Çoğulcu demokrasi anlayışı

Seçimler tek başına bir ülkedeki demokrasinin modern, çoğulcu yapısını teyit edememektedir. Bir ülkede siyasal temsil hakkını kullanan yurttaşların siyasal alanın dışında kurdukları, ancak siyasal alanı tavsiye ve yönlendirmeleriyle etkiledikleri çeşitli baskı grupları, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri vb. kuruluşlar demokrasinin çoğulcu niteliğini betimleyen diğer kriterler olarak belirmektedir.

Abone ol

Buğra Konuk*

Demokrasi kavramı ve demokratik sistemlerle ilgili teorik tartışmalar uzun yıllardan beri süregelmektedir. Çeşitli ideolojilerin, dini inançların, tarihsel tecrübelerin kendi süzgeçlerinden geçerek yeni formlara bürünen demokrasi anlayışı ülkelere ve bölgelere göre farklılıklar içermektedir. Bu yazı çoğulculuk kavramının, demokratik olduğunu iddia eden bir sistemin gerçekte ne kadar demokratik olduğunu gösteren bir turnusol kağıdı işlevi gösterdiğini okuyucuyla paylaşacaktır.

Demokrasi terimi Eski Yunan dilinde yer alan demokratia kelimesinden türemiş bir terim olup demos (kitle), ve kratos (yönetim) kelimelerinden oluşmaktadır. En yalın biçimiyle demokrasi halkın kendi kendini yönetmesi ve halk egemenliği anlamına gelmektedir. Bir başka tanımla demokrasi “halkın halk tarafından, halk için yönetimi” anlayışını çoğulculuk, katılımcılık, eşitlik ve özgürlük gibi değerlerle içselleştirerek kurumsallaştıran yönetim sistemidir.

ÇAĞDAŞ DEMOKRASİNİN NİTELİKLERİ

Çağdaş demokrasilerin başta gelen niteliklerinden biri hukukun üstünlüğünün kamusal ve özel alanda koşulsuz sağlanmasıdır. Hukukun üstünlüğü, hukukun devlet yönetiminde ve toplumsal yaşamda mutlak egemenliğinin kurulması suretiyle tüm süreçlerin yasalara uygun takip edilmesi anlamına gelmesinin yanı sıra, toplumu oluşturan tüm bireylerin aynı yasalara tabi olmasını da içermektedir. Şüphesiz hukukun üstünlüğü ancak bağımsız bir yargı erki ile anlam kazanabilmektedir. Kendisini demokratik ülke olarak tanımlayan ancak hukukun iktidarın sopası olarak kullanıldığı bir çok ülkede bağımsız yargıdan söz edilememekte, dolayısıyla da çağdaş bir demokrasi de söz konusu ülkelerde kurumsallaşamamaktadır.

Çağdaş demokrasinin bir diğer niteliği güçler ayrılığı ilkesidir. Güçler ayrılığı ilkesi yasama, yürütme ve yargı erklerinin birbirlerinden ayrılması suretiyle birbirlerini dengelemesi, denetlemesi ve yönetimin bir erkin elinde kalarak keyfiyetten uzak tutulmasını amaçlamaktadır. Bir başka deyişle güçler ayrılığı ilkesi uzlaşma ve denge anlayışını da beraberinde getirerek serbest ve adil yapılan seçimler sonrası iktidara gelen unsurların bağımsız yargı tarafından denetlenmesini de sağlamaktadır.

Çağdaş demokrasiler etnik köken, eğitim, cinsiyet, mülkiyet ve benzeri özelliklerden bağımsız olarak tüm yurttaşların eşitliği üzerine kurulmuştur. Halk egemenliğini kuran “Genel ve eşit oy ilkesi” çoğulcu demokrasinin temel gerekliliklerinden birine işaret etmektedir. Genel oy ilkesi tüm yurttaşlara yönetimden hesap sorma yetkisi vermekte, eşit oy ilkesi ise her yurttaşın oyunun birbiriyle eşit olduğunu garanti etmektedir. Genel ve eşit oy ilkesi iktidarın hesap verilebilirliğini arttırmakta, devletin şeffaf yönetilmesinin önünü açarak kaynakların doğru kullanılmasını sağlamakta ve devletin ekonomik gücünü olumlu yönde etkilemektedir. Hesap verebilen yönetim, tüm eylem ve süreçlerini açıklamakla kendisini sorumlu kılan, yurttaşların taleplerine, istek ve beklentilerine duyarlı olan, elinde tuttuğu iktidarı suistimal etmeyen yönetim olarak tanımlayabilen yönetimdir.

Bir ülkedeki demokrasinin çoğulcu karakterini belirleyen etmenlerden bir diğeri de seçimlerdir. Seçimler siyasi temsilin gerekli koşulu olmasının yanında yurttaşların kendilerini yönetecek kadroları kabul ya da reddetme olanağını da sağlamaktadır. Kapitalizmin gelişmesine koşut olarak karmaşık bir yapıya dönüşen modern toplumda yurttaşların siyasete etkisi temsilidir. Bu bağlamda, modern demokrasilerde seçim salt yönetenleri seçmek için oy vermek anlamını taşımamakta, daha kapsayıcı bir tanımlamayla söz konusu seçimlerin tüm yurttaşların karar mekanizmalarını etkileyebilmelerini sağlayacak çoğulcu temsilini garanti altına alacak kimliğe sahip olması beklenmektedir.

