1980’lerin ilk yılları. Delikanlıyım. Teyzem Metris’te tutsak. “Metin bulur bunu” diyerek bir sorumluluk yıktı üzerime. İki kitap istiyordu: Ilya Ehrenburg’dan Buzlar Çözülürken ve Vedat Türkali’den Bir Gün Tek Başına.
Buzlar Çözülürken’i hiç bulamadım. Bir Gün Tek Başına’yı da çok zor buldum.
Vedat Türkali ile tanışıklığımız böyle başladı. Sonrası kitaplarda, sokaklarda. Neyse ki güzel ellerini sıkma fırsatı da buldum.
Vedat Türkali,
Çok büyük insandı.
Çok güzel insandı.
Çok güzel komünistti.
Çok güzel yazardı.
Çok güzel yaşadı.
Bu ülkenin bin türlü derdine direndi. Hep adalet istedi, ezilen takımı tuttu. Her yeri iyilik doluydu. Sağcısı bile sevdi.
1 Mayıs'larda, 2 Temmuzlarda, bilumum işçi, emekçi, solcu ‘kalkışmasında’ her türlü haksızlığa karşı her yaşında sokaktaydı. Tekerlekli sandalye bile onu meydanlardan ayıramadı.
Barış Pirhasan ve Deniz Türkali'nin babası, Yusuf Pirhasan'ın, Zeynep Casalini'nin dedesiydi. Hepimizin abisiydi.
Güle güle Vedat Türkali.
Seni şimdiden özledik.