Çizgi ötesini yetişkinlere bırakmak gerek…

Flatliners, orijinalini her anlamda aratan, bir remake’den ziyade ucuz bir kopya gibi duran vasat bir gerilim filmi. Seyirci olarak kasvetli bir dünyada yaşamları için savaş veren insanları görmeyi bekliyorduk, bir hastanede gençlik hatalarını silmeye çalışan ergenleri değil…

Abone ol

DUVAR - Joel Schumacher’in 1990 yılında çektiği ‘Flatliners’ filminden tam 27 yıl sonra gelen bu remake’i yapmaktaki amaç belli: hiç kuşkusuz bu psikolojik gerilim diye adlandırabileceğimiz önemli filmi genç jenerasyona tanıtmak ve zaten sağlam olan bir konuyu günümüzün teknolojik olanaklarıyla süsleyerek daha hafif ancak daha gösterişli sahnelerle sinemaseverlerle buluşturmak... Maalesef bu (negatif anlamda) ‘kilo kaybı’ remake’in hem atmosferini, hem hikaye kurgusunu, hem de görsel gücünü (yeni buluşlara rağmen) zedeliyor ve karşımıza orijinalinin çok altında olan, tamamen yüzeysel, düz ve en fazla oyalayıcı diyebileceğimiz bir gerilim filmi çıkıyor.

Beş parlak tıp öğrencisi Courtney (Ellen Page), Jamie (James Norton), Ray (Diego Luna), Marlo (Nian Dobrev) ve Sofia (Kiersey Clemons) ölümden sonra bir hayat olup olmadığını merak etmektedirler. Courtney’in önderliğinde, terkedilmiş bir hastanede, çok kısa süreli elektro şoklarla kalplerini durdurup sonra tekrar aynı şekilde hayata geri dönerek bu sorunun cevabını ararlar. İlk etapta hepsi kendini özgürleşmiş hisseder ancak hesaba katmadıkları şey, hayata geri döndüklerinde yanlarında eski günahlarını ve suçlarını da getirecekleridir. Ve tabii kurbanlarını da…

ERGENLER İÇİN BİR FLATLİNERS... 

Bu yeni Flatliners filmini gördüğümüzde dikkatimizi çeken ilk şey, kurulan ortamın eski filmin kasvetli ortamından ne kadar uzak olduğu ve ne kadar farklı göründüğü oluyor. Eski filmdeki can alıcı noktayı, yani deneyin terkedilmiş bir kilisede geçtiğini göz önüne alırsak (ki bu kesinlikle rastgele bir seçim değil!), bu filmde ana olayın steril ve temiz bir hastane bölümünde geçmesi daha en baştan filmin ne kadar naif ve hafif geçeceğinin sinyalini veriyor. İlk filmdeki tıp öğrencileri bu olaya girişirken varoluş üzerine ciddi sorular soruyorlardı ve hepsi kendilerini ciddi anlamda sorguladıktan sonra bu işe soyunuyorlardı. Kendilerince ne dinin ne de felsefenin açıklayamadığı bir soruya cevap ararken bunu bir din mabedinde (terk edilmiş bir kilisede) ciddi tereddüt ve gelgitler yaşadıktan sonra yapmaya başlıyorlardı.

Burada ise ana karakterler bu işe sanki boş zamanlarını değerlendirmek ve biraz eğlenmek için girişiyorlar. Sanki soyundukları işin ciddiyetinin farkında değiller ve ölümle olan bu dansı sadece heyecan amaçlı yapıyorlar. Tekrar dirildikten sonra olayın arka planına bakmaktan ziyade, dans ediyorlar, içiyorlar, dağıtıyorlar hatta birbirleriyle sevişiyorlar. Hastane merkezli gençlik dizilerini andıran bu sahnelerde mantık sınırını zorlayan, hiç de inandırıcı olmayan sekanslar da mevcut. Örneğin Courtney ölümden döndükten sonra arkadaşlarıyla içip dağıtırken hep beraber balyozla yaşadığı daireyi genişletmek istemeleri veya evden çıkmasını bile yasaklayan baskıcı annesine karşı çıkan Sofia’nın deneyden sonra annesi odasının kapısındayken arkadaşı Jamie’yle ateşli seks yaşaması gibi sahneler, zaten konusu sulanmış filmi daha da ucuz hale getiriyor. Karakterler sanki ölüm sonrası hayatı değil, hayatta dağıtmanın yollarını arıyorlar.

