Coğrafyası kaderi olanlar

Fevzi Öner'in 34 yıl önce Van'da başlayıp, zorunlu göçle İstanbul'a uzanan yaşam öyküsü, ülkedeki yüzbinlerin hayat hikâyesi aynı zamanda. Fevzi'nin en büyük hayali ise bir gün yeniden Van'a dönebilmek...

Abone ol

DUVAR - Fevzi Öner, 1982 yılında Van'ın Gürpınar ilçesinde dünyaya gelmiş. “Boyumuzdan büyük kar yağardı” diye hatırlıyor çocukluk günlerini ve ekliyor; “Altı, yedi ay kalkmazdı bu kar. Yazları çobanlık yapardık, ot biçerdik, toplardık, şeker pancarı ekerdik. Kışınsa evden çıkmazdık; sadece hayvanları beslerdik.”

Köyleri Van merkeze çok uzakmış; yaklaşık altı saat sürüyormuş gitmesi. “Köyümüze ne öğretmen gelirdi ne de imam” diyor Fevzi ve “Kar yüzünden yollar kapalı olurdu, kimse gelemezdi ki öğretmen gelsin. Kar kalkınca da uzaklık nedeniyle öğretmen gelemezdi. Ne okul zili olurdu köyde ne de ezan sesi anlayacağın” sözleriyle devam ediyor.

ZORUNLU GÖÇ, İLK KİRA

1992 yılında Van’a göç etmişler; isteyerek değil, zorla; “O zamanlar koruculuk vardı. Devlet diyordu ki ‘sana silah verelim, korucu ol. Yoksa köyde kalamazsın.’ Öyle yapsan diğer taraftan ‘Eline silah alırsan biz yaşatmayız seni’ diyorlardı. İki arada bir derede kaldık... Sırtımızı ne devlete yasladık ne de örgüte. Hayvanları filan yok pahasına sattık. Çıktık, Van’a geldik.”

Van’a gelince karşılaştıkları ilk zorluk barınma konusunda olmuş. İlk kez kira vermek zorunda kalmışlar. Sonra Fevzi burada ilk kez okula gitmiş. “Ama öğretmen beni görünce ‘Bu ne?’ dedi. ‘Eşek kadar adam birinci sınıfta mı okuyacak?’ Öyle deyince hem utandım hem de kızdım. Bir daha gitmedim okula,” diye kısa süren okul macerasını anlatıyor Fevzi.

İŞ YOK, PARA YOK...

“Van’a geldik ama para yok, iş yok, meslek yok, okuma-yazma bilmiyorum” diyen Fevzi hem bu nedenle hem de kendileri için yapmak istedikleri evin parası için çalışmaya başlamış. Bir lokantada iş bulan Fevzi, yeteri kadar para kazanamadığı için amca oğluyla hep İstanbul’a gitmek üzerine düşünürmüş. Bir gün bunu yapmışlar da. “Annem çok karşı çıktı ama ‘Nasılsa çalışmam lazım’ diye ikna ettim. Babamı İstanbul’a gelince telefonla aradım. Yoksa izin vermezdi” diye anlatıyor bu yolculuğun başlangıcını. Sonra bir su bayisinde iş bulmuş. Yaklaşık bir yıl Taksim Taşfırın lokantasında çalışmış. Oradan ayrılıp tekrar su dağıtımına devam etmiş. Soğuk bir kış günü bir meyhaneye su getirdiğinde oradaki aşçı “Yahu böyle soğukta çalışacağına gel yanımda işe başla. Hem sıcakta çalışır, hem meslek öğrenirsin” demiş ve Fevzi şimdiki meyhane işine böylece başlamış.

MEYHANEDEN ASKERE

Çalıştığı meyhane Fevzi'nin okulu da olmuş aynı zaman. “Orada bir şef garson vardı, İlyas Abi. Dedi ‘sana okuma-yazmayı öğreteyim...” diyor Fevzi. O zamanlar 18 yaşında ve yaklaşık bir senede okuma-yazmayı öğrenmiş. Askerlik süreci de, zorunlu göçle başlayan yaşamı gibi apar topar olmuş. Şöyle anlatıyor o günleri; “'Biraz kendimi toparlayım da öyle askere gideyim’ diyordum. O yüzden yoklama kaçağı olmuştum. Bir gün yüzümü yıkarken beni soran birileri geldi. Dışarı çıktım, beni almaya gelmişler. Emniyete götürdüler, öylece apar topar meyhaneden askere gittim.”

Askerliğin 12 ayını Habur sınır kapısında geçirmiş Fevzi. Döndükten sonra da yeniden işine devam etmiş. “Çok isterdim ama okuyamadım; artık bu işi yapıyorum” diyor.

VAN GÖLÜ'NÜN KENARINDA UFAK BİR YER

Evin en büyüğü Fevzi, tam on kardeşlermiş ama biri vefat etmiş. “Büyük kardeş olunca sorumluluğun çok oluyor. İstanbul’a geldiğim 95’ten, evlendiğim 2009’a kadar kendime tek bir iğne bile almadım. Hep eve yardım ettim” diyen Fevzi, işini severek yapıyor, mesleğin gerektirdiği maharetlere de sahip. Ama sorun İstanbul’da yaşamak; “Burada yeri geliyor 17-18 saat çalışıyorsun. Çocuğumu göremiyorum, küsüyor sonra. Bizim Vanlılar Sultanbeyli ve Esenyurt’ta yoğunlar. İşim gereği iki yere de uzağım. Sultanbeyli’de 40 tane amcaoğlum var ama görüşemiyoruz.”

Bunların üstüne bir de geçim derdi olunca, Fevzi bir süredir memlekete dönmenin hayalini kuruyor: “İleride Van Gölü kenarında ufak bir yer açmak istiyorum. Bıktım İstanbul’dan. Burada her şey pahalı, aydan aya geçinmek için çalışıyoruz. O yüzden günlük düşünüyoruz. Gecen gündüzün belli değil. Düğüne, cenazeye bile gidemiyorsun. Bizim oralarda en geç saat beş buçuk, altı gibi işin biter. Ondan sonraki vakti kendine ayırabilirsin.”

Ailenin geri kalan üyelerinin hepsi de Van’daymış; en azından yalnız hissetmez. Ve eğer bir gün gelir de o hayalindeki ufak yeri açarsa orada misafiri olacağıma dair söz alıyor benden. Seve seve gelirim Fevzi, seve seve...