Çocuk işçiliği: Eğitimden uzak, sokaklara yakın
Hasan ve Abdullah; Irak’tan kaçarak Türkiye’ye sığınan iki mülteci ailenin çalışan çocuk işçileri. Hayatlarını ‘sokaktan’ çıkaran bu iki çocuğun hem ‘çocuklukları’ hem de ‘hayalleri’ kayboluyor.
ANKARA - Dünya genelinde 160 milyon çocuk çalışmak zorunda bırakılırken, Türkiye’deki son verilere göre bu sayı 720 bin civarında. Üstelik bu rakamlara Türkiye’de yaşayan Suriyeli, Afgan ya da Iraklı mülteci çocukların sayısı da eklendiğinde çalışan çocuk sayısının 1 milyonun üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Milli Eğitim Bakanı Mehmet Özer’in açıklamalarına göre Türkiye’de bakanlığa bağlı okullarda 771 bin 458 sığınmacı öğrenci öğrenim görüyor. Buna karşın hala 400 bine yakın çocuk eğitim hakkından mahrum yaşıyor.
Dünya Çocuk Hakları Günü’nün 32’nci yılında ülkelerindeki savaştan kaçarak Türkiye’ye sığınan, yaşıtları gibi eşit haklardan yararlanmakta yoksun, çalışmak zorunda bırakılan iki göçmen çocuğun, iki iyi arkadaşın bir gününe şahitlik ettik.
‘12 YAŞINDA SOKAKLARI BİLEN BİR ÇOCUK’
Irak’taki savaştan kaçarak 7 yıl önce Türkiye’ye gelen 12 yaşındaki Hasan M. ve ailesi, bir gün sınır kentinde kaldıktan sonra daha iyi bir ‘yaşam’ umuduyla Ankara’ya geldi. Ama o umutları, hayat pahalılığı, yabancı bir ülkede yaşamanın dezavantajıyla karışarak yerini ‘karın tokluğuna aç kalmama mücadelesine’ bıraktı.
Babaları Irak’taki savaşta ‘bakkal dükkanları’nda çalışırken isabet eden bir bomba sonucu ölünce, ailenin bütün yükü anne Fatma’nın üzerinde kaldı. Türkiye’ye geldiklerinde çocuklar daha küçüktü; ne iş olsa çalıştı, zar zor başlarını sokacak bir gecekondu kiralayabildi. Zaman geçti, çocuklar büyüdü. En büyüğü 12 yaşındaki Hasan M., aile bütçesine katkıda bulunmak için hem okudu hem de çöplerden kağıt, plastik şişe toplayarak satmaya başladı. Kazandığı parayı ise evde yarı aç yarı tok bekleyen kardeşleri için annesine verdi.
‘KAVGAYA DA OYUNA DA ÇALIŞMAYA DA BERABER’
Hasan M. ile yine çöpten topladığı atıkları satmaya geldiği geri dönüşüm deposunda karşılaştık. Okulların da tatil olmasıyla gün boyu atık toplama işi yaparak para kazandığını söyleyen Hasan M., “Bazen 20 lira bazen sabah erken kalkarsam 50 lira alıyorum. Evde 4 kardeş 2 yeğen bir de hasta annem var. Eve ben para götürüyorum” diyor.
‘Korkmuyor musun” diye sorduğumda ise yanında bulunan, üzerinde kahverengi ince deri ceket ve boynunda soğuktan ağzına kadar kapattığı atkısı olan 12 yaşındaki Irak göçmeni Abdullah Z.‘yi gösteriyor.
Türkiye’ye geldikleri ilk yıllarda tanışmış, birbirlerine yoldaş olmuşlar. Hatta öyle ki, “Biz her şeyi birlikte yaparız. Kavgaya da oyuna da çalışamaya da beraber gideriz. Sokaklar, çöplerden atık toplamak zor. Ama birlikte olunca korkmuyoruz” diyor Hasan M.
‘BACASI TÜTMEYEN SOBA, OCAĞINDA YEMEK PİŞMEYEN MUTFAK’
Gün boyu çalışan Hasan ve Abdullah’la akşam üzeri evlerine gidiyoruz. Hasan M.’nin evi tek katlı bir gecekondu mahallesinde. Mahalleye girer girmez bütün sokağı kömür kokusu sarsa da Hasan ve ailesinin evinde baca tütmüyor. Anne Fatma yakacakları olmadığını, “Belediye bu yıl bize kömür dağıtmadı. Mahallede neredeyse herkese verdiler ama Iraklı ailelere vermemişler” diyor.
Ocakta yemek de pişmiyor; anne Fatma’nın önünde iki dilim peynir ile bir kuru ekmek duruyor. Hasan içeriye girer girmez evdeki çocuklar ona doğru koşuyor; o an 12 yaşındaki çocuğun evdeki baba rolünü üstlendiğine şahit oluyorum.
Anne Fatma’nın Irak’tan Türkiye’ye uzanan süreci anlatırken, “En büyük hayalim çocukların okuması. Ama durum ortada ben de hastayım 10 gündür çalışmıyorum. Ev kirası, erzak, yakacak var. Hasan çalışıyor. Okulu boşlayacak diye korkuyorum” sözleri aslında çaresizliğin de en net fotoğrafını çekiyor.
Öyle ki Hasan’a en büyük hayalini ve büyüyünce ne olmak istediğini sorduğumda, “Bilmiyorum, hiç düşünmedim” diye cevap veriyor. Bu da kayıp nesil tehlikesini bir anlamda körüklüyor aslında.
HAYALLERİ OLMAYAN ÇOCUKLAR, SOBALARI TÜTMEYEN EVLER…
Hasan ve ailesinin evinden çıkıp Abdullah’ın yaşadığı gecekonduya gidiyoruz. Abdullah Z.’ Hasan’a göre daha da dezavantajlı. Anne babası uzun yıllar önce boşanmış, yaklaşık 6 yıl önce de Irak’tan Türkiye’ye gelmişler. İnşaatlarda iş buldukça çalışan bir baba ve 5 kardeşle iki katlı bir binanın alt katında 500 TL’ye oturuyorlar. Evde ne doğru düzgün bir yatak ne de halı var. İçeriye girer girmez ise yoğun bir rutubet kokusu sarıyor her yeri. Isınmak için bir soba var; ancak yakacak ne odun ne de kömür bulunuyor. O an her dört duvarın ‘ev’, ‘yuva’ olmadığını anlıyorsun; nitekim yaşları 4 ila 13 arası değişen 5 çocuk da okula gitmiyor. Abdullah babası ile birlikte eve katkı sağlamak için çalışırken, evdeki en büyük abi 13 yaşındaki Mohammed de kardeşlerine bakıyor.
‘HAYATTA KALMAK İÇİN MÜCADELE EDERKEN HAYALLERİ KAYBOLAN ÇOCUKLAR’
Abdullah çöpten kağıt, plastik toplamanın zor olduğunu ama evi geçindirmek için mecbur olduğunu söylüyor. ‘Okula gitmek ister misin’ diye sorduğumda ise, “O zaman kardeşlerime bakacak kimse kalmaz. Babam her zaman çalışamıyor” diyor. Büyüyünce yapmak istediği mesleği hiç düşünmediğini ifade eden Abdullah, “Eve para getireceğim bir meslek olsun” diye konuşuyor
Abdullah da Hasan da aslında hayatta kalmak için mücadele ederken hayalleri kaybolan milyonlarca çocuk işçiden sadece ikisi…