Gerçek anlamda çoğulcu nitelikte olan bir demokraside seçimler belirli aralıklarla, düzenli, adil, şeffaf, rekabetçi, her türlü propaganda olanaklarının iktidarı elinde tutan parti ve gruplara ayrıcalıklı kullandırılmayacağı seçimlerdir. Seçim yasasının anayasal güvence altında olması, seçimi koordine eden, denetleyen kurum ve kurulların her türlü siyasi baskı ve yönlendirmeden uzak olarak tam bağımsızlığının sağlanması bir ülkedeki demokrasi karnesinin “Adil seçim” kolonuna yazılacak notları belirlemektedir. Sandık güvenliği ve seçim sayımlarının şeffaf, açık, hesap verilebilir şekilde organize edilmesi de adil bir seçimin; dolayısıyla gerçek anlamda çoğulcu bir demokrasinin karinelerinden birini oluşturmaktadır.

Yurttaşların yönetim kademelerini oluşturacak milletvekilliği, belediye başkanlığı vb. pozisyonlara aday olabilmelerinin ayrıcalıklı olarak bir gruba ait olmadığı, belirli yasal koşulları yerine getiren her yurttaşın özgürce dilediği partiden aday olabileceği seçimler de özgür seçimlerin bir göstergesidir. Ancak bu noktada bir ülkedeki siyasal partilerin yapısı, tipolojisi, örgüt işleyişi yurttaşların yukarıda belirtilen adaylık irade beyanlarını direk etkilemektedir. Siyasal partiler üyeleri veya yurttaşlar tarafından denetlenmediğinde ortaya çıkan dar bakışlı, seçkinci, “siyaset esnafı” olarak görev yapan parti kadroları halktan kopmakta, partiye egemen olan kadronun gündemi partinin ana gündemi olmakta, sonuç olarak da sorunlara çözüm üretemeyen, kısır, kariyerist, anti – demokratik bir parti yapısı ortaya çıkmaktadır. Kuşkusuz bu durum bir ülkenin demokrasi karinesinde etkili bir yer tutmaktadır. Çoğulcu demokrasilerde siyasal partiler birbirinden farklı çıkarların siyasal programlarını oluşturarak temsillerini üstlenmekte, bu temsili üstlenecek kadroları eğiterek yetiştirmekte, toplumu siyasal alana davet ederek, davet edilen yurttaşların çıkarlarını anımsatmakta ve siyasal alanı üretken kılmaktadır. Çoğulcu demokrasilerde siyasal partiler şeffaf ve dinamik örgüt yapısına sahip, parti merkezinde ve taban siyasetinde öncü olan kadroların rekabetçi seçim ortamlarında liyakat, yetkinlik, parti program ve tüzüğüne hakimiyet ile belirlendiği parti yapılarıdır.

Kuşkusuz seçimler tek başına bir ülkedeki demokrasinin modern, çoğulcu yapısını teyit edememektedir. Bir ülkede siyasal temsil hakkını kullanan yurttaşların siyasal alanın dışında kurdukları, ancak siyasal alanı tavsiye ve yönlendirmeleriyle etkiledikleri çeşitli baskı grupları, demokratik kitle örgütleri, sendikalar, meslek örgütleri vb. kuruluşlar demokrasinin çoğulcu niteliğini betimleyen diğer kriterler olarak belirmektedir. Yukarıda ismi geçen kuruluşlar siyasal iktidarı görev süresi boyunca yönlendirmeleriyle yurttaşların beklentilerine uygun kararlar almaya zorlayan bir işlev görmek suretiyle demokrasiyi tabana yaymakta ve çoğulcu niteliğini öne çıkarmaktadır. 2009 yılında Avustralya kurulan “Vatandaşlar Parlamentosu” Avustralya siyasal sisteminin halka daha iyi hizmet verebilmesinin koşullarını tartışmak, bu koşulları iyileştirmek ve iktidara bu alanda tavsiyede bulunmak için kurulmuş bir yurttaş girişimi olarak çoğulcu demokrasinin önemli bir örneğini sunmaktadır.

Medyanın bir ülkedeki rolü, işlevi, çeşitliliği, medya çalışanlarının sahip olduğu ekonomik güç, sosyal güvenlik olanakları bir ülkedeki siyasal rejim, ekonomik yapı ve kültürel değerlerle ilgili kimi ipuçları vermektedir. Günümüzde özgür basın olarak adlandırılan bağımsız medya toplumu bilgilendirme ve siyasal iktidarı denetleme işlevini görmektedir. Bu işlev, günümüz çoğulcu demokrasilerinde medyayı yurttaşlar ile iktidar arasında bir tarafsız hakem olarak konumlandırmaktadır. Bu konumuyla medya toplumsal gerçekliği, toplumda yaşananları aktarması nedeniyle toplumun aynasıdır. Gerçek çoğulcu demokrasiler medyanın bu işlevini yerine getirebilmesi için özgür bir tartışma ortamını sağlamakta, ifade ve düşünce hürriyetini anayasal güvence altına almakta, yurttaşların farklı fikirleri ve anlayışları hoşgörüyle karşılayacak uzlaştırıcı ortamı sağlamakta, linç ve nefret kültürüyle topyekun mücadele ederek demokratik kültürünü geliştirmektedir.

