Bugünlerde eşi dostu bir kolaçan etmekte fayda var. Bakarsınız on beş gün sonra kimse kimseyi arayamaz hale gelir. Listeyi yapıp önüme koydum ben de. Uzaktaki dostları sırasıylan arayayım dedim. Önce her daim yüksek moralli olan arkadaşları arar, sonra da oralardan topladığım moralle, asap bozma potansiyeli bulunan arkadaş popülasyonunu göğüslerim diye düşündüm. Kadim bir Mülkiyeli dostumu öne aldım bu sebeple. Yanılmamışım. Sesinde Antalya baharının kuşları uçuşuyor. Sanırsın dünya günlük güneşlik. Daha ben bir şey sormadan “Yazmadın” dedi. “Neyi yazmadım?” “Kraliçeyi yazmadın, kraliçe kaçtı, kaç gündür kayıp!”
Arkaaş bir ayakabısıylan ve gelinleriylen uğraştık diye yüz yıllık kraliçe sarayıylan beraber başımıza kaldı yahu... Dünyanın kaygıdan yörüngesi bükülmüş, ben yine kraliçeyi mi yazacağım? Fakat bu sefer gerçekten de öyle böyle değil, kraliçe Buckingham’dan kaçmış hacı, yazmayıp da ne yapacaksın?
Kraliçe kayıp! Tamam her Allahın günü ortalıkta görüldüğü, Britiş halkının suratına suratına höykürdüğü de söylenemezdi ama... Elizabeth Alexandra Mary Windsor, “Ağır ol ki batman gelesin” ekolünden bir hanedan üyesiydi. Önümüzdeki ay da 94 yaşına girecekti. Belki de tahta çıktığı 26 yaşından bu yana ilk kez Commonwealth topraklarında ve Birleşik Krallığın tüm temsilciliklerinde doğum günü ku(r)tlanamayacaktı. Lakin 21 Nisan’a, ümid ederim, sular biraz daha sakinleşir, doğum günü yapılır... Kraliçe de her yerlere online bağlanır. “Sürünün moralini yükseltme” stratejisi güdülür. Biz de o günleri görürüz inşallah.
Gerçi pazartesi günü Britiş basması The Sun gizemli bir foto eşliğinde kraliçenin Buckingham sarayına döndüğünü, sadece bu hafta sonunu da her zaman olduğu gibi Windsor’da geçirmiş bulunduğunu yazdı. Buna kim İnanır? Kraliçeyi bir gören var mı?
Majesteleri muhtemelen, “Şu ahir ömrümde, Covid-19’la karşılaşmaktan da kusur kalayım” deyip sırra kadem bastı. Üstelik kaybolmazdan az evvel de katıldığı bir yemekte, “Siz o flatfoot’lara (düztaban), o liverless (ciğersiz) parazitlere ne bakıyorsunuz? Onlaaar faithless (imansız) oldukları gibi, coronasından (tacından) düştükleri hanedanımızın yabancısı ve cehli cühelasıdır! Ama size söylüyoruuum; Corona(tion) Streeeeet boooş kalmayacaaaak!”
Tövbe bismillah... Britiş ahalisi dehşet içinde kraliçeye ne olduğunu anlamaya çalışırken, o Buckingham’ın dehlizlerinde elinde bastonuyla tık... tık... tık... gözden yitip gitmişti. İki gün sonra kimi densizler, “Coronation Street boş kalmayacaksa gınalı guzu Harry hanımıylan beraber önden buyursun, zaten bu ikisi film çevirme işinin hiç yabancısı değil” mealinde afili laflar etmişti.
Dedikodular bunlarla da sınırlı değildi. Britiş boyalı basını cingaloz gelin Kate’in üç günde giyim kuşam tarzını değiştirdiğini, kraliçe olmaya hazırlandığını filan yazmaya başladı. Zira 93 yaşındaki kraliçe gibi, ondan sonra tahta geçmesi beklenen 71 yaşındaki çokoprensin de corona virüse karşı uzun bir izolasyon süresine ihtiyaç duyabileceğinden ve Kate’in kocası Prens William’ın hemen bu yıl tahtı devralabileceğinden söz ediliyordu. Haberler buralara kadar geldi. İşte böyle. Corona bir komploysa kime komplo hacılar? Olan çokoprense oldu...
Kraliçenin kaybından evvel Britiş ahalisinin önüne “sürü bağışıklığı” gibi bir kavram atılmış, bunun da “Saldım çayıra Mevlâm kayıra” manasına geldiği hemen deşifre olmuştu. Britiş Britiş olalı böyle bir katakulliye gelmemişti. Zira imparatorluğun neredeyse yarı nüfusu Mevlâm tarafından kayırılacak yaşı çoktan geçmişti. Fakat neyse ki durum çabuk anlaşıldı. Ne kraliçe ne çakma Trump Boris Johnson ne de çokoprens kayırılanlar arasında yer alabilecekti. Bu anlaşılınca “sürü bağışıklığı” kararı da hızla değişti tabii.
