Ankara, 26 Eylül’de Türkiye’nin ilk çocuk oda opera topluluğu
olan ‘Adel Çocuk Oda Operası’nın perde açacağı ilk eseri ‘Renkli
Sesler’e sahne olacak.
Kültür ve Turizm Bakanlığı himayesinde Kültür Yolu etkinlikleri
kapsamında Ankara CSO Ada Ana Salon’da gerçekleşecek ve dünya
prömiyerini yapacak olan Renkli Sesler isimli çocuk operası,
ardından tüm Türkiye’de çocuklarla buluşacak.
Renkli Sesler çocuk operasını, Ankara Devlet Opera Balesi’nin
yirminin üzerinde başrol ile yıllardır seyirci karşısına çıkan
solist sanatçısı Arda Doğan besteledi, librettosunu –yani operanın
metnini- yazdı, sahneye koydu ve orkestrayı yönetiyor.
Arda Doğan, ayrıca, 2016 yılında Avrupa Müzik Akademisi
tarafından Prag’da düzenlenen şan yarışmasında en büyük ödül olan
Beethoven ödülünü alan çok değerli bir opera sanatçısı ve
besteci.
Adel Çocuk Oda Operası; yalnızca çocuklar için bestelenmiş
eğitici ve öğretici operaları sahneleyecek ve çocuklar için
düzenlenmiş opera şarkılarıyla konserler düzenleyecek olan bir
topluluk. Dolayısıyla, alanında bir ilk ve eşsiz.
Renkli Sesler çocuk operası, aslında hepimizin sık sık mustarip
olduğu toplumsal bir soruna, hepimizin kendi renkli seslerimizi
peyderpey yitirişimize işaret ediyor. Oysa siyah ila beyaz arasında
ne kadar çok renk tonu, ses ila sessizlik arasında ne kadar çok
kelime gizli. O sessizlik bazen birçok yardım çığlığını da gizler,
bazen seslerin birbirini dinlemeksizin üst üste yapışması sonucu
yaşanan kakofoni ise birçok anlamlı sesin kendi kabuğuna
çekilmesine yol açar. Çoksesliliği öğrenmek de bir eğitimi ve
bilinçlenmeyi gerektirir.
Renkli Sesler çocuk operası,
herkesin sözleşmişçesine tek düze bir ses tonuyla konuştuğu ve
kimsenin gerçek duygularını özgürce ifade edemediği, bu yüzden de
herkesin çok sıkıldığı bir ortamda geçiyor.
Bu krallığın en büyük şansı ise, bunun değişmesini isteyen
sevecen Kral Harmonyus (bas ses) ve sihirbaz Okyo (tenor ses).
Okyo, birbirinden ilginç sihirler üreterek herkese özel bir ses
tonu buluyor ve bu sesleri de kullanabilecekleri eğlenceli şarkılar
öneriyor.
Bu şarkılar sayesinde herkes aslında birbirinden ne kadar da
farklı ve “biricik” olduğunun ayrımına varıyor. Ve bu biricikliğin
korkulacak bir şey olmadığı, tam tersine büyük bir toplumsal
zenginlik sunduğu gösteriliyor.
Karakter isimleri seçilirken çocuklara isimlerin anlamları ile
ilgili çağrışımda bulunmasına, çocukların kelime dağarcığına etki
etmeye dikkat edilmiş. Harmonyus, uyum anlamında kullanılırken,
operanın bir diğer karakteri olan Kolara ise, bir koloratür soprano
–yani, kadın veya çocuklarda en ince ses- tarafından
seslendiriliyor.
Opera metninin içeriğinde opera ile ilgili genel kültür
denebilecek düzeyde dört yeni kelime öğretiliyor: arya, düet,
terzet ve kuartet. Ve bunların hepsi çocuklar için teker teker
örnekleniyor.
Çocuk operaları, erken çocukluk döneminden itibaren sahnede
verilen mesajlar ve olay örgüleriyle, çocukların kaynaşma, ötekini
anlama, empati yapma, kapsayıcılık becerilerini geliştirme,
yaratıcılık alanlarını genişletme açısından oldukça etkin bir
sanatsal araç.
Bazen “akran zorbalığı kötüdür” mesajını vermek için bile çocuk
operaları yazılıyor ki, bu da birçok çocuğun yetişkinliğe giden
evrelerde toplumsal ilişkilerini şekillendiren, onları sağaltan bir
adım oluveriyor.
Çocuk operalarında Mozart, Rossini, Donizetti gibi bestecilerin
müzikleri çocuklara dinlettirildiğinde klasik müzik bilgisi
gelişiyor; hem opera şarkıcıları sahnede tiyatro yapıyor, hem de
arka planda bir orkestranın müziği eşlik ederken, bazen bale ve
diğer dans türleri de çocukların ilgisine sunuluyor.
