Çöküş sekansının bölümleri: Rezervsiz kalınır mı? O açıklar kapanır mı?
Merkez Bankası'nın manevra alanının daraldığı ortadayken, 13 Mayıs’ta 40 milyar lirayı aşkın ihtiyat akçesinin bütçeye aktarılması hazırlığı haberi Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın, Merkez Bankası'nı kullanarak parasal genişleme yapacağı düşüncesini getirdi. Baş aşağı giderken böyle bir hamle, çaresizlik ve olağandışı zamanlarda olduğumuzun başka bir göstergesi.
Yüksek Seçim Kurulu'nun izah edilemez bir şekilde İstanbul
Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçimini yenileme kararı sonrası
etrafı yeniden heyecanlı senaryolar sardı. Söz konusu heyecanın
arka planında 7 Mayıs ile 9 Mayıs arasında Türk Lirası'nın yüzde
5’i aşan değer kaybı yaşaması ve kur istikrarsızlığının devamı
yatıyor. Yenileme kararının hemen ertesinde Merkez Bankası'nın
fonlama maliyetini artırdığını gördük. Reuters’e göre devlet bankalarının bir
haftada 4,5 milyar dolar döviz satışı gerçekleştirmesi ve liranın
değer kazanması bu çalkantının bir sonraki bölümünü oluşturdu.
MERKEZ BANKASI NE YAPTI?
7 Mayıs akşamından itibaren olanlar ağustos ayındaki kur
krizinin mini tekrarının yolunu döşüyordu. Merkez Bankası bir haftalık repo ihalesini
sonlandırdı (9 Mayıs), faizin 15 Mayıs'ta nihai olarak yüzde
25,5'e gelmesi bekleniyor.
Ayrıca yine 9 Mayıs’ta TL zorunlu karşılıkların
döviz cinsinden tesisi azami oranını yüzde 40’tan yüzde 30’a
indirdi, yabancı para zorunlu karşılık oranlarını 100 baz puan
artırdı. Piyasaya döviz likiditesi sağlama bakımından işlemler
birbirlerini nötr hale getirirken, MB bu düzenlemelerle piyasadan
7,2 milyar TL çekmeyi planladı.
Felaket niteliğinde başka bir açıklama ya da eşzamanlı yeni bir
jeopolitik çekişme olsaydı Ağustos-Eylül 2018’de beş haftada
yaşananları beş günde yaşamış olacaktık. S-400 tesliminin gözden
geçirileceği haberleri ile düşüş ve hafta başında sınırlı bir
atakla çalkantı kaldığı yerden devam ediyor. Türkiye’de ekonomi
yönetimi içine düştüğü paniği ve sürüklenme halini tasarlanmış haberlerle içeride
örtüyor. Dışarıda ise bunu beceremiyor.
REZERV KALMADI MI?
Türkiye’de mart sonunda başlayan rezerv sorunu çok sınırlı ve
hedef gösterilen mahfillerde tartışıldı, ancak meselenin peşini
örneğin Financial Times
muhabirleri bırakmadı. Takas işlemlerinin nasıl
bilançolaştırılacağına dair açıklamada bulunmayan Merkez Bankası'nın konumunu
sükût ikrardan gelir diyerek ele alırsak nisan ayının ortasından
itibaren Türkiye’de takas hariç el altında rezerv kalmadığını
görüyoruz.
Aşağıda Dünya gazetesinden Alaattin Aktaş’ın Twitter hesabından
paylaştığı tabloyu güncelledim. Merkez Bankası'nın 3 Mayıs
haftası için açıkladığı resmi net rezerv 25,8 milyar dolar, takas
işlemleri dışarıda tutulursa bu rakam 13 milyar doların altına
geriliyor. Biz burada kamu mevduatı hariç ve altın hariç Merkez
Bankası'nın hemen kullanabileceği rezerve bakıyoruz. Mart ayındaki
çöküşü görebiliyorsunuz. Takas işlemleri hacminin 13 milyar doları
bulduğu nisan ayı ortasından bu yana ise
rakam 11 milyar dolar civarında dolanıyor.
.
Dolayısıyla takas işlemleri dışarıda tutulduğunda rezervin
kalmadığı görülüyor. Ancak bu bir görüntü. Daha uygun bir şekilde
ifade edersek, Merkez Bankası rezervsiz kalmış değil, ancak manevra
alanı son derece daralmış durumda çırpınıyor. Elbette bu veriler
döviz üzerinde yukarı yönlü baskıyı kısmen açıklıyor.
AÇIKLARI NASIL KAPATMALI?
Merkez Bankası'nın manevra alanının daraldığı ortadayken, 13
Mayıs’ta 40 milyar lirayı aşkın ihtiyat akçesinin bütçeye aktarılması hazırlığı
haberi Hazine ve Maliye Bakanlığı'nın, Merkez Bankası'nı
kullanarak parasal genişleme yapacağı düşüncesini getirdi. Baş
aşağı giderken böyle bir hamle, çaresizlik ve olağandışı zamanlarda
olduğumuzun başka bir göstergesi.