Çoğulcu demokrasinin niteliğini betimleyen bir diğer ölçüt ise bir ülkedeki kadın erkek eşitliği seviyesidir. Paternal vesayetçi bir toplum yapısının hüküm sürdüğü ülkelerde çoğulcu demokratik bir sistemin kurulması imkansızdır. Kadınların erkeklerle eşit olarak eğitim hakkına sahip olması, iş yerinden başlamak suretiyle toplumsal ve siyasal yaşamın her alanında karar mekanizmalarına katılması şüphesiz bir ülkedeki demokrasinin çoğulcu karakterine olumlu katkı yapacaktır. Bu kapsamda iş yeri demokrasisi kavramı kamusal alan ile özel alan arasındaki ayrımı bitirmek suretiyle katılımcı demokrasinin de gelişimine katkıda bulunmuştur. Söz konusu anlayışa göre işçiler şayet iş yerlerinde alınan kararları etkileyebilirlerse bu durum onların ayrıcalıklı seçkinlerin karşısında konumlarını dengede tutacaktır. Türkiye Cumhuriyeti gibi kadın emeğinin sömürüldüğü, kadın emeğinin gerçek sendikalaşma oranının yüzde 10’dan düşük olduğu ülkelerde kurumsal, çoğulcu, katılımcı bir demokrasinin kurulması isteniyorsa öncelikli olarak kadınların iş yerinden başlamak suretiyle karar mekanizmalarına katılması, emeklerinin sosyal güvence altına alınması, eşit işe eşit ücret uygulamasının koşulsuz sağlanması gerekliliği tüm çıplaklığıyla kendisini göstermektedir.

Çoğulcu demokrasilerde bürokrasi alanında uzman, yetkin, sahip olacağı yönetsel kademelerin gerektirdiği yasal şartlara haiz, partizan bir geçmişten gelmeyen, tarafsız, bağımsız profesyoneller olarak gözükmektedir. Bu kapsamda, gelişmekte olan ülkelerdeki particilik, feodal ilişkiler, dini ve etnik köken kaynaklı bürokratik atamalar çağdaş, çoğulcu demokrasilerde olası değildir.

SONUÇ

Çoğulcu demokrasi anlayışı toplumu ve siyaseti çoğulcu bir yapıyla kurmaya odaklanan, farklı toplumsal katmanların, baskı gruplarının, tek başına yönetime sahip olarak devleti keyfi bir şekilde yönetmesini engelleyecek alt yapı ve üst yapı kurumlarına sahip demokrasi anlayışıdır. Bu kapsamda örgütlenmeye özel önem veren çoğulcu demokrasi anlayışında her türlü demokratik kitle örgütü, sendika, meslek grupları, düşünce platformları birer demokratik aktör olarak yer almaktadır. Toplumun farklı katmanlarının örgütlenmesi çeşitli müzakereleri, siyasal rekabeti, gruplar arasındaki işbirliğini ve uzlaşmayı da beraberinde getirecek, bu da iktidarın topluma dağılmasına yol açacaktır.

Poliarşik demokrasi terim olarak “çok kişinin yönetimde bulunması” anlamına gelmekte beraber, kavramsal olarak yönetimin seçimlerle belirlendiği, ilgili seçimlerin özgür, adil, tekrarlanan seçimler olarak planlandığı, ifade özgürlüğünün garanti altına alındığı, alternatif bilgi edinme kaynaklarının yurttaşların erişimine açık olduğu, kurumsal özerklik kapsamında bağımsız baskı gruplarının, meslek örgütlerinin, demokratik kitle örgütlerinin kurulabildiği, vatandaşların yönetime, karar mekanizmalarına ve siyasal katılıma dahil edildiği kapsayıcı, çoğulcu demokrasi anlayışıdır.

Kuşkusuz demokrasinin yaşamsal özsuyu, yokluğu söz konusu olduğunda tüm demokratik kurumların çökerek yönetimin bir tiranlığa dönüşmesine neden olabilecek en önemli gereksinimi seküler bir yaşam ve laik bir devlet düzenidir. Hedeflenen sistem ne denli detaylı planlanırsa planlansın seküler yaşam, laik bir devlet düzeni olmadan çoğulcu bir demokrasi kurmak imkansızdır. Kant’ın “dini vesayet tüm vesayetlerin hem en zararlısı hem de en onur kırıcısıdır” sözü günümüzde tazeliğini ve önemini korumaktadır.

*Operasyonel Verimlilik Müdürü