Geçtiğimiz hafta yazdığım yazıya “Her şey…” başlığını koyarken
(sadece başlığı değil yazıyı da) bu hafta tamamlayacağımı
düşünmemiştim. Tamamlanmış bir hikâyeyi bir kere daha tamamlamak
durumunda olacağımızı da düşünmedim zaten. 31 Mart gecesi konulan
nokta yok sayıldı, dün bir kere daha seçime gidildi. Bu yazıyı dün
yayımlansın diye yazmıştım ama benden kaynaklanan bir sebeple
bugüne kaldı. Bir gün gecikmeyle, küçük bir revizyonla şimdi
huzurda.
Yapmıştık, olmuştu, kabul etmediler. Cümleyi birinci tekilde de
kurabilirim: Kabul etmedi. Ortada bir mızıkçılık var ve bu,
zamanımızı aldı, alıyor. Çoktan kazanılmış bir belediye
başkanlığını yok saymak, koltuğu ona teslim etmemek zaten acayipti,
seçimin sonucu daha da acayip oldu. Ekrem İmamoğlu, 31 Mart’ta
yapılan seçimi binde 7’lik bir farkla kazanmıştı; bu seçimde
aradaki farkı yüzde 10’a çıkarttı! 13 bin 719 oyluk fark, 806 bin
782’ye çıktı. Kimsenin hiçbir şey diyemeyeceği bir rakam bu. Önceki
seçimdeki küçük farktan söz ederken “çaldılar” diyenler dünden beri
sessiz. Ne zaman bozarlar, bilmiyoruz.
Bildiğimiz şu: Son yıllarda sürekli seçime gidiyoruz. Bir dönem,
seçimler dört-beş yılda bir yapılırken, seçim günlerinde eski seçim
şarkılarından bahis açar, onlar üzerine iki kelam ederdim. Onun da
tadı kalmadı zira o kadar sık sandık başındayız ki, mevzu zaten
çoktan harcanmış oluyor. İyisi mi, hiç bu bahse girmeden, bugün
kanımıza giren umudu anlatan, geçtiğimiz haftalarda yayımlanan iki
şarkının hatırlattıklarından söz edeyim…
İlki, taptaze bir Teneke Trampet şarkısı: “Cihangir Kedileri”. Adını, aynı adlı Yıldırım Türker
şiirinden alıyor. Anlattığı şey, kediler. En azından öyle
görünüyor. Ama kedilerden söz eden pek çok şarkı gibi, rotası başka
yönde. “Derdinize yanın, müziğimiz kadarız.” dizesiyle başlıyor.
İlk çarpan, “Hızla geçeriz önünüzden, fark etmezsiniz. // Okul
kırdık, barikat kurduk. / Babalarımızın saçları ağardı. / Dayak
yedik, taşlandık, bir gece topluca yaktık kimlikleri.” dizeleri…
Topluluğun mottosu gibi!
Teneke Trampet, şiirin hakkını vermiş. Cem Pulathaneli, Oğuz
Tarihmen, Koray Bulut, Egemen Özaltınkol ve Ergin Kandemir’den
oluşan ekip, uzun süredir yaptıklarıyla adlarından söz ettiriyor.
Memleketle, dünyayla dertleri var. Gördüklerini, duyduklarını,
hissettiklerini kendilerine saklamıyorlar, şarkılarına
iliştiriyorlar. Bir anlamda bugünün tarihini yarına aktarıyorlar ya
da başka bir deyişle, tarihe not düşüyorlar. Dinlediğinizde
kayıtsız kalamıyorsunuz. 1939 Erzincan depreminden Gezi direnişine
uzanan kimi hadiseleri aktardıkları şarkıları ayrıca takdire şayan.
Bu şarkıları, “müzikal bir sözlü tarih denemesi” olarak tarif
ediyorlar. Çoğalıyorlar, çoğaltıyorlar ama büyümüyorlar: Şarkıda
geçen “Hayır! Büyümedik, büyümeyiz, büyümedikçe güzeliz.” dizesi,
biraz da onları tarif ediyor. Ne demiştim, motto gibi şarkı.
Yakın dönemde tanıştığımız ikinci şarkı, Hüsnü Arkan ve
arkadaşlarının söylediği “Giderler”: “Dostlarımızla umudumuzu tazeleyecek yeni
bir şarkı yaptık. ‘Beyler misafir, giderler,’ diyoruz.” diye
anlatıyorlar şarkıyı… Ahmet Ali Arslan, Alper Bakıner, Burhan
Şeşen, Defne Bayrak, Erdal Güney, Ezgi Aktan, Gökhan Şeşen, Gözde
Öney, Hüseyin Turan, Hüsnü Arkan, Kamucan Yalçın, Mahmut Çınar,
Murat Ak, Onur Dilber, Saygın Akbudak ve Tuğba Tezer tarafından
seslendirilen şarkı, tam da bugünlerde hissettiklerimizi
pekiştiriyor. İlk dize, her şeyi anlatıyor aslında: “Biz bu mülkün
sahibiyiz”. Son dörtlük, dün yaşadığımızın tekrarı: “Bahçedir insan
dediğin bahçe / Eker biçerler, hüküm ferman olur / Düğün, bayram
olur / Derde derman olur…” Derde derman gibi bir sonuç sahiden.
Çok zamandır, güzel şarkılar kadar insana umut veren adımlara da
hasretiz. Teneke Trampet şarkıları, tam da bu minvalde. Hüsnü
Arkan, zaman zaman “karanlık” şarkılar yapsa da, yaptıkları
ekseriyetle insanı güzelleştiriyor. Her şeyden önce, bu şarkıları
dinlediğimizde yalnız olmadığımızı hissediyoruz. En önemlisi bu.
Ezginin Günlüğü’nün “İstavrit” albümüyle başlayan “tanışma”,
yıllardır yara almadan sürüyor: Arkan, dinleyicisine ihanet
etmiyor, etmeyecek. Bunu bilmek bile çok güzel.
Uzun uzun yazmak, insana umut aşılayan şarkıları anlatmak, onlar
üzerinden geleceğe dair inancımızı pekiştirmek mümkün. Yine de çok
uzatmayayım zira dün büyük bir zafer kazanıldı. Seçim sadece
İstanbul’da yapıldı ama bütün Türkiye’nin gözü, sandıktan çıkacak
sonuca kitlendi. Çıkan sonuç, şaşırtıcı değildi. Şaşırttıysa,
aradaki farkı açması sebebiyle… Sonucu belli olan bir seçime gitmiş
olmanın vebali ise onu kurgulayanın boynuna.
Başa döneyim… Yazı dün yayımlansaydı, şöyle bitecekti:
Tamamlanmış bir hikâyeyi yeniden tamamlamak üzere yine sandık
başına gidiyoruz. 31 Mart seçimini kostümlü genel prova olarak
görmek mümkün. Asıl gösteri bugün. Çok daha iyi olacağına dair en
ufak bir şüphem bile yok.
Çok daha iyi oldu. “İstanbul kazandı” diyeceğim ama cümlenin
doğrusu şu: İstanbul yeniden kazandı. “Her şey çok güzel olacak”,
şahane slogandı. Onu güne uyarlayıp “her şey çok güzel oldu” demek
mümkün ama henüz olmadı. Asıl mücadele şimdi başlıyor. Bugün davası
başlayacak olan Gezi direnişi döneminde hayatımıza giren bir
sloganla bitireyim yazıyı: Bu daha başlangıç, mücadeleye devam!