AKP’nin 12 maddelik çocuk istismarına ilişkin yasa tasarısı geçtiğimiz hafta Bakanlar Kurulu’nda imzaya açıldı, araya hafta sonu girdi ve ben konuyla ilgili bu yazıyı yazıp gönderdiğim gün, tasarı TBMM’ye sunuldu.
Bakanlar Kurulu’ndaki haliyle tam olarak detayları bilemediğimizden, yapılan açıklamalar çerçevesinde yazmıştım ve '12 yaş sınırı' ile ilgili korkularım vardı. Tasarının Meclis’e sunulmasıyla korktuğumuzun başımıza geldiğini görmüş olduk.
Öncelikle baştan şunu söyleyeyim: Bu tasarının çocuk istismarına hiçbir faydası yok ve Meclis'ten de geçmemeli. Zira, açıkça aptal yerine konulmuşuz. Açıklayayım:
Ülkede çocuk istismarı maniple edilemez derecede korkunç bir noktaya varınca, bu durumun nihayetinde kendine zarar vermeye başladığını anlayan iktidar, bir şeyler yapmak zorunda hissetti ve bu konuda bazı yasal değişiklikler yapmaya karar verdi. Fakat bu değişikliler, öyle değişiklikler olmalıydı ki hem kendi kurmaya çalıştıkları “yeni” düzeni desteklemeli hem de “bir şey yapmış gibi görünmelerini” sağlamalıydı. Bunun dışında, düzenlemeler çocuk istismarını önlemiş mi önlememiş mi pek de önemli değildi…
Tasarıya bakılırsa tam olarak öyle de olmuş diyebiliriz.
Oysa, iktidar değişiklik yaparken bir bilenlere danışsaydı da, ortaya hakikaten suçu azaltmaya yönelik bir yasa taslağı çıksaydı, muhakkak daha samimi bir tavır olurdu. Her zamanki gibi, bir çırpıda, kendi kendilerine bir taslak hazırlayıp, bakınız biz detayları bile anlayamadan, sırf “yapmış olmak için” sunuvermişler taslağı. Muhalefetle görüşmek, herkesin fikrini almak demek değildir. Bunun akademisyeni var, pedagogu var, hukukçusu var, STK’sı var, var da var… Ama yapmadılar, yapmıyorlar. Neden?
Aslında bu bir sır değil; fakat ben yine de hatırlatayım; normalde, yani medeni, demokratik ülkelerde yasa çıkarmak hiç de kolay bir şey değildir. Enine boyuna tartışılan, danışılan uzun ve zor bir süreçtir. Bizde ise iktidarın “ol” demesine bakar. Tanrısal bir kudret doğrusu. Millet millet dediklerine bakmayın; görünen o ki, hitaplarını kuvvetlendiren bir kelimeden başka bir şey değil onlar için.
Hazırlanan taslakta öne çıkan iki değişiklik şöyle: Çocuk istismarına ilişkin cezaların artırılması (iyi hal indirimi uygulamasını da kaldırmamışlar!) ve kastrasyon (hadım) uygulaması. İstismar suçu işleyenlerin alacağı cezanın üst sınırı 40 yıla çıkarılmış, ayrıca faile hormon takviyesi ile yani ilaçla cinsel isteği yok edici “tedbirler” uygulanabilecekmiş.
Bir milyonuncu kez söylemiş olalım; çözüm cezaları artırmak değil, suçun işlenmesini önleyici tedbirlere yoğunlaşmaktır. Bu da daha ziyade “eğitim” demektir. Okulda, kamu kurumlarında, işyerlerinde, mümkün olan her yerde insanları bu konuda eğitmek, bilgilendirmektir. Bu suçu işleyen hiçbir fail, “ben bu suçu işlersem 15 yıl değil 40 yıl yatarım, o sebeple vazgeçeyim bu işten” diye düşünmez. Caydırıcılık böyle bir şey değil. Bilakis, cezalar arttıkça yargı üzerindeki baskı artar ve bu durum faile ceza vermekten kaçınma refleksine yönlendirir hakim ve savcıları.
Oysa iktidar şöyle düşünüyor: Evet cezaları da artırdık, 40 yıl, bir ömür. Zaten idam istiyorlar, halk bundan etkilenir. İndirim uygulanmayacak desek bir şey anlamazlar, ama böyle olunca bir şey yapmış gibi oluruz. Eevet evet böyle güzel oldu, geçirelim bunu…
Şaka yapmıyorum, gerçekten böyle düşünüyorlar, bizi aptal yerine koyuyorlar.
İndirimlerin niçin kaldırılmadığını sorduklarında Recep Akdağ’ın verdiği cevaba bakın: “Kanunda iyi hal indirimi diye bir kavram yok. Hakimlerin takdir indirimi var. Bütün suçların 6'da 1'idir. Ceza kanunun temel bir hükmü. Bu suçlarla alakalı bir hüküm falan değil. Cezaları ciddi şekilde artırıyoruz. Herhangi bir şekilde, sadece bu suçlar için değil herhangi bir suç, dava için eğer mahkeme bir indirim yapacaksa bunun gerekçesini açıkça yazma mecburiyeti getiriyoruz. Bunu Yargıtay’la da görüştük. Onların işini de kolaylaştıracak.”
