Cizre kan akıyor: Newroz 1992
Newroz sabahı kutlamalar erken saatlerde başlar. Kadınlar, erkekler, çocuklar en güzel elbiselerini geceden katlayıp başuçlarına bırakmışlardır. Nur, Cudi ve Yafes mahallelerinden müzik ve Govend/halaylar eşliğinde toplanmaya başlar insanlar. Newroz alanı olan Cizre mezarlığına gitmek üzere yürüyüşe geçerler...
Ercan Jan Aktaş
Bir yıl sonra 30 yıl olacak, takvim tam bu günleri gösteriyordu. Ağaçlar çiçek açmaya başlamış, bahar gelmiştir Cizir-a Botan’a. Buna govend/halat, stran/türkü, agir/ateş ve tililer ile ses vermek gerekir, doğanın şölenine insanlarda eşlik etmelidir elbette. Hem bu coğrafyada bütün halkların hafızasında yer alan tek ortak şenlik/kutlama budur.
Newroz; halkların dilanı, halayı, horanı, govendi, dansıdır. Kürtler; Newroz pîroz be! Newroz pîroz bo!
Newroztan pîroz bêt!*, Azerice: Novruz, Farsça: نوروز - Noruz, Kürtçe: Newroz, Özbekçe: Navruz, Türkmence: Nowruz, Kazakça: Naurız, Kırgızca: Nooruz, Kırım Tatarcası: Navrez. Newroz; Farslar, Kürtler, Azeriler, Anadolu Türkleri, Afganlar, Arnavutlar, Gürcüler, Türkmenler, Tacikler, Özbekler, Kırgızlar, Karakalpaklar, Kazaklar tarafından kutlanan geleneksel yeni yıl ya da doğanın uyanışı ve bahar bayramıdır. Binlerce yıl bir şölen olarak kutlanmıştır.
Ancak ne zaman ki, Kürtler başka başka egemenlerin esaretine girer, işte zaman Newroz; Kürtler için direniş ve serhildan olur. İşte o zamanlardan birisi de 1992’dir. Kürtler için bir araya gelmek, itiraz etmek, /yaşamını/özgürlüğünü talep etmek suçtur. Kürtlerin renkleridir diye trafik lambaları yasaklanır, güçleri yetse gökkuşağındaki sarı, kırmızı ve yeşil de kaldıracaklar. Ancak Kürtler de bilirler ki, Newroz’a dilan durmazlarsa hayata bir kez daha borçlu kalacaklar. Newroz hafızalarda 21 Mart olarak yer edinse de, Kürtlerin Newroz şöleni bir hafta boyunca devam eder.
Türkiye Cumhuriyeti’nin iki temel siyasi geleneği DYP ve SHP ortaklığında yerlerini almışlardır. Turgut Özal cumhurbaşkanı, Süleyman Demirel başbakan, Erdal İnönü de başbakan yardımcısıdır. Kontrgerilla hazırlık yapmıştır. Şefleri Ünal Erkan, Levent Ersöz planlarını medya üzerinde bir başlık ile servis ederler; “PKK Şırnak’ı Bastı” diye. Olan ise Türkiye Cumhuriyeti devletinin baskısına, zulmüne, şiddetine, savaşına karşı Kürtlerin 1989’lardan itibaren biraz daha görünür olan özgürlük talepleridir.
Tek katlı toprak damlı evlerinde Kürt çocukları pencerelerinde içeriye inen top ateşleri ile uzayan gecede sabaha çıkıp çıkamayacaklarını büyüklerine soruyorlardı. Etraf sokak başlarına, yüksek yerlere yerleştirilmiş olan zırhlı araçlarda yer alanlar, görevlendirilenler en ufak bir çıtırtıya, kımıldamaya, sese doğru ateş açıyorlardı. O günün tanıklarından Z. Uysal’ın “Meğer dünya da sabahı olmayan ne kadar uzun gece varmış” cümlesi hafızalarda asılı kalır. Ülkenin büyük çokluğu dün olduğu gibi bugün de bilmezler; akli dengelerini kaybedenler, travmalarla yaşayanlar, ruhi, fiziki sakatlıklar, göçertilenler, göçenler, yoksullaştırılanlar, içmülteci olanlar, ölenler...
