Çocuklar için 'anlamak'
Bu video ile çocukların özel hayatına saygı gösterilmemiş, çocuklar iki yetişkinin amacı her ne ise onun “nesnesi” haline getirilmiştir. Yani istismar edilmişlerdir. Çocukların içinde bulundukları durum, belki Kürt olmaları da o iki yetişkinin “çıkarları” için kullanılmıştır.
Ezgi Koman*
“Bu bir çocuk hakkı ihlalidir”. Türkiye’de çocuk hakları hareketi güçlendikçe, çocukların hak ve özgürlükleri daha fazla kişi tarafından benimsendikçe bu tespit daha sık, daha doğru tanımlamalarla yapılabiliyor. Bu oldukça önemli ve kıymetli. Bir tutumun, bir uygulamanın, bir yargı kararının, bir paylaşımın, bir sözün, bir görselin, zaman zaman yapılan bir haberin çocuklar açısından ne demek olduğunu anlarsak, sonrasında ne yapacağımızı bilebiliriz. Tıpkı Wittengstein’ın dediği gibi: “Anlamak bundan sonra ne yapacağını bilmektir”.
İki gün önce sosyal medyada yayınlanan; hazırlayanların adına “sosyal deney” dediği bir video, “çocuk hakları hareketine” benzer ve haklı bir tespit yaptırdı: “Bu video bir hak ihlalidir, çocuğun istismarıdır. Daha fazla yaygınlaştırmayın!”
Çocuk hakları hareketi -ki bu hareketin için de sivil toplum örgütleri, uzmanlar, meslek odaları, meslek elemanları, hukukçular, gazeteciler, çeşitli mesleklerden bağımsız bireyler gibi pek çok bileşen bulunabiliyor- açısından oldukça net olan bu tespit birçok insanın kafasında “karmaşa” yarattı.
“İnsanlık görün”, “ama çocuklar ne kadar da iyiler” gibi kişisel ifadelerle güzellemelerin yanı sıra en son Milli Savunma Bakanlığı tarafından da video güzellenerek paylaşıldı.
Milli Savunma Bakanlığı’nın bu videoyu neden paylaştığını, devletlerin çocukları algılama biçimi üzerinden, halihazırdaki politik yapıyı da temel alarak analiz edebiliriz. Bu bir başka uzun yazının konusu. Ancak MSB’nin bu paylaşımının bir ihlalin devamı olduğunu söylemeden bırakmamız da mümkün değil.
Kamu idaresinin temel görevlerinden biri çocukları her türlü istismar, şiddet, ayrımcılık vb.’den korumaktır. İnsan hakları sözleşmelerine göre hem kendisi bu ihlalleri yapmayacak hem de üçüncü kişilerin ihlalinden çocukları koruyacaktır. Oysa bu video hem çekilme, hem de yaygınlaştırma biçimiyle Türk Ceza Kanunu açısından da Çocuk Koruma Kanunu açısından da Türkiye’nin taraf olduğu BM Çocuk Hakları Sözleşmesi açısından da suçtur, ihlaldir.
Karmaşa meselesine dönersek… Çocuk hakkı ihlallerinin gerçekleştiği bir alan da çocuklarla yapılan çalışmalar, çocuk konulu haberler, programlar, görseller, hatta sanat eserleridir. Buralarda bu ihlali tespit etmek, farkına varmak her zaman çok kolay olmayabilir. Bu yüzden de yukarıda söz ettiğim karmaşa en çok da “niyeti iyi” olan, hatta çocukların yaşadıklarını görünür kılmaya, onu değiştirmeyi amaçlayan bu çalışmalarda yaşanır. Örneğin; evden kaçmış bir çocuğun yaşadığı zorlukların haberini yaparken, geliri özgürlüğünden yoksun bırakılmış çocuklara verilecek bir çocuk fotoğrafları sergisi hazırlarken ya da üstün yetenekli ve desteğe gereksinimi olduğunu düşündüğümüz bir çocukla yaptığımız sohbeti destek almak için sosyal medyada yayımlarken...
