Partili cumhurbaşkanlığının resmen başladığı günümüzde iktidar kulislerinden sızan bilgiler, şipşakçıların ünlü sözüne benziyor. Civciv çıkacak kuş çıkacak tarzı gönüllerinin muradını haber niyetine sunanlar, hemen ardından nedamet getirip "ne çıkarsa makbulüm"e bağlıyor. Kolay değil yıllardır en üst düzey yöneticiler, özel yetkilendirilmiş kişiler hepsi sözlerinin Erdoğan tarafından yalanlanması “hezimetinin” tadını biliyor.
“Tarafsız” yorumcularsa Adnan Şenses’in şarkı sözü gibi "Dur bakalım bu akşam neler olacak" kıvamında 9/8’lik analizlerle meşgul. Haber kanallarının kapısına kilit vurulacağı günler yakın olsa gerek. Sadece Erdoğan söylediğinde neyin, ne şekilde yapılacağından emin olabileceğimiz için kulis haberleri, analizleri vs. anlamsız artık. Tıpkı MHP gibi…
Sistem iki partili siyasi yapı dayattığından Bahçeli’nin, muhayyel beka sorunuyla ikna edilmiş, MHP’si de “kendi ayağına kurşun” niyetine verdiği onca desteğin ödülünü, küçülmekle alır artık. Erdoğan’ın yeniden üyelik töreni konuşmasında yok sayıldığı gibi yok olmaya mahkum, MHP. HDP ismi anılmaksızın ve kötülenerek de olsa vardı o konuşmada. CHP zaten vardı. Ya MHP? Gizli özne misali "yüzde 51,4’ün sadece Ak Parti oylarından ibaret olmadığı" ifadesinde saklıydı. Referandumda oylarıyla destekleyen bütün diğer kesimlerle hemhal olmuş biçimde.
Erdoğan’ın sözlerinden anlaşılanlardan birisi MHP’nin yok sayılacağı. Bakanlık vs. ile gizli koalisyonlar mümkün elbette. Kişilere verilecek ödüller şeklinde karşımıza çıkabilir. Anılan konuşmada hiç selam gönderilmeyişine bakılırsa belki zayıf ihtimal bile olabilir. Her iki halde de parti olarak küçüleceği açık… MHP küçülürken Ak Parti'nin bir büyük MHP’ye dönüşmesi de referandum sürecinin işaret ettiği ama son konuşmada netlik kazanan kuvvetli ihtimallerden. Müteahhitleşen bir MHP’ye dönüşmekte artık Ak Parti.
Konuşmanın işaret ettiği hususlardan birisi de “hayır” deme nedenlerimizi çabucak doğrular cinsten. Yönetim sistemi değişikliğiyle karşımıza çıkan sözde yeni yönetim anlayışını ortaya koyması… Darbe dönemlerinin vesayetçi devlet ideolojisinden aparılmış tek tipçi sloganla, son yıllarda sergilenen katı devletçi tutum malumumuzdu. Şimdi bu konuşmada, üstüne bir de devletçi-milliyetçilikle eklemlenmiş, tadından yenmez bir yönetim anlayışı müjdelendi (!) Şükrü Karatepe’nin referanduma çeyrek kala yaptığı “eyalet, özerklik, yerinden yönetim” imalarını yok sayan bu konuşma, o çıkışın sadece oy devşirme amaçlı olduğunu da açıkça ortaya koydu. Civciv de çıkmadı, kuş da.
Kimliklerin yok sayıldığı eski günleri taçlandıran “yeni Türkiye sevdası”, kalkınma, ekonomik yatırım hedefleriyle insanların karnını doyurmayı vaat ediyor sadece. Bu vaadin tutulup tutulamayacağı bir bahsi diğer ama en önemlisi insani değerlerin sadece sosyal yardımlaşma ve dayanışma kültürüne indirgeniyor oluşu. Sosyal ve insani kalkınmanın değil programın adı bile yok Cumhurbaşkanının sözlerinde.
Siyasi özgürlükleri, ifade hürriyetini çoktan geçtik maalesef. Milli iradeyi yere göğe sığdıramayanların, seçilmiş milletvekillerinin mazbatasını sözde yargıyı, hukuku işaret ederek iptal ettiği günlerdeyiz.
İdam hükmü iptal edildikten sonra mahkumiyet alan Demokrat’larla Kayseri Cezaevi'ne nakledilirken Celal Bayar’ın yanındakilere söylediği cümleyle geçmiş olsun demek istiyorum Figen Yüksekdağ’a, seçmenlerine ve tabii tüm tutuklu vekillere:
“Bu siyasettir. Geçer. Göreceksiniz pek çabuk geçer”