Bir hukukçu olarak bu açıklamayı duyup da delirmemek elde değil. Her bir cümlenin altı boş. Bu, insanları düpedüz kandırmak. Kanunda isim ve başlık olarak “iyi hal indirimi” yazmaz, ama yargılama esnasında failin olumlu tutum ve davranışlarından dolayı indirim verilebileceği yazar, biz buna kısaca iyi hal indirimi deriz. Yani neymiş, iyi hal indirimi diye bir şey varmış. Ayrıca, halihazırda zaten verilen her kararın gerekçesini yazma zorunluluğu var yasada ve hakimler de iyi hal indiriminin gerekçesini bir-iki cümleyle mutlaka yazarlar. Şimdi siz var olan bir şeyi tekrar çıkardınız diye üç cümleyle yazmayacaklar, yazsalar da bir şey değişmeyecek. "İndirim uygulanmasın diye yıllardır kendimizi dağıttık, bunu yapmayıp, yasa demeye bin şahit türlü düzenleme getirdiniz. İndirimler halkın vicdanını yaralamıyor resmen deşiyor bu suçlarda. Niçin anlamıyorsunuz, insanların gözünü boyamaktan başka bir şey değil bu yaptığınız?" diye yüzlerine bağırarak açıklayası geliyor insanın. Bu kadarı çok fazla…
Ayrıca, istersen ceza üst sınırını 1 milyon yıla çıkar, İnfaz Kanunu’na göre, halk diliyle “yatar”ı 30 yılı geçmez. İnfaz Kanunu’ndaki bu maddeyi de değiştireceğiz demişler; lakin ortada bununla ilgili ne taslak var ne bir şey. Zaten neresinden tutsan elinde kalacak bir düzenlemenin gereksiz cilası. Yapsan ne yapmasan ne…
Üstüne üstlük bir de, düzenleme ilk ortaya atıldığında hepimizi ayağa kaldıran 12 yaş sınırını ve kademeli ceza sistemini getirmişler. 12 yaş altına, cebir ve tehditle işlenirse müebbet… Yahu, bu failler zaten çocukları oyuncakla vs. kandırmıyor muydu? Hani en yakınındaki güvendiği kişiydi? Ne cebri ne tehdidi? Müebbet vermemek için ne kadar da zorlamışsınız meseleyi! Sanki 12-18 yaş arası çocuklar çocuk değilmiş gibi, onlara karşı işlenen suçlar aynı suç değilmiş gibi, korku filmi gibi, akla mantığa, evrensel hukuk kurallarına ve vicdana sığmayan açıklamalar… 12 yaş üstü çocuğun istismarını meşrulaştıran nur topu gibi yeni bir yasal düzenleme… İnsanın "Aman yeni düzenleme yapma başka ihsan istemez" diyesi geliyor…
Kastrasyon (hadım) meselesine gelince; daha evvel bu meseleyi yine Gazete Duvar’da “Hadım Yasası ile Megan Yasası” başlığıyla detaylı şekilde yazmıştım. En başta şunu belirtmek gerekir: Bu hadım meselesi dünyanın her yerinde “insan haklarına aykırı” bir ceza olarak bilinir ve kesinlikle caydırıcı değildir. Tıpkı idam gibi. Diğer bir deyişle, barbarca bir cezadır, suçu azaltmaz bilakis artırır. Bu hadım düzenlemesi, failin serbest kalması için kullanılacak bir madde olacaktır, buraya da yazmış olalım, ilerde dönüp okur, hiç de mutlu olmayacağımız şekilde biz yazmıştık deriz, fakat bir işe yaramaz.
Bu kimyasal hadım meselesinden “tedavi” olarak bahsediliyor. Bu tanımın kendisi dahi, cinsel istismar suçunu bir “hastalık” kapsamında sokuyor ve faile “ben hastaydım o yüzden elimde olmayarak bu suçu işledim, suç işleme kastım yoktu” deme hakkı tanıyor. Yani, suçu normalleştiriyor, yani suçu meşrulaştırıyor. Oysa, biz hep bu suçu işleyenler pedofili hastası değildir, demiyor muyuz sürekli? Recep Akdağ beyefendi de açıklamasında bunu belirtmek zorunda kalmış; fakat yaptıkları düzenleme hiç de bu yönde değil. Ya farkında değiller, ya da suçu azaltmaya yönelik iradelerinde samimi değiller. İlki mümkün değil kanımca, ikincisi konusunda ise zaten geçmişte yaptıkları ve yapmaya devam ettikleri her şey buna işaret ediyor.
Kaldı ki bu kastrasyon meselesinde geri dönüşü olmayan bir ceza olması, hakimlerin bu cezayı hangi süreyle ve nasıl uygulayacağı, yanlış uygulanma yahut uygulanmama riski gibi türlü ihtimal de var ki, bunları düşünmeye sıra dahi gelmiyor.
İnsanın aklında devasa sorular parlıyor: Yahu siz bu indirimleri niçin ısrarla kaldırmıyorsunuz? Niçin, bu insanlara önleyici nitelikte “eğitim” vermiyorsunuz? Örneğin, müfredatta saçma sapan, bilim dışı, türlü değişiklik yaptınız da, asıl bu suçları önleyecek nitelikte bir dersi niçin müfredata koymuyorsunuz? Bu suçlar işlendikten sonra istersen faile 9 bin yıl ceza ver, o çocuğa ne faydası var? Niçin uzmanların yıllardır önerdiklerini ısrarla yapmıyorsunuz?
Çok affedersiniz ama yoksa siz kötü niyetli misiniz?