Bu, hem çocuğun farklı sanat dallarıyla aynı anda tanışmasına
yönelik bir fırsat, hem de hayatın sırf dijital medyadan ibaret
olmadığını, sahnede yeni hayatlar üretilebileceğini görmesi için,
ayakları yere basan bir aktivite. Farklı sanat dalları arasında
ilgisi ve yeteneği olan bir alanı fark edip o alana yönelmesi için
de çocuğun ufkunu açıyor.
Son 50 yılda, İskoçya Devlet Operası’na İskoçya çapında binlerce
okuldan ziyaretler olmuş. ABD’de ise Mississippi Operası, yıllık
programlarını belirlerken üniversitelerle istişare halinde olup,
çocuk gelişimine uygun operaları da programına mutlaka ekliyor;
hatta çocuk operalarında mutlaka işitme engelli çocuklar için de
işaret dili kullanılıyor. ABD’de birçok çocuk operasının ardında
vakıfların sponsorluk desteği var.
Almanya’nın birçok eyaletinde okullarda çocuklara yönelik her
yıl en az bir kez opera, konser ve teatral temsiller yapılıyor;
okullarla işbirliği yapılıyor. İtalya’da ise çocukların operaları
daha sık ziyaret etmesi için 6-14 yaş aralığına yönelik olarak 1996
yılından beri Opera Domani gibi projeler
geliştiriliyor. Geçmişte Avrupa ülkelerinde Diana Damrau’dan Pervin
Chakar’a, Federica Cervasio’dan Beatrice Palumbo’ya dek birçok ünlü
soprano, Hansel&Gretel, Sihirli Flüt gibi çocuk operalarını bu
projeler kapsamında oda operalarıyla birlikte ülke çapında
turnelerde seslendirmişti.
İsveç’ten İngiltere’ye dek Kraliyet Operaları, her sezonda
çocuklar için özel operalar hazırlıyor ve okullarla çocuk operaları
konusunda ortak eğitim programları geliştiriyor.
Bu açıdan Türkiye’ye çocuk oda operası geleneği ve kültürünün
yerleşmesinde büyük bir adım olacak olan Adel Çocuk Oda Operası’nın
sanatçı kadrosu, konservatuvarların Opera/Şan bölümlerinden mezun
profesyonel opera sanatçılarından oluşuyor. Temsillerde
konservatuvarların Opera/Şan bölümü öğrencileri de sahne tecrübesi
edinme fırsatı bulacak. Böylelikle bu bölümden mezunlara ve
sanatçılara da yeni bir uzmanlaşma imkanı doğacak.
Arda Doğan, iki çocuk babası. Dolayısıyla, kendisi de bir
müzisyen baba olarak operanın çocuklar üzerindeki pedagojik
etkisini de en yakından deneyimleme fırsatı bulmuş. Renkli Sesler
operasında sahnedeki sanatçıların hemen hepsi, Doğan’ın
öğrencileri.
Bir çocuk operası topluluğu kurma fikri, Arda Doğan’ın zihninde
on yıl önce canlanmış ve o zamandan beri çocuklar için opera
besteliyormuş. Ancak bunu bir projeye dönüştürüp sahneye aktarmak
araya giren pandemi süreci ve konserleri sebebiyle gecikmiş.
Topluluğun şu anda bir turne aracı var. Akustiği opera
performanslarına uygun olmayan salonlar için ses sistemleri de
mevcut. Ayrıca dekor ve kostümleri de hazır. Sanatçı kadrosu ve tüm
ekip de çocuk operası için gerekli eğitimi ve birikimi edinmiş
durumda.
“Geriye sadece yollara düşmek ve şarkılar söyleyip hayaller
kurmak kalıyor,” diyor Arda Doğan ve ekliyor: “Hayalim
operayı Türkiye’de bu etkinliklere ulaşma fırsatı bulamayan bütün
çocuklarımıza ulaştırmak.”
Bu yıl, Adel Çocuk Oda Operası, üç eser ile dünya prömiyeri
yapıp perde açacak.
Renkli Sesler çocuk operasının danışma kurulunda Çocuk ve Ergen
Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ferhunde Öktem, özel
eğitim uzmanı Prof. Dr. Tevhide Kargın, ODTÜ Okulöncesi Eğitim
uzmanı/öğretmen Nuşin Yıldırım, Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve
Hastalıkları uzmanı Prof. Dr. Ebru Çengel Kültür gibi değerli
isimler de var.
Nuşin Yıldırım, “Erken çocukluk dönemi çocuklarının gelişiminde
en hızlı öğrendikleri ve farklı becerileri kazandıkları; hayatta
bireyi başarılı ve mutlu yapan birçok özelliğin kazanıldığı
dönemdir. Bu nedenle çocukların bu dönemde sanatla tanışmaları çok
önemli,” diyor.
Çocukların estetik olgusu ile tanışmaları ve benimsemeleri için
erken çocukluk döneminde farkı sanat dalları ile tanışmalarının
onların gelişimine anlamlı katkı yaptığına dikkat çekiyor Nuşin
öğretmen, ve devam ediyor:
“Estetik kelimesi Yunanca kökenli olup “algılamak” anlamı da
taşır. Estetik aynı zamanda güzelliğin genel bilimidir.