Burada söz konusu “sosyal deney” videosu üzerinden birlikte düşünelim: Öncelikle çocukların herhangi bir “deneyin” parçası olması zaten oldukça sorunlu bir durumdur. Sadece çocukların değil yetişkinlerin de deneylerde yer alabilmeleri ancak onların onayına ve bir dizi etik kuralların işletilmesine bağlıdır. Çocukların bir deneyde yer alması demek adı üstünde; “denenmemiş”, “etkileri belli olmamış” bir sürece onları dahil etmemiz, sonunda elde etmek istediğimiz bilgiye erişmek için onları kullanmamız anlamına gelir. Yani onları yeterince düşünmemiş, olası zararlardan korumadığımız anlamına gelir. Tam da buraya bir soru bırakalım: Putin’in, Rusya’nın korona virüs aşısını bulduğunu paylaştığı açıklamada “bu aşıyı kızıma da yaptırdım” demesi sizde ne hissettirdi acaba?
Devam edelim... Adına kendilerinin “sosyal deney” dediği, ancak herhangi bir bilimsel ve etik kuralı, dayanağı olmayan, neyi amaçladığı belirsiz, sadece şov niteliği taşıyan, videonun sonunda fikir sahibinin bir uzman değil bir restoran işletmecisi olduğu anlaşılan süreçlerde yer alması çok daha sorunlu. Açıkçası bunu gerçekleştiren kişilerin niyetlerini; evet, hâlâ bilmiyoruz. Konu sosyal medyada görünür olunca, bu kişileri eleştirenlerin sorduğu “yaşam hakkı dahil, bölgedeki çocuklar son derece ağır hak ihlallerine maruz kalırken neredeydiler?” sorusunun yanıtını da bilmiyoruz. Ama çocukları gizli bir şekilde kayıt altına almanın bir suç olduğunu biliyoruz. Bu görüntüleri çocukların ve ebeveynlerinin izni olmadan yaygınlaştırmanın da…
Türk Ceza Kanunu’nda bunun bir karşılığı var. Yani isteseler, çocukların ebeveynleri, yasal temsilcileri bu kişiler hakkında suç duyurusunda bulunabilirler. Türkiye’de etkili bir çocuk koruma sistemi olsaydı bu süreç ebeveynlerin isteğine de bağlı kalmazdı.
Bu video ile çocukların özel hayatına saygı gösterilmemiş, çocuklar iki yetişkinin amacı her ne ise onun “nesnesi” haline getirilmiştir. Yani istismar edilmişlerdir. Çocukların içinde bulundukları durum, belki Kürt olmaları da o iki yetişkinin “çıkarları” için kullanılmıştır. “Çıkar” diyorum çünkü bu videoyu hazırlayanların “kanalına” baktığınızda ve diğer videoları gördüğünüzde “daha çok izlenmenin”, “daha çok takipçi kazanmanın” asıl hedefleri olduğunu düşünmek doğal olacaktır.
Hem burada kayıt altına alınacak bir durum varsa, o da çocukların çalışmak zorunda bırakıldıklarıdır. Çocuklardan birinin söylediği gibi okul açılsa bile hem okula hem işe devam etmek zorunda olmasıdır. Uzaktan eğitim için çocukların “tablete ihtiyaç duyuyor olmalarıdır”.
Ancak bu “sosyal deney” denilen şovla; bütün bunlar görmezden geliniyor, ayrıca izleyicilerin de bu gerçeklikten uzaklaşıp çocukların ne kadar da “iyi kalpli” olduklarına odaklanmaları isteniyor. Çocukların iyi kalpli olup olmama meselesi de oldukça sorunlu değil mi? Kürt oldukları için sanki illa “iyi bir özellikleri” olması yani bir “numara göstermeleri” gerekiyor gibi bir algı yaratılıyor bu videolarla. “Bakın bu çocuk Kürt ama çok iyi kalpli” der gibi gelmedi mi size de? Bu çocuklar yıllarca “terörist” olarak kabul edilebilmiş, öldürülebilmiş çocuklar. Çekimi yapanların derdi şov değil de, buna bir yanıt vermekse -ki pek çok yorumda bu tür görüşler de paylaşıldı- bu yanıt tam da Kürt çocuklarını “terörist” gören algıyı meşrulaştırmıyor mu? İktidarın dilini kullanarak, onun sorularına yanıt vermeye çalışmak onun meşrulaştırmaktan başka bir işe yarar mı? Bu da bir başka soru olsun hepimize!
