Sağlık Bakanlığı ilkokullar için örnek beslenme çantası listesi paylaştı. Ben de, ne güzel işte olması gereken, dedim. Çiğ sebze, buğday ekmeği, süt, kek, meyve, tost, poğaça gibi sağlıklı beslenme için ne ararsanız var.
Yalnız iki şey eksikti:
O çantanın dolabilmesi için emekçilerin ücretlerine zam!
O listenin kamu hizmeti olarak karşılanması!
Sağlık Bakanı başka bir ülkenin, diğer bakanlıklar Türkiye’nin bakanlıkları sanırım. Çocuklar için ücretsiz bir öğün yemek vermeyen bakanlık, bu ülkedeydi. Tüm temel ihtiyaçlarımıza zam olurken maaşlara zam yapmayan bakanlık da buradaydı. Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı, ihtiyaç sahiplerine günlük 3 liralık eğitim desteğinde bulunmuştu. Bu durumda Sağlık Bakanı nerenin bakanı idi acaba? Açlık sınırının altında yaşamaya çalışmak okullarda da kendini gösteriyor. Temiz su alacak parası olmadığı için okulun tuvaletinden su içen çocuklar, çocuklarına sadece salçalı ekmek verebilen ebeveynler.
‘Asgari ücret’ten asgarinin ne demek olduğunu hepimiz öğrendik ama ‘asgari’ kavramının bile anlamını bu düzeyde yitirdiği zamanları ilk kez yaşıyoruz. Değil asgari, ‘tokluk’ ücreti bile değil emekçilere reva görülen. Çocuklar okullara aç gidiyor.
Çocukların aç gittikleri okulların hali ise içler acısı. İktidarımız tasarruf yapıyormuş ya, okullarda temizlik görevlileri olmayabilir. Haftanın 1-2 günü yeterliymiş. O da olabilirse. Pislik dolu okulları artık veliler kendileri temizlemeye girişmişken nihayetinde yerel yönetimler buna el atmaya başladı. Bunu da engellemeye kalkan Milli Eğitim Müdürleri olmuş. Neymiş, okulların pislik içinde olduğu ‘algı’ imiş. Yine tanıdık bir başka ‘tanımlama’ geldi istikrarlı şekilde.
Tüm bu 'temizlik sorunu var' algısı yaratıldı ise neden şimdi Milli Eğitim Bakanlığı ek temizlik personeli atanacağını dile getirdi? Konu algı değil tabii ki.
Tüm bu yokluk konuşulurken her gün ekranlarda, sanılmasın ki ülkenin parası yok, kazancı yok. Para da var, kazanç da. Emekçiler üretiyor da ürettiğini bile yiyemiyor. Var ki veriyorlar parayı diyeceğim. Yılda dört kez kura göre düzenlenen zamdan bir örnek vermek isterim:
Biz ülke olarak köprü, otoyol, tünellerde yap, işlet, devret modelini uyguluyoruz. Güya bunu da kaynak olmadığı için yapıyormuşuz. Niye güya dediğim şimdi daha iyi anlaşılacaktır. Bunun bir sözleşmesi var ve sözleşmeye göre Yavuz Sultan Selim, Osmangazi, Çanakkale Köprüleriyle Avrasya Tüneli için araç başı garanti ödeme tutarı diye bir şey var. CHP Milletvekili Deniz Yavuzyılmaz, bu sefer de gündem etti. Yani taahhüt edildiği kadar araç geçmemiş olsa da ya da geçmiş olsa bile ücret artırılırsa, hazineden yani milletin kazancından şirketlere ödeme yapılıyor. Bu bir kez olan bir şeydi. Şirketler istemiş diye bir kez yapılan ödemeler önce senede ikiye, şimdi de dörde çıkarılmış. Şimdi bir düşünelim. Para yoksa bu ödemeler nasıl yapılıyor? Para varsa eğer neden emekçinin emeklinin ücretine zam olmuyor? Dün itibariyle 3. ara zammı alacak müteahhitler. Dün itibariyle yeni yasama dönemi de açıldı ama göreceğiz payımıza ne düşeceğini.
Sayıştay Raporu ile tamamlayayım bu bölümü. 2023 yılı itibari ile devlet kasasından, hepimizin o büyük cebinden, 56 milyar 900 milyon lira garanti ödeme yapılmış. Bu yıl daha da fazlası olacak demektir. Bu para miktarını 365 güne bölmenizi isterim. Çok okul temizlenirdi, çok çocuğun beslenme çantası dolardı. Ki bu sadece garanti ödemeler hesabı. O büyük cebimizden öyle paralar gidiyor ki, bize hiç sorulmadan. Yandaşlar zenginleşiyor, emekçi-emekli halkın açlığı derinleşiyor.
Çok kolay anlaşılabileceği gibi algı yok, çelişki ortada.