırımın neredeyse yarısını çeken üretim sektörü, aslında Çin’in büyüme mucizesi konusunda da ciddi ipuçları sunuyor.
1980’den beri dünyaya kapılarını açan ve hızlı bir büyüme ivmesi yakalan Pekin’in fark attığı bir diğer alan gelir adaletsizliği. 2016 verileri incelendiğinde Çin, dünyada gelir adaletsizliğinin en fazla olduğu ülkelerden birisi. Açıklamak gerekirse ülke nüfusunun yüzde 1’i, Çin’in toplam gelirinin yüzde 30’undan fazlasını elinde tutuyor. Dahası en yoksul yüzde 25’in toplam gelirden elde ettiği pay sadece yüzde 1.
Çin’deki dolar milyarderi sayısında da son üç yılda yüzde 8’lik bir artış var. Milyarderler listesinde 596 dolar milyarderiyle Çin lider. Çinli milyarderlerin ellerinde tutukları servet 1.4 trilyon dolar, bu Avusturalya ekonomisi kadar bir meblağ demek.
Öte yandan ülkeyi dünyanın en büyük ekonomileri arasına sokan 120 milyonluk fabrika işçileri için durum hiç iç açıcı değil. 2010’daki intiharlar ve toplumsal gösterilerle dikkat çeken ve 1.3 milyon işçiyi bünyesinde barındıran, dünyanın fabrikası olarak bilinen Foxconn’da ücretler artırılsa da, 230 dolar aylık ücretin üzerine rastlamak zor. Üstelik bölgeler arasında özellikle kırsala gidildikçe bu rakam 100 dolara kadar düşüyor.
Ülkelerin büyümesinin yanında borçları özellikle bunun GSYH'ye oranı çok önemli bir gösterge. IMF verilerine göre finans sektörü dışında hane halkı, işletmeler ve devletin borcunun 2016’daki yüzde 242’den 2022’de yüzde 300'e çıkması bekleniyor. Buysa orta dönemde keskin bir ekonomik daralma anlamına geliyor.
Çin adına diğer dikkat çekici sorun hükümetin sosyal harcamalarında yaşanıyor. Xi dönemiyle birlikte Pekin yönetimi, eğitim, sağlık ve emeklilik alanında dikkate değer harcamalar yapıyor. Ancak OECD ortalamasıyla karşılaştırıldığında istenen düzeye henüz gelinmediği görülüyor. Şöyle ki, OECD 2015 verileri dikkate alındığında OECD ülkelerinin eğitim, sağlık ve emekliliğin GSYH içindeki yüzdeleri sırasıyla yüzde 5, yüzde 6.8 ve yüzde 9, Çin cephesindeyse GSYH’den eğitime yüzde 2.8, sağlığa yüzde 2.5 ve emekliliğe yüzde 4.5 civarı pay ayrılıyor. Oranlar arasında neredeyse özellikle sağlık ve emeklilik oranlarındaki uçurum dikkat çekici.
Özetle 1980’lerde piyasa ekonomisi dinamikleriyle yavaş yavaş barışan Çin, ekonomik olarak 35 yıl boyunca önemli bir büyüme ivmesi yakaladı. Ancak 1980’lerde Deng döneminde aşındırılan işçi hakları ve güvenceli yaşam, Xi döneminde çok da olumlu gitmedi. Çin borçlanarak, yabancı yatırım çekerek ve yabancı yatırımcı olarak kendi bölgesinden başlayarak büyüme ve etki alanını genişletme perspektifiyle hareket ediyor. 19'uncu parti kongresiyle de bu onaylandı. İçeride özgürlüklerin, insan haklarının kısıtlandığı, Xi’nin meşhur pastasından nüfusun büyük bir kısmının hiç de ihtiyacı kadar almadığı modern sosyalizmde, dünya yol ve kuşakla kucaklanacak. Doğrusu Çin nüfusundaki ayrıcalıklılar bir yana genelin yoksullaşması ve ucuz iş gücü merkezi olarak örnek gösterilen bu modelden güneşli günler beklemek fazlaca iyimser bir vaat gibi duruyor.