Yaratıcılık, hayal gücü ve yetenek gerektiren sanatın her dalı
çocukta estetik algısının gelişmesine katkı yapar. Estetik
algısının gelişmesinde en uygun dönem erken çocukluk dönemi olduğu
için bu yaşlarda çocukların opera gibi sanatın pek çok dalını
içinde barındıran görsel olarak da çok zengin sanat dallarıyla
tanışmaları gerekiyor.”
Tüm bu güzel girişimi incelerken, ortaokul ve lise yıllarında
bana ve birçok sınıf arkadaşıma opera sevgisini aşılayan ve şu anda
müzik dünyasındaki birçok önemli ismin müzikal temelini zamanında
oluşturmuş olan sevgili müzik öğretmenim Aziz Pelen’i
anımsadım.
Kendisi her ders yılında hepimizden en az iki opera ve iki bale
temsilinin yanı sıra, iki klasik müzik konserine gitmemizi ve
gittikten sonra da bilet koçanlarımızı notumuza dahil olacak
şekilde kendisine getirmemizi isterdi. Birçok öğrenci bu uygulama
sayesinde İzmir’de muhteşem opera temsillerinin olduğu Elhamra
Sahnesi ve muhteşem mimarisiyle tanışmış, bir süre sonra opera
programlarını ders notu telaşının ötesinde, gönüllü olarak takip
etmeye başlamıştı.
Opera birçok açıdan bir iletişim biçimi. Hem de ana aracı, müzik
olan bir iletişim biçimi. Bir yandan da vücut dilini iyi öğrenmeniz
ve kullanmanız gerekiyor. Ancak o şekilde duygularınızı ve
heyecanlarınızı ifade edebiliyorsunuz. Operanın müzikal dili
sayesinde silinen kültürel mesafeler de aslında farklılıkların ve
çoksesliliğin bizi ne kadar zenginleştirip birleştirdiğini
gösteriyor.
Danışma kurulundan Prof. Ferhunde Öktem de tek sesliliğin
dayatıldığı günümüzde bu eserin çok daha önemli hale geldiği
görüşünde:
“Farklı seslerin, renklerin birlikte kullanılışının ardında çok
önemli düşünce biçimleri vardır. Koro çalışmalarında
diğerlerine saygı vardır, uyum yok edilmez. Seslerimiz üzerinde
farkındalık ve egemenlik duygusu gelişir. Farklı seslerin eseri
nasıl zenginleştirdiğinin ayırdına varılır. Uyuma ulaşmanın ardında
çok büyük bir emek vardır. “Ben” yerine “biz” diyebilmenin
öğretisidir çok seslilik. Haklarına saygı, sorumluluklarına
gösterilen bir özen vardır,” diyor.
Prof. Öktem ayrıca çocuk operaları aracılığıyla çocukların ve
gençlerin kendi ses ve yaş özelliklerine göre oluşturulmuş
şarkıları söylemelerinin gelişimin tüm alanları - bedensel, ruhsal,
bilişsel ve toplumsal- için çok önemli olduğuna, birlikte
söylenebilen bir ezginin aidiyet duygusunu pekiştireceğine, daha
güçlü ve daha coşkulu olma duygusunu geliştireceğine dikkat
çekiyor.
“Müzik evrensel bir dildir. Sözlerini anlamasanız bile tınılar
duygudaşlığı yaratır. Küçücük yaşlarından başlayarak
çocuklara bu zenginliğin aktarılması gerekir,” diyor.
Ve ben şimdi Salı günü sahne alacak bu çocuk operasının
sahnesine çıkıp, çoğu ilk kez operayla tanışacak ve algı
pencereleri daha da açılacak olan meraklı çocukları, müziğin
evrensel diline ek olarak Güney Afrika dilinde “Sawubona” diyerek
selamlıyorum.
Yani, “Sizi Görüyorum”.
Sizi, tüm farklılıklarınızla, çok sesliliğinizle görüyor;
sihirbaz Okyo’nun şarkılarıyla dinliyorum.
Ve opera başta olmak üzere tüm sanat dallarından beslenmeye,
yakın coğrafyalarda yaşayan yaşıtlarınız her yıl opera temsillerine
giderken, sizin de onlar gibi bilişsel, kültürel ve sosyal olarak
derinleşmeye aslında ne kadar ihtiyaç duyduğunuzun da farkındayım.
Umarım bu farkındalığı yeni eğitim-öğretim yılında birçok öğretmen
fark eder de, tıpkı zamanında Aziz öğretmenin bize yaptığı gibi,
Arda Doğan’ın bu güzel girişimi başta olmak üzere çocuk operalarına
olan ilgiyi teşvik edecek türden okul-dışı etkinliklere daha fazla
ağırlık ve önem verilir.
Sawubona.