KARAKTERLER HAKKINDA BİLGİ NOKSANLIĞI...

Bir başka konu Courtney ve arkadaşları üzerine film boyunca çok az ve basmakalıp bilgilere sahip olmamız. Courtney’in baştaki kaza yüzünden vicdan azabı çektiğini biliyoruz, Jamie’nin çapkın bir zampara olduğunu anlıyoruz, Sofia’nın ise baskıcı bir anneye sahip olduğunu görüyoruz ve… hepsi bu kadar. Ray ve Marlo hakkında neredeyse hiçbir şey bilmediğimizi hesaba katarsak karakterlerin sonrasında yaşadığı kabuslar bize çok yabancı geliyor. İlk Flatliners de ise her karakter hakkında sağlam bilgiler ve bu işe neden karıştıklarını açıklayan sağlam sebepler görüyorduk. Karakterler sadece davranışlarıyla değil, yaşadığı ikilemlerle de yaşayan, kanlı canlı kişiler haline geliyordu. Deneyi başlatan Nelson açtığı dünyanın sonuçlarını en ağır bir şekilde yaşayan bir kurban haline geliyor; Rachel babasının ölümü arkasındaki sis perdesini aralamaya çalışıyor; çapkın Joe ise günlük ilişkilerde kullandığı kızlara karşı olan açlık ile nişanlısına duyduğu gerçek sevgi arasında kalıyordu.

Orijinal filmdeki kasvetli ortam, filmde su yüzüne çıkan acı gerçekler ve günahlar ile tam bir uyum içeresindeydi. Yeni filmdeki sempatik hastane havası için ise durum tam tersi. Bu ortamda sanki tıp öğrencilerinin yaptığı gizli bir deneyi değil liseli çocukların didişmelerini izlemekte olduğumuz hissine kapılıyoruz. Dolayısıyla yaptıkları hatalar da ilk filmin günahları yanında çok masum kalıyor. Çocuk şakası gibi başlayıp korkunç bir cinayetle sonlanan bir olay yerini bir araba kazasına, ırkçılık temelli bir aşağılama yerini bir üniversite şakasına, kullanılan kadınlar içinde yaşanan bir çeşit boğulma ise yerini sadece hamile bırakılıp terkedilen bir kıza bırakıyor.

Başroldeki Ellen Page rolünü elinden geldiğince iyi oynamaya çalışsa da, hem kendisi hem de arkadaşlarını canlandıran oyuncular orijinal filmdeki oyuncuların performansları karşısında eziliyorlar. Hatırlanacağı üzere ilk filmde henüz kariyerlerinin başında olan ancak sonrasında çok ünlenen oyuncular ( Kiefer Sutherland, Julia Roberts, Kevin Bacon, William Baldwin…) rollerinde bizce harikalar yaratıyorlardı. Yeni filmde de Kiefer Suherland konuk oyuncu gibi şöyle bir görünüyor ama sanki bakışlarında ‘Biz bu deneyin en esaslısını yaptık çocuklar!’ der gibi bir hali var.

Bu yeni Flatliners, orijinalini her anlamda aratan, bir remake’den ziyade ucuz bir kopya gibi duran vasat bir gerilim filmi. Seyirci olarak kasvetli bir dünyada yaşamları için savaş veren insanları görmeyi bekliyorduk, bir hastanede gençlik hatalarını silmeye çalışan ergenleri değil…

Yönetmen: Niels Arden Oplev

Oyuncular: Ellen Page, Diego Luna, Nina Dobrev, James Morton, Kiersey Clemons, Kiefer Sutherland, Madison Brydges, Jacob Soley…

Ülke: ABD