"Anneler kendilerini minnacık çocuklarına siper etmişlerdi. Patlama seslerinden uyanan çocuklar ekmek ve su istiyorlardı. Bulunan bir kaç bayat ekmeği çocuklara paylaştırdık. Yine de bazı eller bize doğru havada kaldı. Ekmek yetmedi. Beş günlük bebek açlıktan ağlıyordu. Emzirecek kimse yoktu. Bir kadın küçük parmağını emzik yerine bebeğin ağzına koyarak onu oyalamaya, ağlamasını önlemeye çalışıyordu. Tank ve zırhlı araçların sesleri geliyordu. Daha çok korkutmak, daha çok öldürmek..."**
Newroz sabahı kutlamalar erken saatlerde başlar. Kadınlar, erkekler, çocuklar en güzel elbiselerini geceden katlayıp başuçlarına bırakmışlardır. Nur, Cudi ve Yafes mahallelerinden müzik ve Govend/halaylar eşliğinde toplanmaya başlar insanlar. Newroz alanı olan Cizre mezarlığına gitmek üzere yürüyüşe geçerler. Nusaybin caddesine gelindiğinde askerler ve polisler kitlenin daha fazla ilerlemesine izin vermek istemez. Halkın direnmesi ve Newroz kutlama kararlılığı üzerine bir panzerden halkın üzerine ateş açılmaya başlar. Üç gün boyunca insana, sese, hayata dair ne varsa kurşunlanır Cizre’de. Maskelerini takıp silahlarını kuşananlar panzerler üzerinde ölüm kusarlar. Öyle ya Süleyman Demirel ve Erdal İnönü birlikte hükümet kurmuşlar, Şırnak’a gelmişler ve “Sizlere şefkat ve demokrasi getireceğiz. Her şey değişecek” demişlerdi. Ne değişti de “Kürtlere demokrasi” kurşuna döndü bir kez daha!
"Çocuklarımız daha dükkanı kapatmamışlardı. Saldırı üzerine dükkanda kaldılar. Dükkan yakıldı. Üçü de yanarak öldü. Çığlıklarımız kâr etmedi. Hawar hawarlarıma karşılık bulunduğumuz yere mermiler yağdırdılar..."
Kürtlerin hawar’ları bir kez daha silah/bomba seslerine asılı kalmıştı. 20 yaşında üniversite öğrencisiydim. Bütün renkli gazetelerin “vatan, millet, sakarya” hezeyanları içinde gerçekleri bulamadığımız bir zamandı. Siyah beyaz gazete ise bizim ilçeye gelmezdi. “Orası” o kadar uzaktı ki, bir haber, ne bir görüntü almak için, tanıkları ile konuşmak ile ancak mümkün olabilecekti. Köydeki evimizde ikinci kata geçmiş BBC Türkçe servisindeki haberler ile ne olduğunu anlamaya çalışıyordum. BBC Türkçe servise bağlanan bir gazeteci kurşun sesleri arasında; “Şimdi bir evde masanın altındayım, kurşunlardan başımı kaldıramıyorum…” dedi.
Hayatımda Halepçe Katliamı’ndan sonra ikinci politik kırılmaydı. Siyah beyaz TV ekranlarında Saddam’ın zulmünden yollara dökülen acılı insanların kulağımdaki hawar'larına şimdi Cizre’deki hawar'lar karışmıştı. Onca anlatacağın şeyler varken, dilsiz kalmanın, derdini konuşamamanın, anlatamamanın nasıl bir şey olduğunu o zaman anladım ben. Öğrenmek benim için bir kez daha bedenine, ruhuna, tenine inen acı ile mümkün olmuştu.
Oysa o Cizre, evet yıllar sonra o Cizre’ye gittim ben. Dicle nehrinin kıvrıla kıvrıla eteğinde akıp gittiği Cizre, Ehmede Xani’nin kaleminde yaşam bulmuş büyük bir aşkın, Mem-u Zin’in diyarıdır:
***
"Çar dîwarên deryê hesin
Dikim nakim te nabînim
Were ba min hevala min
Were ba min te bibînim
Tu hem gul î tu hem yar î
Bê te dinya bimin sar î
Tu şemala şevên tarî
Were ba min delala min
Ez bûme wek Memê Alan
Evîndar im evîndar im
Pêş çavê min tu bû Zînê
Were ba min evîndar im"***
O Cizre ki bütün dilleri, halkları, inançları kucaklayacak kadar büyük bir govend'dir. O govend sevgi ve aşk dilinde kuruluncaya kadar her Newroz bir serhildan, zulme isyan olmaya devam edecektir.
* Newroz Kutlu Olsun
**https://bianet.org/bianet/insan-haklari/152201-sirnak-ta-1992-de-neler-oldu
***Dört duvar demir kapı
Ne yapsam ne etsem, seni göremiyorum
Gel yanıma sevdiceğim
Gel yanıma seni göreyim
Sen hem gül sen hem yar
Sensiz dünya bana soğuk
Sen karanlık gecelerin ışığı
Gel yanıma sevdiceğim
Ben olmuşum Meme Alan
Ben aşığım ben aşık
Gözlerimde sen olmuşsun Zine
Gel yanıma ben aşığım