Oy corona corona değme benim yarama... Dilerim siz bu satırları okurken hayırhah kraliçe de ortaya çıkmış olur. Hem zaten kraliçe Elizabeth virüs korkusuyla Buckingham sarayından kaçtı da ne demek münasebetsizler? Tanrı Kraliçeyi korusun. O da Coronation Street’i...
Corona güneşin tacıdır. Corona Hanedanın başındaki taçtır... Coronation da taç giyme töreni. O halde Coronation Street kraliyet yoludur. Orası boş kalmayacak ki kral krallığını tebaa da tebaalığını bilsin. Coronation tepesi, pardon caddesi daha evvel de söylemiştim kurmaca tarihinin yaşayan en uzun hikayesidir, nasıl boş bırakılsın? Bu flatfootlara kalsa orayı da kendi tabanları gibi dümdüz eder, üzerindeki kiliseleri de futbol pub yaparlar.
Corona meselesinin bu haftaki “kayıp” halkası buydu. Sevgili Tuğrul Eryılmaz Hocam bu kayıp halkayı T24’te güzelce magazinlesin diye yine bekledim ama o daha ziyade coronanın ardında bıraktığı hayalet cadde ve sokakları fotoğraflamanın peşinde. Balkonundan ya da Whatsapp gruplarından seslenerek gençleri Cihangir, Moda, İstiklal -ve de Ankara’nın hatırı kalmasın diye- Konur, Sakarya, Tunalı felan demeden oraya buraya koşturuyor. Market alışverişinin yanı sıra fotoğraf çekimleri için de gençleri uzaktan örgütlüyor. Ne de olsa eski tüfek. Magazini de örgütler, erzak depolamayı da. Tanrı asıl Tuğrul Eryılmaz’ı korusun. Kraliçeyi herkeş korur.
Eski tüfeklere bayılıyorum. Geçen hafta İstanbul’da canım Nadire Mater’le buluşmuştum. Tamı tamına on gün önceydi. Türkiye’de henüz bir corona virüs vakası tespit edilmemişti. Mutlu mesut, aslında “temiz bir toplum” olduğumuzu konuşuyoruz. Coronanın tümden kırmızıya boyadığı dünya haritası üzerindeki çayır çimen yeşili Türkiye mucizesini buna bağlıyoruz. Konuşma esnasında çok detaylandırmadıysak da ben aklımdan, dış kapılarımızı dış mandalına kadar silip parıldattığımızı filan geçiriyorum. Düzenli aralıklarla buzdolabını çevirerek arkasındaki ızgarayı bile temizlediğimizi. Zaten birçok kişide temizlik obsesyonu olduğunu. Coronadan önce de kapıları ayakla, muslukları dirsekle açıp kapayanın çokluğunu. Meğersem meğersem... Corona dirseğimizden girmiş burnumuzdan çıkmış... Alacağın olsun Corona! Sinsiliğinin de taç görünümünün de Allah belasını versin...
Kayıp kraliçeden söz eden arkadaşıma, “Hanedan ülkemizdeki gerçek Corona rakamlarını bizden saklıyor olabilir mi?” diye sordum. “Boşver kızım, saklasın en iyisi, en hayırlısı. Şu milletin bir de gerçekleri bildiğini düşünsene. Tuvalet kaatlarını depolamayı bırakır, doğrudan yeme aşamasına geçer. İçimiz dışımız bir kerede tertemiz olsun diye... Olan yine sana bana olur, bunca kıraattan sonra kaat maat da yiyemeyiz biz.”
İçimiz dışımız bir deyince umreden dönüp karantinaya alınan hacılar geldi aklıma. Yüzyılın olayı Covid-19 ise hacıların polisle çatışması da yüzyılın ikinci en önemli olayı olmayı hak ediyor bence. Kraliçe Elizabeth saklandığı yerde bulunduğu zaman olası bir karantinadan kurtulmak için kendini yarasa gibi duvardan duvara çarpmazsa, ikincilik hacılarda. İnsan politik fantezi yazsa, hacılarla polis arasında böyle bir çatışma sahnesi hayal edemez. Vallahi billahi...
Zor zamanlardayız. Gündelik hayat düğün pastası gibi ortasından kılıçla kesildi. Gündeliğin ve rutinlerin önemini ancak böyle bir kesintisiyle anlıyorsun hacı... İki gün içinde İstanbul, İzmir, Ankara havaalanlarında, yani üç büyük kentimizin havaalanlarında saatler geçirdim. Şimdi de evimde tir tir korkuyorum... İstanbul affetse, İzmir veya Ankara affetmez... Oralarda uçuş saatini beklerken, her on dakikada bir ellerimi fuşya renkli kalitesiz sıvı sabunlarla yıkamaktan zehirlendim. Yolculuk sonrasında şiddetli bulantı kusma nöbetleri geçirdim. Gerçekten. Seyahat süresince mideme dokunacak türden hiçbir şey yiyip içmemiştim. Bu nedenle olsa olsa ciltten aşırı emilim suretiylen sıvı sabun zehirlenmesi yaşadığıma kanaat getirdim. Ellerimin de canını çıkarmışım resmen... Kraliçenin yüzyıllık ellerine dönmüş.