Emeklilere bayram ikramiyesi
verilmesinin de gerekçelerden biri olduğu yorumları buradaki
temel hususu atlamaya neden olmamalı. Sorun program tanımlı faiz
dışı bütçe açığının son 12 ayda (Nisan 2018-Mart 2019 arası) 97
milyar TL’yi aşması. Üstelik Hazine’nin giderleri 2019 yılı ilk
dört ayında bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 31 arttı. İç
borç çevirme oranı aralıktan bu yana yüzde 100’ün altına inmedi,
başka bir ifadeyle beş aydır devlet (2017 ve 2018’in büyük
bölümünde olduğu üzere) ödediğinden daha fazla borçlanıyor. Kısaca
açıklar sürüyor, bütçe toparlanamıyor. Bu rakamlar acil müdahalenin
gerekli olduğunu gösteriyor. Ancak böyle bir müdahale de acilen
gelir yaratmayı gereksiniyor.
Mevcut vergi yapısıyla açığı azaltmak üzere seferberlik ilanı,
devletin yönlendirdiği fiyatlarda artış ve enflasyona yukarı yönlü
baskı demek. Vergi gelirleri üzerinden değil de tasarrufla bu işi
çözelim tercihi ise sonuçta kamu harcamalarının büyümeye
katkısını sıfıra çekecek şekilde harcama kesintileri ve kemer
sıkma anlamına gelir. AKP yönetimi 2019’un ilk çeyreğinde de
küçülmesi beklenen ekonomiye yeni bir şok anlamına gelebilecek
kesintilerden halen ve hele de mini bir seçime giderken uzak
durmaya çalışıyor.
Ekonomi yönetimi bir vergi reformu üzerine
çalışıyor, ancak işin içinden kolayca çıkılamıyor. Yaptıkları
yapacaklarının teminatıysa, şunu öngörebiliriz: Türkiye’de kredi
kanalının işler kılınması sağlanmadan ağır bir kemer sıkmaya
girişmek istemeyen AKP yönetimi bir buçuk ay daha sürüklenmeyi ve
enflasyon artışını yeğleyebilir. Son 16 yılın en yüksek
enflasyonunu muhalifleri hedef göstererek, konuyu savuşturarak, boş
beklenti yaratarak zorla yönetebildiklerini gördüler.
UZUN BİR SEKANS
Sonuçta yine “burası önemli” diyeceğimiz büyüme ve birikim
modeli konusuna geliyoruz. Bu konu uzun bir sekans…
Türkiye’de kredi öncülüğünde birikim modeli, finansal derinleşme
ve bağımlı finansallaşmanın zeminini oluşturuyor. Devlet bankalarının esasen ticari
kredi seferberliği ile yaratılan, 2019 baharında kısmen
canlandırılan kredi akışının sürdürülmesi ve yükün devlet
bankalarından alınması sorunlu kredilerin sistemden temizlenmesine
ihtiyaç duyuyor. Krizin de nedeni olan mevcut modelde ısrar
nedeniyle ekonomi yönetiminin esas gündemini bugünlerde sorunlu
kredilerin yapılandırılması oluşturuyor.
BDDK verilerine göre bankacılık sektörünün toplam takipteki
alacak miktarı mayıs ayı başında 108 milyar TL ve toplam kredilere
oranı oldukça düşük. Ancak yakın izlemedeki ve bir kısmı aslında
çoktan takibe düşmüş olması gereken alacakları da işin içine
kattığınızda 300 milyarı aşkın bir yekûnun, GSYH’nin yüzde 9’una
varan bir miktarın tasnifi ve ayıklanmasından bahsediyoruz.
Enerji sektörü ve gayrimenkul
alanından başlayarak sorunlu kredileri temizleme uğraşı
haftalardır detaylandırılıyor. Biz rezervlere, açığa, borç
çevrimine bakarken kredi kanalının susuz pınarlarını sulara boğma
isteğiyle yanıp tutuşanlar Türkiye tarihinin en kapsamlı finansal risk toplumsallaştırma
hamlesini başlatmak üzereler.
Rezerv sorunu ya da açıkların yönetilmesi için dalavereler
heyecanlı sahneler/bölümler yaratıyor. Senaryoları takip etmek dahi
zor; birilerinin kesintisiz bilinç akışına maruz kalmış yorgun
gözlemciler olarak, birkaç ay öncesinin önlem ve tartışmalarını
hatırlamamız zorlaşıyor. Ancak olanların hiç bitmezmiş gibi duran
bir sekansın parçaları olduğunu unutmamalı. Ekonomik daralma devam
ederse AKP için çıkış zor. Kredi kanalı işlemezse irili ufaklı
birçok sermaye açısından çıkış zor, onu işletmek için buldukları
her yol kamuya, hepimize risk ve maliyet yüklemeye dayanıyor.