Meşrulaştırılan bir diğer konu da çocukların çalıştırılması. Asıl tepki gösterilmesi gereken ihlal karşımızda apaçık dururken bu video bize sadece çalışmak zorunda kalmış bu çocukları iyi kalpleriyle daha çok sevmemizi sağladı ama bizi o çocukların maruz kaldığı ihlale karşı herhangi bir şey yapmaya yönlendirmedi, düşündürtmedi.
O HALDE NE YAPMALI?
Çocuk hakları ihlalleriyle karşılaştığımızda da, çocuklarla birlikte çalışma yaparken de, onlarla ilgili haber yazarken ya da sergi hazırlarken de yapmamız gerekenler açık.
Evet yaşanan çocuk hak ihlallerini görünür kılmalıyız, görünür kılarak yükümlülük sahiplerini bu ihlallerle ilgili göreve çağırmalıyız, bu çağrıyı örgütlemeliyiz. Ya da çocukların seslerini duyurmalıyız, onlarla ilgili haberlerde hazırlamalı, sanat eserleri üretmeliyiz... Ancak yaptığımız her ne ise bu onların onurunu incitmemeli, zedelememeli, kimliklerini, adreslerini vb. bilgilerini; herhangi bir zarara uğramamaları için açık etmemeli. Onların ileriki dönemlerde rahatsız olabilecekleri durumlarla baş başa bırakmamalı.
Yaşadıklarını görünür kılmanın biçimlerini belirlerken, seçerken çocukların yüksek yararını düşünmek zorundayız. Örneğin; hazırladığımız video; bu ve başka çocuklara zarar verir mi? Olası etkileri neler olabilir? Çocuklarla bu konuyu konuştum mu? İçeriğini, nerede yayınlanacağını, onun gelişimsel özelliklerine uygun şekilde anlattım mı? Herhangi bir kayıt için izin verdi mi? Peki ya yasal temsilcisi? Hadi izni verdiler diyelim… Bunu yaygınlaştırmak gerçekten iyi bir fikir mi? Bir daha düşünmesek mi? Nasıl bir ülkede yaşıyoruz? Bu video yaygınlaşırsa bu çocuk herhangi bir olumsuz durumla karşılaşabilir mi? Mesela devletin tutumu nasıl olur? Peki ya üçüncü kişilerin tutumu? Onun hangi şekilde algılanmasına yol açarım? Konu insanların ilgisini çeksin diye onu çok daha korunmasız, güçsüz, “acınası” bir şekilde mi gösteriyorum? Yani “istemeden de olsa şiddete açık hale mi getiriyorum?” gibi bir dizi soru bize hem etik hem de politik açıdan iyi bir düşünme hattı sağlayabilir. Ama elbette bu sorulara gerçek, samimi, kendimizi, şovumuzu, haberimizi ya da eserimizi değil çocukları merkeze alarak yanıtladığımızda anlamlı olacaktır. Tıpkı çocuk hakları hareketi gibi... Hem neden her birimiz bu hareketin bir parçası olmayalım ki?
Son olarak bahse konu video üzerinden şunu söylemeliyiz: Sosyal medya da kontrolsüz şekilde kullanılabilecek bu görüntülerin bir an evvel kaldırılması, kişiler hakkında suç duyurusunda bulunulması ve çocuklardan özür dilenmesi gerekiyor.
*Çocuk Hakları Merkezi kurucularından