Artık karantinadayım. Daha da evden çıkmam. Sosyal medyada takılıyor, Facebook’tan Ayrancı ahalisini izliyorum. Öylesine daldığım ahali içinde birçok arkadaşa ve tanıdık isme rastlıyorum. Bir arkadaşımız çift kişilik Yataş yatağı verebileceği birini arıyor, bir diğeri kedisini... Sakinleşiyorum. Hâlâ bir gündelik hayatımız varmış gibi geliyor. Bugün bir grup akademisyen ilk online toplantımızı yaptık. O toplantıda Aşağı Dikmen olsun, Yukarı Ayrancı olsun, buraların ahalisiylen sosyal mesafe temelli irtibatlar kurma ve corona günlerinde aşk, pardon dayanışma konusunu müzakere ettik. “Bu kraliçe bizi gözden çıkarmış, evlerimizde izole eder, sonra da hepimiz teker teker depresyona yuvarlanıp ölsek Allahın lütfu sayar” dedik. Dayanışma şart. İnanmayacaksınız online kuru-pilav günü organizasyonu bile planladık. Aynı saatte pişirip online buluşmada yemeğimizi birlikte yiyeceğiz. Asla yalnız yürümeyeceğiz. Yalnız yürüyen kolay avlanır...
Sonra akşam oturup Gökçe Çiçek Kösedağı ve Burak Tatari’nin şahane Coro/nations haberlerini izledim. Bu Medyascope vallahi işi iyice azıttı ya. Görülmemiş bir şey. Dört kıta, on üç ülkeden corona virüs olaylarını canlı bağlantılarla değerlendirmek nedir? Dünya tablosunu tabak gibi önümüze koydular. Neyin peşindesiniz gençler? Kraliçenin mi? Ortalarda olmayan bir tek o mu var? Dr. Jekyll nerede mesela?
Coro/Nations demişken ABD’nin acayiplikte yine sınır tanımadığını gördük. Corona olayı çığırından çıkınca Amerikalıların ilk refleksi silah mağazalarına koşmak olmuş. Allah’ın sersemleri, bir kaos durumunda tedbir olsun diye silah ve mühimmat stokluyorlar. Öyle ya, makarna, sıvı sabun, tuvalet kağıdını kim stoklayacak? Dayarım kafasına silahı alırım makarnasını mı diyor haydutlar, ne diyorlar anlamadım ki? Amerikalılar hakkında konuşmalıyız hacılar...
Bu kez gerçekten çok uzattım. Okurların çoğu eve kapandığına göre, satırlardan kısmayayım dedim. İstediğiniz noktada bu yazıdan çıkıp başka mecralara akabilirsiniz nasılsa.
Kraliçe’nin ülkesiylen bitireyim. Medyascope programında tabii ki oradan bilgileri de Kumrucuğumuz Başer verdi. Londra’da mahalle bazındaki sosyal medya ağlarının çok iyi örüldüğünden söz etti. İnanamadım! Arkadaş, öğlen Ayrancı ahalisiylen kuru-pilav sosyalleşme imkanlarını konuşuyorsun, akşamına kalmıyor Camden Town ahalisi beans & rice dayanışması çıkarıyor karşına!
Bence biz hacıları pistten alalım alalım. Camden Town’la doğrudan transnational ağlarımızı örelim örelim...
Tanrı dayanışma ağlarımızı korusun.
PS: Yazıya noktayı koyduğum dakikalarda Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın birazdan corona virüs toplantısından çıkarak açıklamalarda bulunacağı haberleri geçmeye başladı. Hay Allah, elin hanedanına nasıl daldırmışsam demek, şahsının da kaç gündür hiç konuşmadığını fark edememişim! Toplantıdan sızan ilk cümleler arasında şu var. “Petrol fiyatlarının düşüşüyle bağlantılı olarak finans alanında yaşanan gelişmeler de ülkemize ilave avantajlar sağlayacaktır. Önümüzdeki birkaç haftalık süreci iyi yönetirsek, milletimizi iyi bilgilendirir, hastalığı sıkı şekilde kontrol altında tutarsak umduğumuzdan da güzel bir tablo bizi bekliyor (...) En iyi durumda olan biziz. Diğerleri ile mukayese edilemeyecek durumdayız.” Krizleri fırsata çevirmek stratejisi sürüyor demek... Bu konu hakkında da bilahare konuşmalıyız.