“Çocuklar korkunç Allah’ım
Elleri, yüzleri, saçları
Uyurlar bütün gece
Yok sana ihtiyaçları
Çocuklar korkunç Allah’ım
Bebek yaparlar haçları.
Âşina değiller hatıramıza
Severken aynı ağaçları.”
Fazıl Hüsnü Dağlarca’nın Çocuk ve Allah’ından…
Momo! Son zamanlarda korkutucu efsanesi giderek yayılan ve ürkütücü görüntüsüyle çocuklar üzerlerinde travmatik etkiler yaratan bir oyun karakterinin ismi bu. Bu Momo denen arkadaşın WhatsApp üzerinden mesajlar gönderilerek oluşturulan oyunu gerçek hayat üzerinden kurguladığı söyleniyor. Bu şeytani arkadaş, bir süre sonra çocuklara emirler veriyor, emre uymayanları, sözünden çıkanları tehdit ediyor ve nihayet bazı çocukları intihara kadar sürüklüyor.
Geldikleri tekinsiz dünyayı tanıma sürecinde bedenlerini ve zihin dünyalarını aşan belirsizliklerle, korkularla baş etmeye çalışan çocuklara hayatı daha da zorlaştırmak için habire korkular salanlar sadece “oyun dünyasının” simsarları değil.
Devlet ve dinin de her zaman en büyük hedef kitlesi kadınlar ve çocuklar oldu.
Yetişkin erkeklere itaat ettirmenin türlü yolları var. Ama kadınların ve özellikle de çocukların “nereye kayacağı belli olmayan” tekinsiz zihinlerini kontrol altına almak, onları “disipline etmek”, itaat etmelerini, boyun eğmelerini öğretmek bu iki güç odağı açısından, devamlılığın sigortası.
Bunu yapabilmek için de çocukları sokmadıkları şekil, onlara oynatmadıkları “tiyatro” yok.
Devletin, siyasi iktidarın çocukların zihin dünyalarını kendi lehine dönüştürmek için harcadığı paralar, kaynaklar, çocukların beslenmesine, barınmasına harcansa, milyonlarca çocuk aç karınla soğuk battaniyelerin altında büzüşerek sabahı etmeye çalışmazdı bu ülkede.
DEVLET, DİYANET VE ÇOCUK
Ama kimin umurunda! Devlet ve onun “görünmez eli” Diyanet İşleri’nin işi çocuğun midesiyle değil zihniyle meşgul olmak.
Çocuk ile şeytan. İnsan bu iki sözcüğü yan yana getirirken bile duraksama ihtiyacı hissederken, Diyanet İşleri Başkanı hiç sakınmamış ve buyurmuş: "Kur'an ile olmayan çocuklar şeytan veya şeytani insanlarla beraber olur.”
Madem “Kur’an ile olmayan”, yani Kur’an okumayan çocuklar şeytanla beraber oluyor, o halde İslam’da çocuklara Kur’an okumak neden farz değil? Neden ayette, hadiste böyle bir emir geçmiyor?
Bu tür teoloji soruları sormanın manası yok. Çünkü söz konusu çocuk düşmanı sayılabilecek sözler dini bilgiye değil, siyasi bir hedefe dayanıyor.
Kendi hudutlarımızı aşıp baktığımızda, Kur’anla “beraber olmamış” dünyadaki milyarlarca çocuğu “şeytanla”, yani kötülük ve kötücüllükle “iltisaklandıran” bu yaklaşım tahakkümcü zihniyetin çocuk algısını dışavuruyor.
Hem din hem de devlet otoritesinin nimetlerinden faydalanan bu “kontrolcü” zihniyet kadına da aynı nazardan baktığı için, daha bebeklikten itibaren kız çocuklarıyla nasıl baş edilebileceğine dair milimetrik hesaplara girişirler.
Bu zihniyete göre çocuk aklı genişlemeye değil, kontrole muhtaçtır. Altın nesil yetiştirmenin altın kuralı bu. Küçük kalbini sürekli vicdan azabıyla, korkuyla, ıstırapla, yetersizlik duygusuyla, “şeytan korkusuyla” doldurmak ve ona bu girdaptan çıkabileceği tek yolun, kendisine çizilen yol olduğunu dikte etmek.
'ÇOCUKLAR KORKUNÇ ALLAH’IM'
Çocuğu şeytanla, öcüyle, canavarla korkutmak, vicdanını suçluluk duygusuyla doldurmak, onu otoritenin hudutları içinde tutmanın yolu. Aksi halde devlete, iktidara itaat eden nesil yetiştirmek mümkün olmaz.
Fakat DİB başkanının politik hedefleri, ona çocuklarımızı tehdit etme, onları “şeytanla olan ve olmayan” diye bölme, kalplerine korku ve vicdan azabı sokma hakkı vermez! Bu hakka çocuğun ebeveyni bile sahip değil üstelik.
Bir meczup çıkıp bu sözleri söyleyebilir. İnternet simsarları, çocukların oynadığı oyunlara Momo’yu sızdırabilir. Ebeveynlerin bunlarla baş edebilecek yol ve yöntemleri var.
Ama devletin “din otoritesinin” bu ayrımcı sözleri söyledikten sonra hiçbir şey olmamış gibi görevine devam etmesini kabullenmek, bu sözlerden dolayı özür dilemesini istememek, çocuklara karşı ebeveyn-devlet işbirliği manasına gelir.
Ne yazık ki Türkiye’de bu işbirliğe hazır ebeveyn sayısı hiç az değil.